05 Mayıs 2011 14:50

Ya devrimden önce…

İnternet’e salıverilen ilk parçası rekor sayıda tıklanan, aylar geçtikçe hakkındaki merak da büyüyen Devrimden Sonra nihayet bugün vizyona giriyor. “Ya Türkiye’de devrim olursa?” sorusuna yanıt arayan film 8 kısa skeçle; eğitimden, sağlığa,  işçi haklarından, tarımsal üretime kadar devrimden

Ya devrimden önce…
Paylaş
Devrim Büyükacaroğlu

BURJUVALAR ÜLKEYİ TERK EDİYOR

Devrimden Sonra bir burjuva karı-kocanın ülkeden kaçışıyla açılıyor. Muhtemelen havaalanına doğru yol alan çift, taksinin radyosundan devrim bildirisini dinliyor. Bildiri, Sosyalist İktidarın ülke yönetimindeki temel prensiplerini aktarıyor madde madde. Eğitim ve sağlığın ücretsiz olacağını, emperyalist ülkelerle yapılmış anlaşmaların iptal edildiğini, devletin patronlara, tefecilere olan borçları ödemeyeceğini, kredi kartı borcu olanların borçlarının iptal edileceğini, doğalgaz, elektrik, su gibi temel ihtiyaçların ücretsiz olacağını, tarımsal alanların ortaklaştırılacağını, kiracıların oturdukları evlerin artık kendilerinin olacağını duyuruyor devrim bildirisi. Radyodaki devrim anonsunu dinledikçe deliye dönen çift, “ülkeleri için nice bedeller ödeyerek” kazandıkları varlıklarını ayak takımına bırakarak apar topar kaçmak zorunda bırakan komünistlere saydırıyorlar. Kendi aralarında da tartışmaya başlayan eski burjuvalar, devrimden yana olan taksicinin bozgununa uğruyor. Bir kaçış skeciyle başlayan Devrimden Sonra’da; Afganistan’daki Türk Birliği’nden, fabrika işçilerine, köylülerden, ev kirasını denkleştiremeyen emekçi ailesine, toplumun pek çok kesiminin devrimden sonraki şaşkınlığı, eski düzene ait algılarla yenisini anlama çabası, haliyle bu durumun yarattığı komik durumlar var.

BU DEVRİMİ KİM YAPTI?

İlk skeçte radyodan duyurulan devrim bildirisi, izleyicinin aklına haklı olarak 12 Eylül tarihli çok ünlü bir başka bildiriyi getirecek. Haklı olarak derken; ülkelerinde devrim olduğundan haberi olmayanlar olabilir mi? Pekala olur. Devrimin neyi nasıl devireceğini bilmeyenlere medya kullanılarak ulaşmak gerekir mi? Kuşkusuz gerekir… Medya kırk yılın sırtı hayırlı bir işe yarasın, değil mi? Bunda bir sorun yok. O zaman neden “ünlü bildiriyi” hatırlatıyor Devrimden Sonra’nın taksisindeki radyo? Çünkü bütün skeçlerde birileri halka; işçiye, köylüye devrimi duyuruyor. Fabrikadaki işçinin devrimden haberi yok. “Acaba bu devrim maaşları düşürecek mi, acaba bizi işten atacak mı?​” diye kaygılı işçiler. Köylüler habersiz, emekli habersiz…. “Ya Türkiye’de devrim olursa” sorusunu yanıtlama iddiasındaki Devrimden Sonra, verdiği yanıttan çok daha büyük bir başka soru peydahlıyor; “bu devrimi kim yapacak allah aşkına?​”

İŞÇİDEN KOMÜNİST OLMAZ MI?

Devrimden sonrasının tahayyülü, kaçınılmaz olarak devrimden öncesinin tahayyülünü de barındırır. Bir sabah darbe ile uyanabilir bir ülke. Ki darbe bile “geliyorum geliyorum” der. Paşalar akşam alkolü fazla kaçırıp sabaha darbe tezgahlamaz sonuçta. Ama bir ülke bir devrimle uyanmaz ki. Bir ülke bir devrimi yapar, öyle değil mi! Lenin’in “devrim kitlelerin eseridir” önermesini burada hatırlamanın bir faydası olabilir. Devrimden Sonra’nın Sosyalist İktidarı komünistlerin işi, onu anladık da; bu komünistlerin arasında fabrika işçisi, ırgat, emekli falan olmaz mı? Kim bu komünistler, ne iş yaparlar…

Radyo size dışarıdan seslenen bir teknolojik cihaz. Ama fabrika işçilerine devrimi duyuran, “artık bu fabrikalar patronların değil sizin” diyen komünistlerin tavrı da radyonunkinden daha yakın değil ki halka. Besbelli ki işçi değil işçiye seslenenler… Köylüye toprakların ortaklaşmasından bahseden de köylü değil. İşi komünistlik olan kırmızı kazaklı, yeşil parkalı, pos bıyıklı, gür sesli adamlar…

Hani diyelim işçiye haber vermeden devrim yapmayı başardınız, işçi, devrimi sizin gür sesinizden duyuyor… Yahu işçi, korksa da, allahsızlık sansa da, imkansız olduğunu düşünse de sosyalizmin ne demek olduğunu, en azından onu işten çıkarmayı öngören bir sistem olmadığını bilir. İşçilerin kapitalizm şartlarında eğitimden mahrum bırakıldığını söyleyebiliriz de, neden salak olsunlar!

KARŞI DEVRİMCİLER CAHİL Mİ?

Devrimden Sonra’ya bir sinema filmi demek doğru olmaz. Karşımızdaki bir sinema filmi değilse bu dünyanın sonu değil elbette ama 8 değil 48 kısa filmi ardarda koysanız bir sinema filmi çıkmaz. Katıldığı bir televizyon programında yönetmen Aybastı, filminin kısa filmlerden oluşmasına gerekçe olarak, devrimin çözmek zorunda olduğu farklı toplumsal sorunlar olduğundan bahsetmişti. Koca koca meseleleri 90 dakikalık bir sinema filmine sığdıran pek çok güçlü sinema örneği verebiliriz, ama sorun bu da değil. 8 parçadan oluşan Devrimden Sonra’nın her bir parçası Levent Kırca’nın yıllarca yaptığı skeçleri andırıyor. Bu kadar mühim meseleyi bir skece sığdırmaya kalktığınızda mizah yerini karikatüre bırakıyor. Önceki gün bir yazarı evinde katleden bir faşiste, sorgulanacağı karakolda ilk iş olarak yemek vermek, nazikçe onu azmettirenleri sormak, gibi gibi… Faşist katilin ilkokul mezunu olduğu için bu yolu seçtiğini ima etmeler, “sosyalizmi seçen kız kardeşin iki okul bitirdi” demeler... Sanki sosyalizm eğitimli halkın becerebileceği bir iş. Karşı devrim sanki bir sınıfsal tavır değil de  insanlıktan anlamayan cahil cühelanın işi.

DEVRİM BİR ÇILGIN PROJE MİDİR?

Devrimden Sonra, sürpriz gibi gelen bir devrimden hemen sonrasını değil de sosyalizmin ve devrimin hayata karıştığı, günlük yaşamın sosyalistçe örgütlenmesinin başarıldığı bir dönemde geçen bir hikayeyi konu almış olsa saydığımız eleştirilerden sıyrılabilirdi. Başına geleceği bildiğinden kaçan burjuva, ama neler olup bittiğinden habersiz işçi ucubeliğinden kurtulabilirdi hikaye.

Yönetmen Aybastı aynı televizyon programında “bu film bir fantazi mi?​” sorusuna “Tayyip Bey’in projesinden daha çılgınca değil” şeklinde zekice bir yanıt vermişti. Belki devrime heveslendirmek için devrimin “zorluklarından”  bahsetmemeyi seçmenin anlaşılır olduğunu düşünen olabilir. Ama insanları devrime heveslendirmek, devrim fikrine ikna etmek istiyorsanız da, gerçek bir devrime ikna etmelisiniz. Alice’i harikalar diyarına ikna etmenin halka faydası ne olur bilemiyorum.  Çılgınca değilse de meşakkatli iş devrim sonuçta, özellikle de emperyalizm şartlarında. “Bundan sonra oynamıyorum, küs” diye bozamazsınız emperyalistlerle anlaşmaları. Siz bozarsınız da onlar bu kararınıza saygı göstermezler. Burjuvazi ve gericiliği, üç öğün besleyerek devrime ikna edemezsiniz.

Devrimin, Tayyip’in çılgın projesinden daha mümkün ve anlamlı olması Lenin’in yukarıda aktardığımız öngörüsünde yatıyor. Yoksa bu haliyle Devrimden Sonra, Tayyip’in projesiyle kapışır.

Unutmadan bir soru daha; Komünist abilerimiz  Kürtlere neden devrimi duyurmuyor, bu devrim, Kürtleri adamdan saymıyor mu? (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Danıştay akreditasyon engeline ‘dur’ dedi

SONRAKİ HABER

12 Eylül'ün etkisinin kırılmasında iki önemli dinamik: İşçiler ve Kürtler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...