500 firmanın öteki yüzü
Türkiye'nin en büyük 500 sanayi firmasının verileri, ekonomiye ilişkin yeni eğilimleri ortaya koyuyor: Gelir ve sermaye birikimi geriliyor, kâr oranları düşüyor, sömürü oranı azalıyor.

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Erhan Bilgin
[email protected]
Ülkenin en büyük sanayi firması, ülke sanayi gelirinin beşte birini (yüzde 21) sanayi istihdamının altıda birini (yüzde 17) ve sermaye stokunun yaklaşık üçte birini (yüzde 29) oluşturuyor. O halde İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 büyük sanayi firması verilerinin analizi ile ekonominin ve sınıflar mücadelesinin sadece mevcut kuvvetli çizgilerini değil, önümüzdeki dönemdeki muhtemel gelişim seyrine dair, birçok noktayı da pekala ortaya koyabiliriz.
1- ÇÖKÜŞE YÖNELMİŞ EKONOMİ
En başta 500 firmanın gelir (hasıla) yaratma kapasitesinin daralmış hali... Sonra sermaye birikiminin gerilemesi... Ve nihayet kâr hacmi ve kâr oranlarının düşmesi, ekonomik krizin büyük bir çöküşe yol aldığını belirgin biçimde ortaya koyuyor. Hatta krizin derinleştiğini ve şiddetli bir çöküşü haber veriyor. Zaten şüpheli, güvenilmez TÜİK’in milli gelir ve sanayi geliri istatistikleri bile çöküş eğilimini gizleyemiyor. Mesela TÜİK’in yalan yanlış enflasyonuyla değil de, piyasadaki gerçek enflasyon üzerinden, hesaplansaydı milli gelir ve sanayi gelirinin 2023 ve 2024’de kesinlikle gerilemiş olduğu görülürdü.
(1) Yaratılan gelirin azalması
500 büyük firmada yaratılan toplam gelir (sabit fiyatlarla toplam hasıla) 1982 yılından beri en düşük seviyesine, 2024 yılında inmiştir. Gerilemenin başlıca nedenlerini verimsizlik, üretimin azalması, rekabet gücünün zayıflaması oluşturuyor. Talebin yani satışların azalması, girdi maliyetlerinin yükselmesi, diğer ama daha az etkili nedenler arasında sayılabilir.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Gelirlerin azalması, sadece ekonomik krizin belirtisi değil. Sosyal ve siyasi krize de kapı aralıyor. Fakat sosyal ve siyasi krizin maddi (somut) bir biçime kavuşması için işçi sınıfının ve sınıf merkezli siyasetin örgütlü hareketine ihtiyaç var.
(2) Sermaye birikiminin gerilemesi
Sanayide yaratılan gelirin azalması ile sermaye birikiminin de gerileme eğilimine girmesi beklenir. Gerçekten de artı değerin azalması ile, sermaye birikiminin başlıca ölçüsü olan “net aktifler”e aktarılan kaynaklar azalmıştır. Böylece 500 firmanın net aktifler”i (Sabit sermaye, para sermaye, arazi, bina ve gayrimenkul kıymetlerden oluşan varlıklar) 2024 yılında son 20 yılın en düşük seviyesine (yüzde 23 oranında azalarak) inmiştir.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
(3) Artı değerin sert düşüşü
Artı değer (Yani yaratılan değerin ücretler ödendikten sonra geriye kalan sermaye geliri) 2024’de (sabit fiyatlarla) yüzde 37 oranında gerilemiş. 1982’den bu yana (42 yılda) artı değerde üçte bir oranında bir kayıp ilk kez meydana geliyor. Aslında artı değerdeki sert gerileme 2010’da başlayan sürekli gerilemenin kaçınılmaz sonucu.
Sabit sermayenin eskimesi, amortisman yatırımlarının bile ertelenmesi (500 firma verilerinde “birikmiş amortisman”ın aşırı artışı ertelemeyi ortaya koyuyor), “net işletme sermayesinin” (para sermaye) sürekli gerilemesi ve nihayet verimsizlik, artı değerin dramatik düşüşündeki başlıca unsurları oluşturuyor.
Artı değerin gerileme eğilimi, ücretler üzerindeki muazzam siyasi ve sınıf baskısının gerçek (maddi) temelini de oluşturur. Fakat 500 firma işçilerinin ücretleri, asgari ücret ve ortalama ücretten yüksek olsa bile, artı değerin gerilemesi, ücret düzeyine bağlanamaz. Bankalara ödenen borç geri ödemeleri ve faizlere de. Esas neden, daha derindeki sanayi üretim sürecinin ertelenemez hale gelmiş en başta geleni (Sabit sermayenin gerilemesi ve teknik gerilik) yığılmış sorunlarından ve çelişkilerinden kaynaklanıyor.
Artı değer geriliyor diye kahırlanacak değiliz! Fakat Marx’ın saptadığı kapitalizme has eğilimlerin, aksamadan işlediğine iyi bir örnek oluşturmasından hareketle, işçi sınıfının çıkarlarını ve ihtiyaçlarını da saptamamız gerekir.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
(3) Kâr hacmi
Artı değerden aslan payını (Ortalama yüzde 65. Geriye kalan yüzde 35 faiz, amortisman ve vergilerden oluşuyor) elde eden sanayicilerin kârı da artı değerin gerilemesine paralel biçimde kaçınılmaz biçimde azalmış halde. Artı değerin diğer önemli kısmını oluşturan faiz hacmi de (banka kârları) 2017’den itibaren azalmaya yüz tutmuştur, ama sanayici kârından daha yavaş bir hızla.
“Kâr oranları”na gelince... Yukarıdaki analizin “Kâr oranları”nın düştüğünü ima ettiğini okurlar fark etmişlerdir. Çünkü bir ekonomide sermaye birikimi azalıyorsa, Kâr oranının da düşmesi beklenir. Üstelik işçi ücretleri düşükse ve yüksek enflasyon koşullarında satın alma gücü iyiden iyiye geriliyorsa.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Sürekli enflasyon, fiziki üretimin gerilemesi, yüksek faiz oranları, devalüasyon vs. vs. ekonomik krizin yüzeye yansıyan göstergeleri. Fakat krizin derinliğini (şiddetini) ortaya koyan esas ölçü “gerçek kâr oranları”[1]seyri.
2001 krizinde yüzde 26’ya gerileyen 500 firma kâr oranı, 2002’den itibaren hızla yükselmişti. Bunu sağlayan şey, işçi sınıfı hareketinin gerilemesiydi. Üretler gerilemiştir, çalışma saatleri uzamıştır fakat kapitalist sanayinin kaçınılmaz çelişkileri 2016’dan itibaren kâr oranının düşmesini kaçınılmaz kılmıştır. Nitekim kâr oranı 2023’te yüzde 45 ve 2024’te yüzde 24 oranında gerilemiştir. Gerileme eğiliminin bir iki yılda tersine çevrilmesi pek mümkün görünmüyor.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
2- İŞÇİ SINIFININ VAZİYETİ
500 büyük firmada çalışan 800 bin emekçi, sanayi istihdamının yüzde 16’sını oluşturuyor. Bu nedenle 500 firma verileri sınıfın geneline dair genel bir yargıya varmamıza da imkan veriyor.
(1) Ücretler
2024 yılında 500 büyük firmada işçi başına ücret 53 bin TL. Asgari ücretin iki katından biraz daha yüksek. 2024’de toplam ücretler (sabit fiyatlarla) yüzde 7 oranında, işçi başına ücret ise yüzde 4 artmış. Fakat bu sınırlı artış ücretlerin yükselme eğilimine girdiğini göstermiyor maalesef. Çünkü ücretler (sabit fiyatlarla) 2021 seviyesinden hâlâ düşük halde. 2016 seviyesinden ise yüzde 48 daha az. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı seviyesinin ise yarısından daha düşük (yüzde 54) halde.
500 firma işçi ücretinin sürekli gerileme eğilimin, daha küçük iş yerlerinde çalışan işçi yığınlarının ücretinin neden daha sert düştüğünü ve asgari ücretin, ortalama seviyeyi ifade ettiğini açıklamamıza da ışık tutuyor.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Ücret düzeyi, sınıf mücadelesinin seyrini ve krizlerin bedelinin hangi sınıfa yıkıldığını da ortaya koymakta. Ve tersine mücadelenin yükseldiği dönemleri de.
Gerçekten de 1982’den bu yana geçen 42 yılda ekonomik çöküş yıllarında ücretlerin gerilediğini ve eğer sınıf mücadelesi yükselmemişse, ücret gerilemesinin bir eğilim haline geldiğini görmekteyiz. Mesela krizin çöküşe evrildiği 1988, 1994, 2001, 2008, 2018 ve sonraki yıllarda ücretlerin düştüğü görülüyor. Mücadelenin yükseldiği 1989-93 döneminde ise ücretler hızla yükselmiş.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
(2) Sömürü Oranı
Sömürü oranı, üretim sonucu patronların eline geçen (artı değer) gelirin, ücrete oranını ifade eden yalın bir iktisadi formülden ibaret gibi görünüyor. Fakat bu basit formül sınıflar mücadelesinin vaziyetini de bariz biçimde ortaya koyar. Siyasi ortama dair eksik de olsa bir kanaate varmaya da imkan verir.
Ve yine şimdi tam da Türkiye’de olduğu gibi yaratılan gelir düşerken, sömürü oranı da geriliyorsa, ekonominin ciddi bir çöküşe sürüklenmekte olduğu, işçi haklarının kısıtlanacağı ve mücadelenin bastırılması için gayret edileceği sonucunu çıkartabiliriz.
Gerçekten de 500 firma verileri, sömürü oranının 2023 ve bilhassa 2024’de belirgin biçimde düştüğünü ortaya koyuyor. Gerileme eğilimi ekonominin mutlak bir çöküşe sürüklenmekte olduğuna da işaret ediyor.
Fakat son iki yıldaki gerilemeye rağmen 22 yıllık AKP iktidarı dönemi sömürü oranının aşırı biçimde yükseldiği sermaye için “altın dönemi” oluşturur. Bir başka ifadeyle eğer AKP iktidarının başarılarından söz edilirse en başta sömürü oranının muazzam ölçüde artışını sağlamış olmasını belirtmek gerekir. AKP’nin 23 yıllık iktidarında (2002-2024) sömürü oranı ortalaması yüzde 342’dir. Halbuki AKP öncesi 20 yıllık dönemde sömürü ortalaması yüzde 185 seviyesindeydi. AKP iktidarının bir başka başarısı şöyledir:500 büyük firmada sömürü oranı 42 yılda işçi mücadelesinin yükseldiği 1991’de yüzde 86 ile en düşük seviyeye gerilemiş, 2022’de ise en yüksek seviyesine yüzde 460 oranı ile ulaşmıştır.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
2025’te sömürü oranı düşmeye devam edecektir. Bunun belirleyici nedeni sermaye birikiminin zayıflığı ve şirketlerin sabit sermaye varlığının geril[2]
Patronlar, sömürü oranının düşmesinden şikayet etselerdi, kesinlikle işçileri sorumlu tutamazlardı. Çünkü işçilerimiz, 2024’de ellerine geçen zaten düşük seviyedeki ücretin yarısını alsalardı bile, sömürü oranı artmakla birlikte 2022’nin dahi gerisinde kalacaktı.
(3) İstihdam
500 büyük firmada istihdamın 2016’dan itibaren sürekli arttığı görülüyor. Şirket başına işçi sayısı 2016’da 1300 iken sonraki yıllarda her yıl artarak 2024’de 1650’ye çıkmış. Böylece 2024 yılında 500 firmanın toplam işçi sayısı, 1982-2024 dönemini kapsayan 42 yılın en yüksek seviyesini oluşturmuştur.
İstihdamdaki artışın başlıca iki nedeni, ücretlerin düşük olması ve sabit sermaye varlığının gerilemesini emek-gücü ile telafi etme ihtiyacıdır. Ücretler, makine donanımından daha elverişli olduğu sürece (üretimin gerilemediği koşullarda) istihdam önümüzdeki dönemde belli ölçüde artmaya (makine donanımını ikame etmeye) devam edecektir.
(4) Verimlilik
İstatistiklerin fiziki ürün miktarı ölçümüne elvermemesi nedeniyle, “işçi başına düşen katma değer” ölçüsüyle hesapladığımız verimlilik, 2024’de yüzde 16 oranında azalarak 500 büyük firmanın 42 yıllık tarihinin en alt seviyesine gerilemiş halde.
Aslında verimlilik seviyesinde gerileme 2012’den günümüze kadar (Her yıl ortalama yüzde 7 oranında azalarak) genel bir eğilim haline gelmişti. 2024 yılındaki ciddi gerileme bu eğilimin tabii bir sonucu. Fakat verimlilik düşüşünün maddi sınırları var. Çünkü, üretim sürecinin koşulları ağırlaştırılsa bile (Ücretlerin düşmesi, ağır çalışma koşulları) bir aşamadan sonra, rekabet gücünü güçlendirmeye yetmeyecek, sabit sermayeyi büyütmek kaçınılmaz hale gelecektir. Yine de mevcut koşullarda (düşük ücret, yüksek enflasyon, döviz kurunun baskılanmasının avantajı ile) verimliliğin düşüşüne, sermaye sınıfı birkaç yıl daha katlanabilir.
Yazar tarafından hazırlanmıştır.
SONUÇLAR
500 büyük firma verileri, burjuva ve burjuva-sol iktisatçıların dar ve yüzeysel iktisadi analizlerinin ötesinde mevcut duruma ve önümüzdeki yıllara dair sosyal ve siyasi değerlendirme yapmamıza imkan veriyor. Başlıca sonuçları şöyle özetleyebiliriz:
- Türkiye sanayisine ve ekonomisine yön veren 500 büyük firmanın gelir yaratma kapasitesinin daralması, sermaye birikiminin gerilemesi, kâr hacminin (artı değer) ve kâr oranının düşmesi ve nihayet sömürü oranındaki sert azalma, ekonomik krizin, çöküşe yönelmiş olduğuna işaret ediyor.
- 500 firmanın gelir yaratma kapasitesini genişletmesi, verimliliği artırması, rekabet gücünü yükseltmesi için muazzam bir yeni-sabit sermaye yatırımına ihtiyacı var. Fakat amortisman yatırımları bile ertelenirrken, artı değer (ve kâr hacmi) düşerken elindeki sınırlı öz kaynakları ile sorunun üstesinden gelmesi kısa vadede mümkün gözükmüyor. Üstelik kontrol edilemez hale gelen bütçe açıkları ile devletin kaynak aktarma imkanları da sınırlı halde.
- 500 firmanın en büyük avantajı, düşük ücretli emek gücünün, pahalı makine yatırımlarını hâlâ belli ölçüde ikame etmesi. Bu durum, sermaye sınıfının AKP rejimine büyük ölçüde taraftar olmasının da başlıca (maddi) nedenini oluşturuyor. Fakat gelişmiş ülkeler resesyona girmişken ve uluslararası rekabet şiddetlenirken ücret düşüklüğünün sağladığı sabit sermayeyi ikame etme imkanı, sömürü oranlarının ve verimliliğin gerilemesine çare olamaz. Bu nedenle de bir iki yıldan fazla sürdürülemez.
- Sömürü oranlarının ve kâr oranlarının, eldeki verilere göre 2025 ve 2026’da düşmesi güçlü bir ihtimal. Bu beklenti, sermaye için ücretlerin düşük seyretmesini zorunlu kılıyor. O halde ücretler şu fabrikada bu işletmede artabilir. Ama satın alma gücünü, asgari geçim seviyesinin üzerine çıkarmak için yığınsal mücadelenin örgütlenmesi gerekir.
- Artı değerin gerilemesi, girdi maliyetlerinin azalmasını da gerektiriyor. Bu nedenle AKP’nin Mehmet Şimşek eliyle uyguladığı “istikrar programı”nın ithal girdilerin fiyatını döviz kurunu baskılayarak düşürmesine, 500 firmanın muhtaçlığı devam edecektir.
- Ücretlerin düşüklüğü ve “düşük ücret istikrarı” ile AKP iktidarının uzun sürmüşlüğü arasında, doğrudan ilişki var. Sermaye sınıfının muhalefete ikircikli yaklaşımın arka planında da AKP’nin devrilmesiyle “istikrarın” bozulacağı, işçi hareketinin yükselebileceği endişesi olduğu söylenebilir.
Öyle anlaşılıyor ki, işçi hareketi kendi taleplerini yığınsal biçimde ve sınıf temelinde haykırmadığı sürece, sermaye sınıfının ihtiyaçlarının belirlediği cendere içinde kalacaktır. İşçi hareketinin, yükselen toplumsal muhalefetin ana iskeletini oluşturması en büyük umudumuz.
Dipnotlar:
- ^ Vülger iktisat ve burjuva-sol iktisadın türettiği kâr (satış kârlılığı, aktif kârlılığı, vs.) tanımlarından Marx’ın kâr oranı kavramının farklılığını vurgulamak için “gerçek” ibaresini kullanıyoruz.
- ^ İMKB’nin 2025 ilk üç aylık şirket bilançolarında açıklanan) sabit varlıklar verisi ile, (TÜİK’in 2005 birinci çeyrek) GSYİH verileri, düşme eğilimini doğruluyor.
Evrensel'i Takip Et