25 Mayıs 2025 04:10

“Kürt emekçilerin çözüm taleplerini görünür hale getireceğiz”

“İşçilerin yoğun olarak yaşadığı tüm şehirlerde işçilerle buluşmalar gerçekleştireceğiz. Bu buluşmalarda ‘çözüm’ tartışmalarında Kürt emekçilerinin taleplerini de daha görünür hale getireceğiz.”

“Kürt emekçilerin çözüm taleplerini görünür hale getireceğiz”

Fotoğraf: Evrensel

Elif Ekin Saltık
[email protected]


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’te Meclis açılışında DEM Partililerin elini sıkmasıyla kamuoyuna yansıyan süreç PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı çağrıyla devam etti. 12. Kongresini toplayan PKK ise 12 Mayıs’ta yaptığı açıklamayla silahlı mücadeleyi sonlandırarak kendini feshettiğini duyurdu.

Kürt sorununun çözümünde yeni bir aşamaya geçilirken 8 ayda yaşanan tüm bu gelişmeler Türkiye tarihi açısından da önemli bir kavşak. Bu yeni kavşakta iktidarın “terörsüz Türkiye” söylemiyle yüz yıllık Kürt meselesini inkardan öte bir “terör” sorununa indirgeyip PKK’nin feshini “çözüm” olarak sunduğuna işaret eden Emek Partisi MYK Üyesi ve Bölge Örgütü Yöneticisi Umut Yeğin, Kürt işçilerin edilgen kalmayıp talepleriyle sürece dahil olmasının çözümde önemli bir unsur olduğuna işaret etti. “Sorunun çözümüyle Kürt işçilerin ekonomik talepleri daha görünür hale gelecektir” vurgusu yapan Yeğin, “Antep, Urfa, Malatya başta olmak üzere işçilerle buluşmalar gerçekleştirip Kürt emekçilerinin “çözüm” tartışmalarında taleplerini daha görünür hale getireceğiz” şeklinde konuştu.

Mecliste tokalaşma ile başlayıp PKK’nin fesih açıklaması ile devam eden süreçte henüz iktidar adına atılan bir adım yok. Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Tam hak eşitliğinin sağlanmasını, Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik çözümü için atılacak adımları önemsiyoruz. Ancak biz bu süreci önceki “süreçler”de olduğu gibi aynı zamanda bir mücadele süreci olarak görüyoruz. Çünkü yıllardır egemen sınıf ve onun iktidarları Kürt meselesini çözmek yerine ülkedeki emekçi halkların iktisadi ve demokratik hakları için verdiği mücadeleye karşı sorunu daha da derinleştiren, çözümsüzlüğe iten bir argüman olarak kullandı. Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklanan hakları yok sayılıp, kendini yineleyen çözümsüzlük politikaları uygulandıkça halkımız büyük acılar yaşadı. Nihayetinde bu mesele başta Kürt emekçi halkı olmak üzere ülkede emek, barış, demokrasi mücadelesi veren herkesin mücadelesinin sonucu olarak yeniden gündeme geldi. Yeni “sürecin” başından beri iktidar kanadından PKK’nin fesih kongresini toplamasından sonra adım atılacağına dair imalar yapılsa da bugüne kadar Kürt meselesinin çözümüne ilişkin somut bir adım atılmadığı ortada. Aksine yıllardır süren çatışmalı sürecin nedenini PKK’ye bağlayan, “terörsüz Türkiye” diyerek halkımızın eşitlik ve demokrasi içeren taleplerini görmezden gelen bir tutum izliyor. İktidar, PKK’nin feshini bir “çözüm” olarak yansıtmaya, öte yandan da muhalefeti parçalayıp yıllardır oluşturdukları baskı rejimini kalıcı hale getirmeye çalışıyor. PKK, “çözüm” yerine sorunu görmezden gelmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yani süreci “terörsüz Türkiye” diye tarif ederek, PKK’nin feshini de sorunun “çözümü” olarak göstermeleri bu meseleyi ortadan kaldırmayacaktır.

Çözüme ilişkin ne gibi adımlar atılabilir?

Biz gelinen aşamada bir an evvel siyasal düzenlemeler yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin, yaşanan katliamlarla, gözaltında kayıplarla, yargısız infazlarla, işkencelerle hesaplaşılması, yüzleşilmesi; cezaevlerinde bulunan halka karşı suç işleyenler hariç tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması, halkın iradesini gasbeden kayyum atamalarının geri çekilmesi gibi pek çok şey ve ayrıntı bu düzenlemelerin sadece bazıları… Burada yine şunu belirtmek gerekir ki az evvel saydığımız ve daha sayılabilecek olan bu düzenlemelerin yapılması, sürecin bu şekliyle sorunsuz ilerlemesi Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmez. Bu nedenle biz sürecin asıl unsurunun Kürt emekçi halkı başta olmak üzere ülkedeki emekçi sınıflar olduğunu ve sürecin her aşamasında söz sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Yani meselenin çözümü, Kürtlere bir ulus olarak tam hak eşitliği sağlanması mücadelesine farklı biçim ve yöntemlerle devam edilmesi ile mümkün.

Umut Yeğin | Fotoğraf: Evrensel

“Halk sürecin parçası olmalı”

Geçtiğimiz günlerde Devlet Bahçeli Mecliste bir komisyon kurulması çağrısı yaptı. Siz “sürecin asıl unsurlarının söz sahibi olması için” derken nasıl bir şeyi tarif ediyorsunuz? Komisyon bu ihtiyacı karşılar mı?

Tabii ki tek başına karşılamaz. Bakın iktidar ve ortakları sorunun demokratik-barışçıl çözümünden ziyade kendi çıkarları doğrultunda süreci ilerleten ve kontrol altında tutan bir yol izliyor. PKK’nin fesih kararının ardından bu kararın uygulanabilmesi için dahi adım atılmadı şimdiye dek. Geçmişte de örneklerini çokça yaşayan Kürt halkı bu bakımdan oldukça deneyimli olduğu için; barışa ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyup barışı arzulasa da hâlâ temkinli yaklaşmasının sebebi bundandır. Dolayısıyla daha önce de çok defa önerilen, tüm partilerin temsiliyetinden oluşacak komisyonun kurulmasını önemsiyoruz. Ama asıl meselenin emekçilerin bu süreçte edilgen kalmamasından, sürece talepleriyle dahil olmasından geçtiğini belirtiyoruz. Bu noktada Kürt emekçilerinin sürece dahil olması için çeşitli çalışmalar yürütsek de bunları daha ileri bir noktaya taşıyabilmek üzere önümüze koyduğumuz çeşitli işler var. Öncelikle başta Antep, Urfa ve Malatya olmak üzere işçilerin yoğun olarak yaşadığı tüm şehirlerde fabrika fabrika, sokak sokak, mahalle mahalle işçilerle buluşmalar gerçekleştireceğiz. Bu buluşmalarda tabii ki sürecin gidişatını konuşacağız ama Kürt emekçilerinin “çözüm” tartışmalarında taleplerini daha görünür hale getireceğiz. Diyarbakır ve Dersim’de ise yine süreci belirli başlıklar halinde konuşacağımız konferanslar düzenleme planımız var. Bu konferanslarda bölgedeki aydınlar, yazarlar, sanatçılar, sendikacılar ile meselenin çözümünde Kürt işçilerin taleplerinin daha görünür kılınması için kafa yoracağız, sonuçlar çıkaracağız. Elbette bunu yalnız yapmayacağız. Ülkede demokrasi ve barışa özlemi olanlarla yapacağız. Şunu çok iyi biliyoruz ki tüm bu yapılanların birikimiyle ve milyonlarca emekçinin bu sürece dahil olduğu oranda iktidarın istismar politikasını boşa çıkarabiliriz.

“Çözüm sonrası ekonomik talepler daha görünür olacak”

Kürt meselesinin çatışmasızlıkla devam etmesi, hatta çözülmesi halinde sürecin bölgedeki işçi, emekçilere yansıması nasıl olacaktır?

Kürt meselesinde şimdiye kadar egemen sınıfın ve onun iktidarlarının çözümsüzlüğü dayatması aslında sadece Kürt işçileri değil Türk işçileri de olumsuz etkiledi. Bazen yan yana gelmelerinin, ortak mücadele etmelerinin de önünde bir engel oldu. Kürt işçiler bakımından çözümsüzlüğün birçok olumsuz etkisi sayılabilir. Yanı başında insanların öldüğü, cezaevlerine atıldığı bir ortamda Kürt işçilerinin demokratik talepleri doğal olarak hep ön planda oldu, ekonomik talepleri arka planda kaldı. Bu durum Kürt sermayesi tarafından da sömürü açısından oldukça elverişli görüldü, kullanıldı. Bugün birçok ilde Kürt işçiler fiilen uygulanan “bölgesel asgari ücret” ile daha düşük ücretlere mahkum ediliyor. Güvencesiz ve kötü koşullarda çalışma aldı başını yürüdü. Dolayısıyla bu meselenin çözümü Kürt işçilerin ekonomik taleplerini daha görünür hale getirecektir. 2013’te kısa bir zaman da olsa çatışmasızlığın sağlandığı ortamda Hakkari’de fırın işçileri, Van’da İŞKUR işçileri ve taşeron işçiler, Dersim’de enerji işçileri başta olmak üzere birçok Kürt kentinde işçiler ekonomik talepleri için eylemler yapmıştı. Bunun gibi etkilerin yanı sıra batıda da Kürt ve Türk işçilerin yan yana gelip mücadele etmesinin önüne geçmek için Kürt işçileri “terör” vb. sıfatlar ile Türk işçisinden ayırmaya çalışan söylemlerinde boşa çıkması kuvvetle muhtemel.

“Demokratik bir Suriye bölge halklarının mücadelesinden geçiyor”

2012’den beri gündemde olan Kürt Ulusal Konferansı 26 Nisan’da Kamışlo’da ENKS ve PYD öncülüğünde toplandı. Bu konferans sonrası bir “ortak tutum belgesi” imzalandı. Gelişmeleri Ortadoğu’da yaşananlarla birlikte düşünürsek, Kürtler arasında uzun süredir tartışılan ulusal birlik tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

2012 yılından beri PYD öncülüğünde Rojava’da özerk kantonlar kurulmuş, 2014 yılında ise IŞİD’e karşı tarihi bir direniş sergilenmişti. Bu süreçte SGD (Suriye Demokratik Güçleri) kurulmuş ve PYD içerisinde yer almıştı. ENKS ise Türkiye’nin de desteklediği (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu) içinde yer almıştı. Yani Suriye iç savaşı boyunca PYD, cihatçı çeteler ve rejimden bağımsız bir tutum alırken, ENKS ise Türkiye’nin desteklediği muhaliflerle hareket etmişti. Bu ve buna benzer birçok gelişme Öcalan çizgisinde olan PYD ile Barzani çizgisindeki ENKS arasındaki anlaşmazlıkları derinleştirmişti. İsrail’in Filistin’e başlattığı savaşın bölgeye yayılması, Esad rejiminin düşmesi durumu değiştirdi ve Kürtleri HTŞ’nin geçici yönetimi karşısında ortak tutum almaya itti. Sonuç olarak Rojava Birlik ve Ortak Tutum Konferansının sonuç bildirgesinde çok uluslu, çok kültürlü, çok inançlı bir yapı tarifi var. Bunların anayasal güvenceye alınması talebi var. Demokratik, “ademimerkeziyetçi”, çoğulcu bir sistem için talepler var. Suriye’de Alevileri, Dürzîleri, Hıristiyanları, kadınları da gözeten bu bildirge, HTŞ ve Erdoğan iktidarını rahatsız eder, ediyor da. Dolayısıyla Kamışlo’daki konferansta bu iki Kürt siyasi gücünün, Diyarbakır’da daha geniş çevrelerle de devam edecek bir ortak tutum belirlenmesini önemsiyoruz. Ama bunun iki Kürt siyasi gücün aralarındaki sorunların bittiği anlamına gelmediğini de görmek gerekir. Çünkü bir yanda Erdoğan iktidarının ve desteklediği HTŞ’nin uyguladığı gerici politikalar, öte yanda ABD, Fransa ve İsrail’in Kürtlerin demokratik taleplerini kendi çıkarları için istismar edebileceği bir tablo var. Bu nedenle emperyalistlere ve gerici hesaplara karşı Kürtlerin demokratik bir bölge kurabilmelerinin yolu da bölge halklarının mücadelesinden geçiyor.

Evrensel'i Takip Et