24 Mayıs 2025 04:30

‘Türkiye’de futbol artık televizyon sporu’

Beşiktaş’ın hedefi kalmayan bir maçında bile kale arkası biletler 700 TL’den başlıyor. Spor Yazarı Bağış Erten’e göre bu kulüplerin taraftarı “sorgusuz sadakat”le sömürmesiyle açıklanabilir.

‘Türkiye’de futbol artık televizyon sporu’

Murat Uysal
[email protected]


İstanbul – Türkiye’de futbol giderek daha az insanın yakından tanıklık edebildiği bir “lüks deneyim”e dönüşüyor. Beşiktaş’ın bu hafta Rizespor’la oynayacağı, herhangi bir iddiaya sahip olmayan lig maçı için bile en ucuz bilet 700 liraya satılıyordu. Maraton tribünündeki bir koltuk ise 2 bin 500 lirayı buluyor. Yalnızca maç bileti değil, ulaşım ve yeme içme gibi ek masraflar da eklendiğinde, tribünlere gitmek geniş halk kesimleri için artık imkansız hale geliyor. Spor Yazarı Bağış Erten, yükselen bilet fiyatlarının sadece ekonomik krizle açıklanamayacağını söylüyor. Ona göre kulüpler, taraftarın sorgusuz sadakatini sömürüye dönüştürürken; futbol, tribünden değil, televizyondan izlenen bir spora evriliyor.

Bağış Erten’e göre, büyük kulüplerin uyguladığı yüksek bilet fiyatları sadece ekonomik krizle açıklanamaz. Türkiye’de futbolun kendine özgü bir sömürü ilişkisi içinde şekillendiğini ifade eden Erten, “Gündelik yaşam açısından İstanbul, Roma’dan, Paris’ten pahalı. Londra’yla neredeyse eşit bir pahalılık var. Fakat bu bilet fiyatlarının bu şehirde çok daha pahalı olmasını tek başına açıklamıyor” diyor.

Bağış Erten

"Osimhen’in, Dzeko’nun gelebilmesi için"

Türkiye’de kulüp-taraftar ilişkilerinin duygusal bağlılığa dayandığını, kulüplerin bu sadakati istismar ettiğini vurguluyor Erten: “Sorgusuz sualsiz bir yere bağlı olmanızın getirdiği sömürü kolaylığı bu. Hiçbir kulüp, bir gün taraftarının ‘Kardeşim böyle şey olmaz’ diyerek karşısına çıkacağını düşünmüyor. Tepki olması gerekirken, olmuyor.” Kulüplerin yıldız futbolcuların maliyetini gerekçe göstererek taraftarı nasıl sömürdüğünü ise şöyle ifade ediyor: “Kulüpler ne diyorlar mesela? ‘Osimhen’in gelebilmesi için, Dzeko’nun gelebilmesi için bizim bilet politikamız bu olmak zorunda.’ Bu, duygusal bir bağla ekonomik bir bağın birbirine karıştırılması demek.”

Tribünlerin ‘seçkinleştirilme’ süreci

Erten, Passolig ve elektronik bilet uygulamalarının teknik bir düzenlemeden öte, tribünlerin yapısını değiştirdiğini ifade ediyor: “Tribünlerdeki seçkinleştirme politikaları çok uzun zamandır devam ediyor. Passolig ve elektronik bilet uygulamasından bu yana Türkiye’de geniş halk kesimlerinin tribünde yer alma imkanları çok kısıtlandı. Maddi olarak kısıtlandı, siyasi olarak kısıtlandı, özgürlüklere bakış açısı olarak kısıtlandı. Ancak bu bile korkunç fiyat politikasını açıklamaya yetmiyor.”

Avrupa’da da tribünlerin seçkinleştirilmesi sürecinin işlediğini ancak bunun bazı koruyucu uygulamalarla dengelendiğini ifade eden Erten şöyle devam ediyor: “Avrupa’da kulüplerin herkesin ulaşabileceği yapılar olması gerektiği anlayışıyla özellikle kale arkası tribünlerinde düşük fiyatlı biletler uygulandı. Bayern Münih’i maç başı 10-15 avroya izlersiniz. Türkiye’de bu fiyatla büyük takımların hiçbir maçına gidemezsiniz.”

Erten, Türkiye’de yalnızca fiyatların yükselmediğini, aynı zamanda itiraz etme kanallarının da kapandığını vurguluyor: “Türkiye’de kale arkası tribünleri sadece görece daha ucuz bırakıldı. Üstelik bu konuda muhalefet etmenin yolları da kapatıldı. Siyasi iktidarın genel diline hakim olan hamaset burada da işledi. İktidarın ‘Türkiye için’ ifadesinin yerini, ‘Fenerbahçe için’, ‘Galatasaray için’ aldı. Fedakarlık, özveri gibi söylemlerle bilet fiyatlarını korkunç hale getirdiler.”

"Futbol artık bir televizyon sporu"

Geniş halk kesimleri için tribünlerin erişilmez bir hal aldığını söylüyor Bağış Erten: “Halkın geniş kesimi için futbol artık bir televizyon sporudur. O yüzden de Türkiye’de kaçak yayınlarla mücadele çok gevşek gider. ‘Onu da kapatmayalım’ diye. Futbol Türkiye’de artık bir televizyon sporu. Yeni besteler yaratılamıyor örneğin. Şampiyon takım için bile geçerli bu, Galatasaray’ın da tribün bestesi yok. Uzun süre oraya emek verecek bir bağla gelmiyorlar çünkü. Artık kazanmaktan başka bir çaresi yok kulüplerin, çünkü parasını veren geliyor. ‘Ne kadar ekmek o kadar köfte’ taraftarını izliyoruz. O yüzden de tarihten gelen bağlılıklar, zor zamanlarda bir aradalık, bunların hepsi kapitalizmin değer zinciri içinde eriyip gidiyor. Artık ‘Bu kadar para veriyorum, karşılığında bir şey görmeliyim’ futbolu geçerli.”

"Taraftarı taraftar yapan hiçbir şey çalışmıyor"

Yeni müşteri profiliyle birlikte tribün psikolojisinin de değiştiğini vurgulayan Erten, ligin ilk yarısında oynan Fenerbahçe-Galatasaray maçından örnek veriyor: “O maç bir taraftarlık skandalıdır. Henüz hiçbir şey olmamışken, takımdan önce tribün bıraktı maçı. Bu da haliyle takıma yansıdı. Böyle olunca biz artık başka bir futbol seyrediyoruz. Taraftarı taraftar yapan, onu takımıyla özel bir ilişkiye sürükleyen şeyler neredeyse çalışmıyor artık. Bir maç öncesi meyhaneye gittiniz, içtiniz, maça gittiniz. Bütün bunların iki haftada biri geçtim, ayda bir bile yapılması çok zor.”

Kale arkası bileti 100 TL olsa kulüpler en fazla ne kaybeder?

Bugün Süper Lig’de bir büyük takımın kale arkası tribününden bilet almak isteyen taraftar, ortalama 700-800 TL’yi gözden çıkarmak zorunda. Bu fiyat 100 TL’ye düşürülse, yaklaşık 5 bin kişilik bir kale arkası tribünü için kulüp, maç başına ortalama 3 milyon 250 bin TL (yaklaşık 100 bin avro) gelir kaybeder. Sezon boyunca iç sahada oynanan 17 maç dikkate alındığında bu rakam yaklaşık 55 milyon TL, yani 1.7 milyon avroya ulaşıyor.

Bu da aslında yalnızca bir futbolcunun maaşı ya da bonservisine denk gelen bir bedel. Örneğin Galatasaray, geçtiğimiz sezonun başında transfer ettiği Tanguy Ndombele’ye hiçbir katkı alamamasına rağmen yaklaşık 1.7 milyon avro ödedi. Fenerbahçe’nin bonservissiz aldığı ancak neredeyse hiç oynatmadığı Ryan Kent’in toplam maliyeti de 1.8 milyon avroyu buldu. Beşiktaş ise sürekli sakatlık ve form düşüklüğü yaşayan Alex Oxlade-Chamberlain için yaklaşık 2.2 milyon avro harcadı.

Bu rakamlar, kulüplerin bütçeleri içinde çok da devasa kalemler değil. Ancak Bağış Erten’in de belirttiği gibi, bu politikalarla tribünler yalnızca ekonomik olarak değil, aynı zamanda sosyal olarak da seçkinleştiriliyor. Taraftar artık bir destekçi değil, ödeme gücüyle ölçülen bir müşteri. “Futbol artık bir televizyon sporu” tespiti ise bu dönüşümün hem nedeni hem de sonucu: Çünkü stada gelenin artık sadece sevdası değil, faturasını ödediği bir beklentisi de var.

ABONE OL

Evrensel'i Takip Et