Müzakereler gölgesinde işçi sınıfı | Foad Keyhosravi: İran’da gerçek kurtuluş için mücadele sürüyor
İran Emek Konfederasyonu Başkanı Foad Keyhosravi ile İran-ABD müzakereleri sürecinde İran işçi sınıfının durumu ve bu sürecin nasıl tartışıldığını konuştuk.

Fotoğraf: İran Petrol İşçileri Örgütlenme Sendikası
Ela Ava
İran’da 2011’den sonra nükleer faaliyetin artmasıyla birlikte rejim ve halk için ‘yeni bir dönem’ başladı. Tahran rejimi bölgedeki gücünü pekiştirmek için nükleer silahlanmayı merkeze koydu. Özellikle 2008’den 2020’ye kadar Ortadoğu’daki maddi, askeri ve politik etkisi günden güne arttı. 2009’da reformcu hareketin -Yeşil Hareket- şiddetle bastırılmasının ardından halk hareketi, özel olarak da işçi hareketi 2016’ya kadar sessizliğe gömüldü. İran ekonomisi 2005-2011 yılları arasında petrol satışıyla rekor gelire ulaştı. Ancak bu gelirler nükleer tesislerin kurulmasına aktarıldı. 2011’den bu yana uluslararası yaptırımların yoğunlaşmasıyla birlikte İran ekonomisi de ciddi darbe aldı. Petrol gelirlerindeki düşüş, döviz sıkıntısı ve İran'ın dünyayla bankacılık işlemlerindeki kısıtlamalar açmazı derinleştirdi. Azalan gelirler ve derinleşen yoksulluk en çok işçi sınıfını etkiledi. Özellikle Trump’ın birinci başkanlık döneminde İran ile sürdürülen müzakereler kısmi anlaşmalarla sınırlı kaldı, ambargolar arttı. Şimdi Trump’ın yeniden ABD Başkanı olmasıyla birlikte yine bir İran-ABD müzakere süreciyle karşı karşıyayız. Ancak bu sefer Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılmış, İran rejimi ise köşeye sıkıştırılmış vaziyette. İran’da gelişen bu sürecin işçi sınıfı ve emekçiler açısından nelere yol açtığını ve nasıl tartışıldığını İran Emek Konfederasyonu Başkanı Foad Keyhosravi ile konuştuk.
"Değişim beklentisi dış müdahaleyi kabullenmek değil"
Geçtiğimiz yıl Ortadoğu’da ve İran'da ciddi gelişmelere şahit olduk. Bu süreç İran’daki emekçileri nasıl etkiledi?
Geçtiğimiz yıl, bölge ve İran, işçi sınıfının yaşamını ve mücadelesini derinden etkileyen artan jeopolitik gerilimler ve iç krizlere tanıklık etti. Bölgesel çatışmalar ve savaş tehdidinin sürekli varlığı, toplumda bir korku ve beklenti atmosferi yarattı. İran’ın içinde Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından 2022’deki hareketin kanlı bir şekilde bastırılması, halk kitlelerini de siyasi değişim beklentisine soktu. Bu beklenti dış müdahaleyi kabullenmekten değil, rejime duyulan derin öfke ve memnuniyetsizlikten kaynaklanıyordu.
Ekonomik açıdan, kontrolden çıkmış enflasyon, ulusal paranın değer kaybı, milyonlarca işçi ve ücretliyi çöküşün eşiğine getirdi. Artık çoğunluk için temel yaşam ihtiyaçlarını karşılamak bile imkânsız hâle gelmişti. Rejim ise bu gergin ortamdan faydalanarak baskıcı politikalarını yoğunlaştırdı; amacı, işçi protestolarının halk ayaklanmalarıyla birleşmesini engellemekti. Bu baskılar; çok sayıda işçinin gözaltına alınması, işçilerin örgütlenme araçlarını köreltmeye çalışmak ve işçilere idam hükümleriyle pekişti.
Buna rağmen işçi sınıfı bu baskılara boyun eğmedi ve direnişi çeşitli biçimlerde sürdürdü. Asaluye’deki petrol endüstrisinde proje işçilerinin büyük grevleri, öğretmenlerin süregelen protestoları ve emeklilerin yoksulluk ve yoksunluğa karşı düzenli haftalık eylemleri bu kararlılığının açık göstergeleridir.
Foad Keyhosravi
"Sağ muhalefetin Trump güzelleme çabası karşılık bulmuyor"
İran ve ABD, İran rejiminin ekonomik ve siyasi açıdan zayıf olduğu bir süreçte müzakere yürütüyor. Farklı sektörlerdeki çalışanlar bu müzakere sürecine nasıl bakıyor?
İran’da sanayi işçileri, öğretmenler, hemşireler ve emekliler bu müzakerelere derin ve köklü bir güvensizlikle yaklaşıyor diyebiliriz. Tarihsel deneyimler, özellikle de nükleer anlaşma (nükleer mutabakat/JCPOA), rejimin bu tür anlaşmalardan elde ettiği mali kaynakları halkın yaşam koşullarını iyileştirmek için değil, kendi iktidarını sağlamlaştırmak, yandaş sermayedarların ceplerini doldurmak ve bölgedeki vekil güçlerini desteklemek amacıyla kullandığını açıkça göstermiştir. Rejim, yaptırımlardan etkilenmediği ya da petrol satışından büyük gelirler elde ettiği dönemlerde bile, halkı yoksulluk ve mahrumiyet içinde yaşamaya mahkûm etti; bugünkü durum ise çok daha vahim.
İşçiler, bu müzakerelerde rejimin amacının, halkın geçim koşullarını iyileştirmek değil, yalnızca kendi varlığını güvence altına almak olduğunu biliyor.
Ancak burada atlamamak gereken çok önemli bir mesele var. Sağ muhalefetin, özellikle monarşi yanlıları ve etnik milliyetçi grupların, Donald Trump ve ABD’nin “azami baskı” politikasını İran’ın kurtarıcısı olarak görmesi, tehlikeli ve işçilerin karşıtı bir yerde durduğu aşikâr. Bu çevreler yukarıdan ve emperyalist güçlerin desteğiyle bir dönüşüm dayatmanın peşinde oldu. Dış müdahale—özellikle bir savaş yoluyla—biliyoruz ki işçi sınıfı hareketini ciddi biçimde olumsuz etkiler.
Ancak bu tehlike yalnızca doğrudan savaş ya da askeri müdahaleyle sınırlı değil; ana akım muhalefet medyası, sahip olduğu geniş etki gücüyle bu sağcı çevreleri sürekli olarak öne çıkarıyor ve onlara kamusal bir meşruiyet kazandırmaya çaba gösteriyor. Daha önce rejimin parçası olan kimi reformist aktörlerin sağ muhalefetle birleşmesi de bu grupların konumunu güçlendiriyor. Buna karşılık, sol-sosyalistlerin örgütsel zayıflığı ve halk kitleleri arasında etkili bir sosyalist örgütün eksikliği, sağ muhalefetin toplumun ve işçilerin bir kesiminin desteğini kazanma ihtimalini artırmış olabilir. Ancak bütün çabalara rağmen bu propagandanın geniş bir tabanı etkilediğini söyleyemeyiz.
Uzun süredir mücadelenin parçası olan her işçi-emekçi ve etkilediği çevresi, nihayetinde bu toplumsal hareketlerin içinden filizlenecek bir siyasi örgütlenme ile rejime karşı mücadele edilmesi gerektiğini biliyor. Medya bunu göstermemeye çabalasa da gerçek bu.
2024’de 2 bin işçi eylemi, 169 grev
Liman patlamasının ardından nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız? İşçilerin örgütlenme süreci nasıl ilerliyor, bir ivme söz konusu mu?
Rejime bağlı Meclis Araştırma Merkezi'nin 9 Nisan 2025'te yayımladığı rapor, büyük bir felaketin sadece küçük bir bölümünü ortaya koyuyor. Bu rapora göre 2021-2022 yıllarında 3 bin 826 işçi, iş kazalarında hayatını kaybetti. Son iki yılda her gün 5'ten fazla işçi ölümcül iş yeri koşullarının kurbanı oldu. Ancak devlet kurumlarından gelen bu verilerin de güvenilirliği yok. Bu rakamların çok daha fazla olduğunu biliyoruz. İranlı işçiler, yalnızca refah ve geçim olanaklarından mahrum bırakılma koşullarında ölmekle kalmıyor, bu durumu iyileştirmeye yönelik her girişimleri en ağır baskıyla karşılaşıyor. İran'daki madenler, fabrikalar ve atölyeler en temel güvenlik standartlarından yoksun. 2024’te çeşitli sektörlerdeki işçiler tarafından 2 bin 396 protesto ve 169 grev düzenlendi. Bunların hepsinde işçiler çalışma koşullarına ilişkin talepleri de dile getiriyordu. Liman patlamasının etrafındaki tartışmaları bir yana bırakalım. Bu süreç İran’daki işçilerin çalışma koşullarını gözler önüne serdi.
Baskılar gölgesinde direnen işçi sınıfı
İran’da işçi sınıfının örgütlenme durumu, hâlâ ciddi yapısal ve siyasi engellerle karşı karşıya. Rejimin sistematik baskısı—geniş çaplı gözaltılar, işten çıkarmalar, işçilere karşı açılan uydurma davalar ve idam kararları—işçilerin merkezi ve ülke çapında örgütlenmesini büyük ölçüde engelliyor. İşçiler genellikle her üretim ya da hizmet biriminde ayrı ayrı, kendi özgül talepleri etrafında protestolar. Son süreçte öğretmenler ve emekliler ülke çapında daha geniş protestoları organize edebiliyor. Emperyalist baskılar ve rejim baskılarının gölgesinde her ne kadar gösterilmese de İran’da işçiler azimle mücadeleye devam ediyor.
Ortalama günlük ücret 157 lira
90 milyon nüfusa sahip İran’da kayıtlı işçi sayısı yaklaşık 14 milyon kişi. Yaklaşık 5 milyon işçi ise devlete ait fabrikalarda veya kamu iş yerlerinde çalışıyr. İşçilerin ortalama günlük ücreti ise 346 bin tümen yani yaklaşık 157 lira.
Evrensel'i Takip Et