18 Mayıs 2025 04:40

Cihan Uzunçarşılı Baysal: Çözüm ucuz ve erişilebilir sosyal konut

Cihan Uzunçarşılı Baysal, açmaza dönüşen kentsel dönüşüme dair konuştu: Lüks konut projeleri yerine yaşamaya elverişli barınma şartlarına uygun projeler hayata geçirilmelidir.

Cihan Uzunçarşılı Baysal: Çözüm ucuz ve erişilebilir sosyal konut

Fotoğraf: Cihan Uzunçarşılı Baysal'ın kişisel arşivinden

Nisa Sude Demirel
[email protected]


İstanbul’da 23 Nisan’da yaşanan depremle kentin depreme dayanaklı hale gelmesinin yolları yeniden tartışılıyor. Yaklaşık 600 bin konutun riskli statüde olduğu İstanbul’un sağlıklı hale gelmesinin yollarını ve olanaklarını Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal anlattı.

Önce depremin ardından sıkça duymaya başladığımız soruyla başlayalım: İstanbul’un depreme dirençli bir kente dönüşümü ‘mümkün değil’ mi?

Kentsel dönüşüm ilk ortaya atıldığında, ilgili projelere meşruiyet inşası ‘çarpık kentleşme’ kavramı üzerinden sağlandı. 2005’te çıkartılan ilk iki dönüşüm yasasının (Gecekondu bölgelerine müdahale eden 5393 sayılı Belediye Yasası’nın 73. maddesi ve kent merkezlerindeki tarihi alanlara müdahale eden 5366 sayılı Yasa) gerekçesi olarak deprem riskini öne sürseler de projeler riskli alanlar yerine rantı yükselen alanlarda uygulandı. Çarpık kentleşme ya da zamanın diliyle “çöküntü bölgeleri” kavramı sadece fiziki bir yıpranmaya, çarpıklığa değil toplumsal hatta ahlaki bir çöküntüye işaretle alt, alt-orta gelir gruplarının, kent yoksullarının bir zamanlar kent çeperlerinde ama genişleyen kentin şimdi rantı yükselen bölgelerinde yer alan yaşam alanlarına parmak sallarken bölge nüfuslarını kriminalize etti. Böylece, yıkım ve zorla tahliyelere meşruiyet sağladı. Mahallelerin isyanla seslendirdikleri “rantsal dönüşüm” literatüre girdi. 2011 Van Depremi, iktidarın aklını başına getireceğine felaket kapitalizmine gerekçe oldu. Deprem bahanesiyle rantsal dönüşümü iyice kolaylaştıran 6306 sayılı Afet Yasası çıkartıldı. Maraş depremleri ertesinde yasanın kapsamı daha da genişletildi, ülkenin neredeyse her yeri girişimci iktidar ve yandaş sermayenin keyfine göre rezerv alan ilan edilebilir oldu. Vatandaşın hak arama yolları “resen” ve “cebren” (Şiddet kullanarak) kapatıldı. 

‘Deprem değil inşaat öncelikli oldu’

Depreme dirençli kent her daim unutuldu çünkü inşaat-emlak üzerinden ekonominin çarklarını döndürmek, yandaş sermayeyi beslemek birincil amaç olageldi. Öyle olmasa, afet zamanlarında en önemli ihtiyaç, alternatif bir havalimanı olan Atatürk Havalimanı pistleri, beşli çeteninki daha çok kazansın diye kırılır mıydı? Mesele rant değilse, kentin bir bölgesini adaya çevirip deprem karşısında iyice savunmasız bırakacak Kanal İstanbul projesinde bu ısrar olur muydu? Deprem uzmanlarının güzergahındaki faylara dikkat çektikleri Kanal, Körfez ülkeleri emlak pazarları reklamlarında dönüyorsa, iktidarın derdinin ne olduğu çok net değil mi?

Bu süreçte afet toplanma alanlarımızın, kamusal alanlarımızın, yeşil alanlarımızın betonlanmasına ve bilcümle AVM, rezidans, 5 yıldızlı otel, plaza vb. tarafından gasbına şahit olduk. Deprem vergilerinin nerelere harcandığı hâlâ meçhul ama emin olduğumuz tek şey depreme yönelik harcanmadıklarıdır. Nitekim Van depreminde, deprem vergilerini otoyol yapımlarına harcadıklarını iftiharla beyan eden bakan gördük. Öte yandan, resmi nüfusu 18 milyon gözükse de gerçek nüfusu 20 milyonu aşan mega kente, yeni nüfuslar çekecek inşaat projeleri de durmak yok devam!

Riskli alanları hedefine koyan adil, katılımcı, ilgili nüfusun sosyoekonomik şartlarını dikkate alan ve konut haklarını gözeten kamucu uygulamalarla depreme dirençli bir dönüşüm elbette mümkün ama hedefine kentsel rantı koyan bu iktidarla değil. Deprem eli kulağında bekliyor, her sallantıda İstanbullunun yüreği ağzında ama ne gam Kanal İstanbul’u çatlasak da patlasak da, milyon kez ölüp ölüp dirilsek de/dirilemesek de gerçekleştirecek bir iktidarımız var! 

Bugün açısından İstanbul’da -hem deprem hem de insani koşullarda yaşam açısından- temel kentleşme sorunları neler?

Bu soruya cevap, İstanbul’un kente ve kentleşmeye dair neredeyse tüm sorunları barındırdığıdır. Yaşanabilir bir kentte neye sahip olmak istiyorsak başına “yetersiz” ekleyin. İşte İstanbul odur. Keşmekeş trafik, aşırı nüfus, hava kirliliği, gökdelenlerin ısı adası etkileri, kısıtlı yeşil alanlar, yetersiz toplu ulaşım, gasbedilen kamusal alanlar, özelleştirilen kıyılar, yaşamaya elverişli barınma sorunları, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelliler ,yayalar gibi grupların sokakları, kentsel kamusal alanları özgürce ve emniyet içinde kullanamamaları, pahalılaşan kültür sanat etkinlikleri, dinlenme/dinlence mekanlarının kısıtlılığı, pahalılığı soylulaşmanın ve rantsal dönüşüm projelerinin getirdiği hayat pahalılığıyla kentin kullanım değerinin değişim değerine yenik düşmesi, ki bence başat sorunumuz bu. 

‘Söz sahibi sermaye değil kentliler’

İstanbul nasıl dönüşebilir? Bugün uzmanlar arasında tartışılan seçenekler nelerdir, sizce ideal ve mümkün olan yol nedir, bunun toplumsal maliyeti nasıl olur?

Bu süreçte, kentlileri de dahil eden katılımcı planlama yöntemiyle en küçük birim mahalleden hatta sokaktan başlayarak kent örgütlenmelidir. Deprem karşısında kentsel yapı stoklarının sağlamlığı ne kadar önemliyse, tabandan örgütlülük de o kadar hayatidir. Yerel yönetimin öncülüğünde ama merkezi yönetimin de desteğiyle -bugün yaşadığımız üzere köstekle değil- kentlileri sürece katan katılımcı bir anlayışla emniyetli, dirençli ve çoğulcu bir kenti inşa edebiliriz. Bu yöntemle, kentin kullanım değerini de geri almış olacağız çünkü söz sahibi sermaye yerine kentlilerin kendileri olacak.

‘Konut hakkı sorunun temelinde’

Spesifik olarak, kendi alanımdan, konut hakkından baktığımda kentliler “yaşamaya elverişli barınma/konut” hakkına kavuşmalıdır. Şöyle ki, konut projelerinin hedefindeki grupların sosyoekonomik düzeylerine göre ödenebilir şartlarda; ilgili nüfusların toplumsal yaşamlarına ve gündelik yaşam pratiklerine saygılı; sağlık, eğitim, istihdam gibi haklara ulaşılabilir bir lokasyonda; altyapıları yeterli; afetlere ve iklim şartlarına karşı dirençli; ayrımcılık yapmadan herkes için konut sağlanması gerekiyor. 

Kısa vadede, ihtiyaç sahiplerinin kiralarına sübvansiyon, konutlarını kendileri yenilemek isteyenlere ucuz kredi, lüks konut projeleri yerine mütevazı ama yaşamaya elverişli barınma şartlarına uygun projeler hayata geçirilmelidir. İPA’nın 2023 araştırmasına göre İstanbul’da 700 bin boş konut vardır ki bu sayı muhtemelen bugün aşılmıştır. Boş konutlara karşı konut sıkıntısı giderek artmaktadır çünkü boş konutlar lüks konutlardır. Kentin konut ihtiyacına yönelik ve bölgelerin ihtiyaçlarına göre bütüncül bir konut planı hayata geçirilmelidir.

Evrensel'i Takip Et