18 Mayıs 2025 04:30

Tartılar değil, sofralar hafifliyor

Tartılar sokakta, işçi ve emekçi sofralarında pirinç, ekmek makarna... Sağlıklı beslenme bütçeyle ilgili. Kadınlar ne yiyeceğini değil, neyi alıp alamayacağını düşünüyor.

Tartılar değil, sofralar hafifliyor

Fotoğraf: Evrensel

Elif Turgut

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, 81 ilde, kalabalık kamusal alanlarda boy, kilo, vücut kitle indeksi ölçümü yapacaklarını duyurmuştu. Bu uygulama “İdeal kilonu öğren, sağlıklı yaşa” sloganıyla başladı. Bu kapsamda fazla kilolu kişilerin aile sağlığı merkezlerine ve sağlıklı hayat merkezlerine yönlendirilecekleri ve ücretsiz beslenme tavsiyeleri alabilecekleri belirtiliyor. Kampanyanın Türkiye obezite ile mücadele ve fiziksel aktivite eylem planı kapsamında yapıldığı ifade ediliyor. 2010 yılında uygulamaya konulan eylem planı, 2014 ve 2019 yıllarında üç ile dört yıllık planlar olarak yinelenmişti. 2019 yılındaki planda pek çok farkındalık ve eğitim çalışmaları, kapsamlı halk sağlığı kampanyaları yapılması yer alıyor. Sokağa kurulan tartı ve boy ölçüm cihazları da bunun bir parçası olarak ele alınıyor. Eylem planında yer alan maddelerden biri de sağlıklı beslenmeyi artırmak için (et, süt, balık, sebze, meyve vb.) beslenme değeri yüksek gıdalarda enflasyon etkisinin minimize edilmesi ve alım gücünün artırılması için önlemler alınması. O günden bugüne gerçekleşen ise emekçilerin sofralarından etin, sütün, balığın, tavuğun, meyvenin, sebzenin gitgide kaybolması...

Değişmeyen şey işçi sınıfının sağlıksız bedeni

Bize ne yediğini söyle sana sınıfını söyleyelim. Dünden bugüne “göbekli patron” figürü değişti. Ancak geçmişten bugüne değişmeyen bir şey var: İşçi sınıfının sağlıksız bedeni. Sağlıklı ve dengeli beslenememenin sebebi bugün bilinçsizlik ya da farkındalığın yaygın olmaması değil, pazar torbalarının dolmaması. Tavuk, artık misafir gelince masaya konan bir ikram yemeği oldu. Sofranın merkezinde çoğu zaman ekmek, makarna, pirinç var.

Amaç sağlıklı kalmak değil, karın doyurmak

Sofranın yükünün en büyük kısmı ise kadınların omzunda. Kadınlar, sınırlı bütçeyle “Doğru beslenmek, beslemek” gibi bir görevle karşı karşıya kalıyor. Çoğu zaman çocukların aç kalmaması için kendilerinden kısıyorlar; akşam yemeğine kadar sadece çay içmek zorunda kalıyorlar. Un ve su ile yapılan çorbalarla günlerce karınlarını tok tutmaya çalışıyorlar. En temel insani ihtiyaç olan yemek, kadınlar için hayatın başat krizine dönüşüyor. Ekmek ve Gül’e, Evrensel’e mektup yazan kadınlar, sofralarında nelerin eksildiğini, eksilmenin nasıl normalleştiğini anlatıyorlar. Çocuğun canı meyve çekmesin diye onu pazara götürmemeyi, okul beslenmesinde kuru ekmek arası peynir koymanın yarattığı ağırlığı, fiyatlar artarken ellerine geçenin azaldığını yazıyorlar. TÜİK’e göre her 10 haneden birinde maddi yetersizlikler nedeniyle günde bir kere taze sebze ve meyve tüketilemiyor. Gıdanın en ucuzunu bulmak için komşularla, iş arkadaşlarıyla WhatsApp grupları kuruluyor, her şeyin en ucuzundan almak için market dolaşmak bir mesaiye dönüşüyor.

Protein, taze sebze, sağlıklı yağlar gibi besinler neredeyse lüks olmuş durumda. Düğünlerde altın yerine zeytinyağı, ayçiçeği yağı takma esprileri artık birer fıkradan çok gerçekliğin ta kendisi.

2022 yılında yapılan Türkiye sağlık araştırmasına göre Türkiye’de 15 yaş ve üzeri kişilerin sadece yüzde 44’ü (kadınlar) ve yüzde 34’ü (erkekler) günde en az bir kez meyve tüketiyor. Bu oranlar, hem OECD hem de AB ortalamalarının (yaklaşık yüzde 56-60) bir hayli altında kalıyor. Örneğin Avustralya’da bu oran kadınlarda yüzde 90’a, erkeklerde yüzde 85’e kadar çıkıyor.

15 yaşın üstünde her üç kişiden biri obez

İşçinin, emekçinin ücreti çoğu zaman ucuz karbonhidrata, yüksek şekerli ürünlere, işlenmiş gıdalara harcanmak zorunda kalıyor. Bu da obezite gibi pek çok sağlık sorununun önünü açıyor.

TÜİK, EUROSTAT ve OECD’nin 2022 yılına ait uluslararası karşılaştırmalı verilere göre Türkiye’de 15 yaşından büyük her 100 kişiden 56’sı fazla kilolu; bunların yüzde 35’i ise obez. Bu oran Türkiye’yi OECD ve AB ortalamalarının çok üstüne yerleştiriyor. OECD ülkeleri arasında obezite oranı en yüksek 10 ülke içinde yer alıyor. Bu verilere göre 15 yaşından büyük her üç kişiden biri obez.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi geçen yıl obeziteye dair yaptığı açıklamada “Karbonhidrat odaklı beslenme kültürü, sınıfsal eşitsizlikler ve sömürünün her alanda yaygınlaşması, çalışmak zorunda olan insanların çalışma koşullarının gittikçe kötüleşmesi ve yaşam tarzlarının düzensizleşmesiyle dengesiz beslenmeleri, obezitenin yaygınlaşmasında önemlidir. Çalışma koşullarının yeterli dinlenmeye olanak vermemesi ve sağlıklı beslenmenin ekonomik açıdan da yükünün ağırlaşması nedeniyle toplum daha kolay ulaşabildiği fazla kalorili, işlenmiş ve sağlıksız gıdaları kısa zaman içerisinde tüketmeye yönelmektedir” demişti. Bu tablo, “Daha sağlıklı beslenin”, “Daha çok hareket edin” gibi bireysel önerilerin bir karşılığı olmayacağını, halk sağlığı sorununa böyle bir müdahalenin; bu sorunu yaratan sebepleri, bakanlığın kendi sorumluluğunu görünmez kılma çabası olduğunu ortaya koyuyor.

Okula aç giden çocuklara sağlıklı beslenme öğüdü

Bir kere daha hatırlatalım: Bu ülkede çocuklar okula aç gidiyor. Ama çocuklara okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek verilmesi yasa teklifi, ek bütçe önergeleri AKP-MHP’li vekillerin oyları ile reddedildi. Bütçe görüşmelerinde çocukların açlıktan bayıldığı, dersleri dinleyemediği gerçeği reddedildi. Okullarda her çocuğa bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek verilmesi talebi çok geniş kesimlerce sahiplenilmesine rağmen Milli Eğitim Bakanlığı “Kaynak yok” diyerek çocukların sağlıklı beslenmelerini geçiştirdi. Sağlık Bakanlığı stratejik planından okul yemeği programını çıkarttı. Çocukların sağlıklı beslenmesi garanti altına alınmazken okulumda sağlıklı besleniyorum programı okullarda başlatıldı, çocukları öğünle değil öğütle beslediler.

Kısacası, mesele sadece beden ölçmekle, broşür dağıtmakla çözülecek bir mesele değil. İnsanlar ne yiyeceğini değil, neyi alamayacağını düşünüyor artık. Sağlıklı yaşamak bir tercihten çok, giderek bir ayrıcalığa dönüşüyor. Ve bu tabloda tartılar değil, sofralar hafifliyor.

ABONE OL

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İran’a yönelik saldırılar birçok ülke tarafından kınanırken ABD ve İsrail müttefikleri ise destek verdi. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkeler ise ABD’yi doğrudan kınamayarak ‘endişe’ dile getirmekle yetindi. Kongre onayı dahi olmadan gerçekleştirilen saldırı ABD içinde tartışmaya yol açtı.

ABD Başkanı Trump ise saldırının “tarihi” olduğunu iddia etti, “Artık barış zamanı” dedi. Trump İran boyun eğmezse “gelecekteki saldırılar çok daha büyük ve kolay olacak” sözleriyle tehdit etti. Trump’a teşekkür eden İsrail Başbakanı Netanyahu da “Önce güç gelir, sonra barış gelir” mesajı paylaştı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Soykırımcı İsrail’e her türlü desteği verdiği yetmezmiş gibi bir de İran’ı tehdit eden Trump, Nobel barış ödülü istiyor.

Evrensel'i Takip Et