Kavramlar ötesinde sağ popülizmin zemini ve solun görevi
Popülizm, kapitalizmin krizlerine verilmiş tepkisel bir yanıttır. Solun görevi bu tepkileri bastırmak değil, onları siyasal olarak örgütlemek ve dönüştürmektir.

Fotoğraf: Unsplash
Giray DEMİR
Boğaziçi Üniversitesi
Son on yılda sağ popülizm, yalnızca dünyanın birçok yerinde iktidara gelen liderleri tarif etmek için değil, aynı zamanda muhalefet stratejilerini tanımlamak, kitlelerin davranışlarını yorumlamak ve hatta demokrasinin krizini teşhis etmek için de başvurulan bir şemsiye kavrama dönüştü. Ancak bu kadar geniş bir alana yayılan bir kavramın muğlaklaşması ve anlamını yitirmesi de kaçınılmaz hale geldi. Sağ popülizm üzerine yürütülen tartışmalar, çoğu zaman kavramsal tutarsızlıklarla malul olduğu kadar, popülizmin siyasal işleyişini anlamaktan uzak bir yüzeysellik de taşımaktadır. Dolayısıyla, sağ popülizmin ne olduğu belli olsa bile, onun “popülizm” çatısı altında kavramsallaştırılması, onun siyasal etkilerini yeterince anlamayı engeller. Sağ popülizmin neden olduğu örgütsüzlük hali, yalnızca solun direnç ve müdahale kapasitesini aşındırmakla kalmaz, aynı zamanda sol popülizmin meşru bir siyasal seçenek olarak görünürlüğünü azaltır ve onu siyaset dışına iter.
Sağ popülizm nedir, ne değildir?
Sağ popülizmin tanımını yapmak gerekirse, genellikle “liberal elitlerden” ve uluslararası kurumlardan algılanan tehlikelere tepki olarak “kamu egemenliğini” yeniden öne koyma üzerinden bir söylem üreten, ancak egemenliği aldıktan sonra dışlayıcı ve otoriter düzenlemeler yapan ve genellikle güçlü lider kültü etrafında inşa eden bir siyasal mantık olarak tanımlanabilir.[1] Bu çerçevede sağ popülizm, “seyrek” bir ideoloji olarak tanımlanır ve başka bir ideolojik gövdeye (örneğin Neo-liberalizm) eklemlenmeden yönlendirici bir etkisi yoktur.[2] Sağ popülizm, kapitalist ideolojileri genellikle göç karşıtlığı, statükoyu savunma, milliyetçilik ve otoriterlik gibi fikirlerle birleştirerek işler.[3] Bu tanımlar, sağ popülizmi “sınıflar-üstü” ve “ideolojik olarak tarafsız” bir siyasal teknik olarak anlar.
Ancak bu yaklaşım, kavramı hem manasız bir şekilde genişletmekte hem de içeriksizleştirmektedir. Bu tanım Erdoğan, Trump, Bolsonaro gibi siyasetçileri aynı sepete atarken, neden sağ popülizmden bu kadar farklı hareket eden Peronist ya da Latin Amerika’daki solcu popülist liderlerle benzer etiketlerle anıldığını açıklamaz.[4] Sol popülizm ile sağ popülizm arasında içeriksel farkları “sağ = faşist” ve “sol = halkçı” gibi basitçe kodlamalarla görünmez kılan bu yaklaşım, anti-popülist eleştirileri de içeriğinden bağımsız bir siyasallaştırmaya zemin hazırlar. Sağ ve sol popülizm arasında içeriksel, tarihsel ve toplumsal bağlam açısından önemli farklar bulunmasına rağmen, bu ayrımların “sağ = faşist”, “sol = halkçı” gibi yüzeysel karşıtlıklarla geçiştirilmesi, kavramsal düzeyde ciddi bir indirgemeciliğe yol açar. Özellikle muhalif kesimlerde popüler olan bu tarz bir okuma, sağ siyasete yönelik eleştirilerin siyasal bağlamını silikleştirir ve işlevsiz genellemelerde sıkışır.
Bu çerçevede, özellikle Türkiye gibi ülkelerde (sağ) popülizm kavramının içinin boşaltılması, muhalefet elitlerinin “popülizm” kelimesini bir hakaret gibi kullanmasına yol açtı. Popülist söylem, halkı “sade vatandaş” olarak siyasete katma iddiası taşısa bile, özellikle muhalefet tarafından “manipülasyon” veya “cahil halkı kandırma” olarak algılandı. “Aziz Nesinvari” analizlerden çok da farklı olmayan bu algı, yalnızca (sağ) popülizmi anlamaya değil, ona karşı manalı bir strateji geliştirmeye de engel oluyor.
Popülizm salt kötü bir şey mi?
Aynı zamanda “anti-popülizm” diyebileceğimiz, özellikle 2023 seçimlerinde Altılı Masa ekseninde oluşan söylem biçimleri, yalnızca bir kavramsal eleştiri değil, aynı zamanda siyasal bir pozisyon, bir siyasetsizlik biçimi demek yanlış olmayabilir.[5] Anti-popülist söylem, halkın siyasete katılımını değil, siyasetin teknik uzmanlık alanına çekilmesini savunuyor olabilir.[5] Bu noktada popülist olana karşı duyulan korku, aslında halkın iktidar talebine karşı duyulan güvensizlikten beslenebilir. Ancak, anti-popülizmin seçkincilik riski olduğunu kabul etmekle birlikte, sağ popülizmin kendisinin de sınıf mücadelesini perdeleyen, sınıf ittifaklarını bulanıklaştıran bir yanılsama olduğunu anlamak gerekir. Marksist bir siyaset, bu ikili karşıtlığın ötesine geçerek sınıf temelli, dönüştürücü ve örgütlü bir halk siyaseti kurmakla yükümlüdür. Başka bir deyişle, demokratik değil devrimci bir öznellik, simgesel değil maddi bir eşitlik hedefler.
Bu noktada popülizme yönelik daha üretken bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Popülizm, salt bir hedef ya da bir siyasi program değil, çoğu zaman geniş kitlelere ulaşmanın, onları ortak bir dilde buluşturmanın aracıdır. Örneğin, Türkiye’de solun görece güç kazandığı 60’lar ve 70’lerde, sol popülizmin etkisini göz ardı etmemek gerekir.[6] Bu nedenle tümüyle dışlanacak ya da kutsanacak bir şey değil, stratejik olarak kullanılabilecek bir yöntemdir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta popülizmi kullanırken bunu bir amaç değil, bir araç olarak görmek gerekir. Yani, solun görevi, popülizmi kullanarak ulaştığı kitleleri yalnızca duygusal düzeyde etkilemekle bırakmamak, örgütsel bir düzeyde de dönüştürmek ve devrimci birer özne haline getirmektir.
Popülizmin bu araçsallığı anlaşılmadan yapılan analizler, sağ popülizmin yüzeydeki söylemlerini teşhis etmek ile yetinir. Oysa bugün sağ popülizmin başarısı, yalnızca içeriksel değil, biçimsel bir üstünlükten kaynaklanıyor. Kitlelere temas edebilen, onların gündelik sorunlarına yanıt verdiğini gösteren, duyguları örgütleyen bir siyasal stil geliştiriyor. Bu durumda solun görevi yalnızca sağ popülizme karşı çıkmak değil, aynı zamanda bu tarzın etkili olduğu alanlarda kendi siyasal teklifini kurmak ve yaygınlaştırmaktır.
Popülizm ne yapar, nasıl işler, neyi dönüştürür?
Bu yüzden artık “popülizm nedir?” sorusunu sormaktan çok, “popülizm ne yapar, nasıl işler, neyi dönüştürür?” gibi daha eylem odaklı ve bağlamsal sorular sormak gerekir. Popülizmin altında yatan sınıfsal yapılar, tarihsel kırılmalar ve kurumsal dönüşümler gibi boyutlara odaklanmak, onun yüzeydeki söyleminin ötesine geçmeyi mümkün kılar. Gerçek bir çözümleme, popülizmi “kötü olan her şeyi kapsayan bir kavram” olarak değil, bir siyasi mantık ve bir toplumsal tahayyül biçimi olarak düşünmeyi gerektirir. Popülizmle ilgili analizler bu derinlikten yoksun olduğunda, sağ popülizmin kurduğu hegemonik düzeni sadece teşhis eder ama anlamaz; anlamadığında da karşısına güçlü ve kurucu alternatifler koyamaz. Bu nedenle, sağ popülizmin hegemonik düzenini gerçekten anlamak ve aşmak istiyorsak, onu yalnızca kavramsal düzeyde değil, somut koşullarda ortaya çıkaran tarihsel ve siyasal bağlamlarla birlikte ele almak zorundayız.
Bu bağlamların başında toplumsal örgütsüzlük krizi vardır.[7] Sağ popülizmin etki alanını yaratan en büyük etmen örgütsüzlüğün yarattığı boşluktur. Dolayısıyla, sağa karşı etkili bir siyaset üretmek istiyorsak, yalnızca bu krizleri teşhis etmek, ya da Zizek’in “solcu tembelliği” dediği gibi[8], her sol olmayan olguyu “popülizm” ya da “faşizm” etiketiyle geçiştirmek yeterli değildir. Buna müdahale ederek dönüştürmeli, yani barınma, işsizlik vs. gibi halkın gerçek sorunlarını kendi siyasal dilimizle sahiplenmeliyiz. Sağ popülizmin hegemonik olduğu alanlarda, onun kurduğu duygusal ve kültürel zemini dağıtacak, yerine başka bir ortaklaşma zemini kuracak bir örgütlenme biçimi geliştirmek zorunludur.
Solun, halkla yan yana gelmesi, birlikte tartışmasını ve birlikte mücadele etmesini gerektirir. Sağ popülizmin yükseldiği her alanda sol popülizm yaparken, onun vadettiği çözümler kadar kolaycı olmadan, ama çok daha gerçekçi, dönüştürücü ve kolektif özne yaratıcı alternatifler sunmak gerekir. Bu sadece söylemle değil, bizzat gündelik yaşamın içinde kurulan politik pratiklerle, mahallelerde, işyerlerinde, sendikalarda, üniversitelerde yürütülecek siyasal müdahalelerle gerçekleşebilir.
Sonuç olarak, sağ popülizmin tanımlanması elbette önemlidir. Ama bundan daha önemli olan, onu ortaya çıkaran yapısal koşulları değiştirmeye odaklanmaktır. Popülizm, kapitalizmin krizlerine verilmiş tepkisel bir yanıttır. Solun görevi bu tepkileri bastırmak değil, onları siyasal olarak örgütlemek ve dönüştürmektir. Ancak bu sayede sol, yalnızca eleştiren değil, kurucu bir aktör olabilir.
KAYNAKÇA:
[1]Panizza, F. (2005). Populism and the mirror of democracy. Verso. https://archive.org/details/populismmirrorof0000unse
[2]https://www.youtube.com/watch?v=vISpZGRchg8
[3]https://www.evrensel.net/haber/524144/dr-savas-coban-populizm-isci-sinifinin-gercek-sorunlarini-gizlemek-icin-bir-arac
[4]https://newleftreview.org/issues/ii144/articles/cihan-tugal-after-populism
[5]https://alperyagci.com/demokrasi-elestirisinin-konforlu-siginagi-anti-populizm/
[6]https://birikimdergisi.com/haftalik/9586/sol-populizm-i
[7]https://teoriveeylem.net/tr/2024/06/29/ulusallik-yukselen-milliyetcilik-ve-dayanaklari/
[8]https://youtu.be/mw5zZw4yUIc
Evrensel'i Takip Et