16 Mayıs 2025 03:30

Sıla

Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi

19 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle başlayan, İstanbul Üniversitesi önündeki eylemle cereyan eden ve sonrasında kitlesel eylemlerle ve boykotlarla devam eden bir sürece şahitlik ettik. Öğrencilerin Beyazıt’taki polis barikatını yıkarak Saraçhane’ye yürümesi sadece valilik yasaklarına rağmen değil, öğrencilerin önüne yasak ve baskı politikalarıyla inşa edilen korku duvarının aşıldığını gösterdi. Fitili ateşleyen yalnızca İmamoğlu’nun diploma iptali değildi tabii. Söz konusu milyonların iradesini gasp etmek ve yargının sopasını yalnızca tek bir kişiye karşı değil tüm topluma yöneltilen bir tehdit aracı olarak kullanmak bardağı taşıran son damlaydı.

Üniversitelere atanan kayyum rektörler; iktidarın, öğrenci gençliğin iradesini hiçe sayarak eğitim alanlarını denetleme çabasını açıkça bizlere gösteriyor. Ayrıca üniversiteli gençliğin tek adam iktidarı ve sermaye programı karşısında biriken tepki ve öfkesi; geleceksizlik ve ekonomik kaygılar, Erdoğan-Şimşek ekonomi programlarıyla birlikte yaşam koşullarının giderek kötüleşmesi gibi etkenlerin de bu hareketin esas tetikleyici unsurları olduğu tartışılmaz bir gerçek. Nihayetinde tüm bu baskı politikalarının karşısında artık gençliğin sessiz kalamadığı bir dönemin içerisindeyiz. İktidar ne kadar gençliğin geleceğini dört duvar arasına hapsetmeye çalışsa da artık öğrenci gençlik her yasak ve saldırı karşısında yeni yollar ve dayanışma ağları yaratıyor. Öğrencileri herhangi bir durum karşısında bir araya getiren bir mekanizmanın varlığı yani ÖTK (Öğrenci Temsilci Kurulları) bu dayanışma ağına örnek olarak karşımızda.

Anadolu’da ÖTK’nın ilk adımları

19 Mart’tan önceki süreçte Anadolu Üniversitesi’nde herhangi bir sorun etrafında refleksif bir şekilde bir araya gelip tepkisini gösteren ve sonrasında dağılan bir öğrenci kitlesi mevcuttu. Ancak öğrencileri bir arada tutan kalıcı ve planlı şekilde örgütlenebileceğimiz bir mekanizmamız yoktu.

20 Mart’ta Anadolu Üniversitesi Yemekhanesi önündeki eylemle başlayan ve devamında kitlesel eylem ve boykotlarla devam eden yoğun bir süreçten geçtik. Kimi zaman okulumuzdan başlayıp sokakta sonlanan kimi zaman da sokaklardan örgütlendiğimiz eylemlilikler meydana geldi. Aynı zamanda ODTÜ sıralarından yapılan boykot çağrısıyla birlikte fakültelerimize de yöneldik.

Öncesinde Anadolu’da fiili olarak herhangi bir fakülte ve bölüm temsilciliği mevcut değildi. Elbette resmi olarak seçilen fakülte ve bölüm temsilcileri var. Ancak bu temsil kurulu hiçbir şekilde bu denli yakıcı sorunlar etrafında kitlenin taleplerini merkezileştirmek tepki gibi kaygılara sahip değildi. Kuşkusuz bu süreçte yaşanılan olaylardan rahatsızlık duyan, tepki göstermek isteyen ve uygulanan bu yasak ve baskı politikalarının karşısında durmak isteyen büyük bir kitlenin varlığı görmezden gelinemezdi. Anadolu’da var olan bu kitlenin dağılmadan planlı bir şekilde Türkiye’nin dört bir tarafından gelen boykot kararı duyurularına artık yenisini eklemesi gerekiyordu. Nihayetinde sıra arkadaşlarımızla birlikte fakülte fakülte boykot komiteleri oluşturduk. Oluşturduğumuz boykot komitelerinden, üniversitenin öznesi olarak biz öğrenciler kendi temsilcilerimizi seçtik. Bu süreçte yapacağımız her şeyin kararını oluşturduğumuz komitelerde öğrenciler olarak aldık. Böylece o hafta Anadolu’da 9-10 fakültede boykot kararı alındı.

Boykotların sönümlenmesiyle birlikte bu süreçten bize geriye kalan kurduğumuz boykot komiteleri oldu. Kuşkusuz fakültelerimizin tüm sıralarına, dersliklerine ulaşabilmemizin yegâne aracı bu komiteler oldu. Henüz o zaman bunun bir adını koymamıştık ancak zaten biz Anadolu’da ÖTK’nın ilk adımlarını atmıştık. İlerleyen süreçte boykot komitelerinin kalıcı bir mekanizmaya dönüştürülmesinin gerekliliğini bölüm bölüm aldığımız forumlarda konuşup tartıştık. Tabii Anadolu öğrencileri açısından öncesinde var olmayan bir mekanizmayı kurup o günler içerisinde faaliyete sokmak ve sonrasında bunu kalıcılaştırabilmek hepimiz açısından hem yeni bir deneyimdi hem de zordu. Dolayısıyla 5 fakültede ÖTK kararı alabildik.

Sürdürülebilir bir ÖTK nasıl mümkün olur?

ÖTK’nın aktif biçimde işlemesinin gerektiğinin, üniversitemizdeki bütün öğrencilerin parçası olabileceği bir mekanizmanın varlığının, bütün bölümlerde, bulunduğumuz her alanda örgütlü olmamızın, örgütlülüğe ihtiyaç duymamızın mücadelemizdeki en kilit noktası olduğunu biliyoruz. Artık doğum sancılarından henüz kurtulmuş ve hayatta kalmaya çalışan bir mekanizmamız var.

ÖTK kararı alınmasından bugüne kadarki süreçte fakülteler özelinde öğrencilerin dert yakındığı konular etrafında bir araya geldik. Elbette ki yalnızca yakındığımız bir sorunumuzun olması gerekmiyor. Gerek bilgilenebileceğimiz, eğlenebileceğimiz gerek de tepkimizi gösterebileceğimiz bir durum karşısında bizi bir araya getirecek bir mekanizma olmalı ki fakültelerdeki gücünü koruyabilsin.

ÖTK şimdiye kadar ne işimize yaradı?

ÖTK üzerinden örgütlendiğimiz eylemlere örnek olarak; öğrenciler İletişim Fakültesi ÖTK’sının çağrısıyla üniversitedeki Sosyal Medya Kulübü’nün etkinliğini, ana sponsorluğunu yapan Social isimli marka dolayısıyla boykot ettiler. Şöyle ki Social, protestocu öğrencilere karşı takındığı insanlık dışı tavırlarla ve sosyal medya üzerinden yürüttüğü kampanyalarda kullandığı kadın düşmanı esprilerle gündeme gelen bir marka olduğu için öğrenciler Sosyal Medya Kulübü’nün bu markayla anlaşmasını feshetmesini talep ettiler.

Diğer bir örnek olarak; Hukuk Fakültesi ÖTK’sının çağrısıyla bir araya gelen öğrenciler, fakültelerinde halihazırda vakit geçirip sosyalleşebileceği kısıtlı bir alana sahip olmalarına rağmen önceden kafe işletmesi olarak kullanılan alanın Akademik Personel Yemekhanesine dönüştürülmesinin karşısında basın açıklaması düzenlediler. Yemekhane açılışının yapılacağı güne çağrı yapan öğrenciler toplanmaya başladığı andan itibaren bir otobüs dolusu güvenliği oraya yığan kayyum rektör, açılışa kendisi gelmeyerek kim olduğunu bilmediğimiz sözcüsünü öğrencilerin basın açıklamasını sabote etmesi için gönderdi. Belli bir süre öğrencilerle tartıştıktan sonra öğrencilerin kararlılığı ve geri adım atmayan tavrı karşında daha fazla duramayıp alandan ayrıldı ve böylece öğrenciler açıklamalarını yaptılar.

ÖTK üzerinden planlanan bir etkinliğe örnek olarak ise Edebiyat Fakültesi ÖTK’sı, öğrencileri avukatlarla buluşturan bir etkinlik düzenledi. Etkinlikte öğrenciler, güncel hukuki sürece dair merak ettikleri ve hangi haklara sahip oldukları hakkında konuşup tartıştılar. Ayrıca ÖTK’nın ne olduğunu ve öğrenciler için ne ifade ettiğini konuştular.

Görüyoruz ki ÖTK, üniversitelerdeki demokrasinin aslında ne demek olduğunu ne anlama gelmesi gerektiğini anlatan bilinçli ve kitlesel örgütlülük şekli olarak karşımızda. Dolayısıyla ÖTK’nın, öğrencilerin bir yerde örgütlenme ve söz alma iradesinin bir sonucu olmasının da bilincinde olarak onu güçlendirmek de biz Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin elinde. Anadolu öğrencilerinin bu dönemde biriktirdiği ve elde ettiği kazanımların veya eksik yapıp da ders çıkardığı konuların yarına ne taşıyacağını yine onların mücadelesi belirleyecek.

Evrensel'i Takip Et