16 Mayıs 2025 03:20

Kendimiz yazdık, kendimiz yönettik: Bir boykot hikayesi

Fiziken birlikte olup birbirimizi görerek aldığımız kararların çıktılarını daha sağlam olduğunu ve bu kararları uygulamayı daha kolay bir ortam oluşturduğunu keşfettik.

Kendimiz yazdık, kendimiz yönettik: Bir boykot hikayesi

Fotoğraf: Evrensel

Doğu DEMİR

Uludağ Üniversitesi

Özellikle 2000 yılı sonrası doğmuş nesil olarak, meclisinin yaş ortalamasının 50, partilerinin gençlik kollarının yaş ortalamasının 30 üzeri olduğu bu kurumsal siyaset ve toplumsal yapının pek çok kısmındaki varlığımızın “izleyici” konumundan ibaret olduğu ve bize tanınan alanların sınırlılığı inkâr edilemez. Bir çoğumuzun sadece sosyal medyada kendine bir alan bulabildiği bir durumdan çıkarak kendimize yeniden bir alan açmayı deneyimlememiz açısından 19 Mart sürecinin getirileri çok büyüktür.

Uludağ Üniversitesinde birbirimizi nasıl bulduk?

Daha ilk günlerden itibaren dayanışma ağlarını internet üzerinden kurduk. Ardından forumlara bir ön ayak olması açısından önce internet üzerinden taslağını oluşturduğumuz dayanışmayı, yüz yüze tartıştığımız forumlarda buluşarak tamamladık. Fiziken birlikte olup birbirimizi görerek aldığımız kararların çıktılarını daha sağlam olduğunu ve bu kararları uygulamayı daha kolay bir ortam oluşturduğunu keşfettiğimiz an, çevrimiçindeki varlığımız büyük oranda bir haberleşme ağına dönüştü. İnternet üzerinde sayımız elbette daha çoktu, fakat bu noktada da kendi direnişimiz bakımından her şeyin kolayca dağıtılabilir ve savrulabilir olduğu internet üzerinde var olmanın sayımız kaç olursa olsun, pek bir işe yaramadığını anladık. Böylece, dayanışma anlarında yazının söze, teorinin pratiğe dökülmesi gerektiğini de öğrenmiş olduk.

Maalesef süreç içinde çevrimiçi kalmaya devam edenler de oldu. Fakat sayımız daha az olsa da iletişimimizi yüz yüze kuvvetlendirebilmek birbirimizi daha kolay anlayabilmemizi olanaklı kıldı. Bu noktada yine doğal süreciyle, öncesinde sıkıştığımız o “bireysel/çevrimiçi” yaşam tarzından sıyrılıp birbirimizin eylemselliklerine güvenmeyi ve birbirimizden güç almayı öğrendiğimiz bir bilince de ulaştık. Aynı şekilde bu bilinç, sürecin geldiği noktada tamamen birbirimizden aldığımız güven duygusuyla ve belki de birlik olmanın getirdiği “bulaşıcı cesaret” ile haklarımızın farkına varabilmemizi sağladı.

“Korkmamak ile başkalarının mobilize olma, adım atma yeteneğine güvenmek arasında çok güçlü bir bağ vardır.” 

- Jacques Rancière

Bu kampüsler bizim!

Aramızdaki bu güven duygusunu, yeni nesil bir protesto anlayışı ile de pekiştirdik. Kampüsümüzde bir araya geldik, ayrıştırıcı olmadan özgürce konuşabilmemizi sağlayan bir “söylem” belirlemenin yollarını aradık. Kermesler ve yine “adalet”, “özgürlük” gibi kavramlar üzerine konuştuğumuz felsefe atölyeleri düzenledik, sahaflar açtık, tiyatro oyunları oynadık. Bölümler içinde ve aralarında dayanışma ağları kurarak fakültemizi binalar ve sınıflar içine sıkışmış halinden kurtarmayı hedefledik. Maalesef yönetim tarafından sıkı denetime tâbi tutulan öğrenci topluluklarının da dolduramadığı bir boşluğu doldurabilmeyi istedik ve bir ölçüde de başardık. Sadece öğrenci olarak, kendi inisiyatifimizle akla ve mantığa uygun olmayan, keyfi biçimlendirilmiş bürokratik engellerini tanımayıp onları reddederek bir şeyler yapabilmeyi amaçladık. Bizler olmasa hiçbir anlamı kalmayacak olan kampüslerin bile neden önümüze bir sürü engel konularak bizden uzaklaştırıldığını kendi içimizde sorguladık.

Kampüsümüzde çeşitli okul dışı yapılanmalar keyiflerince toplanıp etkinlikler düzenleyebiliyor ve merkez çim alanlarımızı kullanabiliyorken; yemekhanelerin, sağlık ocağının, topluluk merkezlerinin ve Spor Kültür Daire Başkanlığı’nın olduğu Mediko binasının önünde çeşitli banka ve markaların mesken tutabiliyorken, ulaşmaya çalıştığımız o bürokrasinin bize “buralar sahipli” diyerek yanıt vermesini kabul etmedik. Okullarımızda birer müşteri değil, öğrenci olabilmeyi istiyoruz. Sürecin başında tepkimiz ve dinamizmimiz başka bir olay sonucunda açığa çıkmış olsa da süreç içinde asıl taleplerimizin, en azından başlangıç itibariyle, bunlar olduğunu fark ettik. Hepimiz alansızlıktan bıkmış, bir şeyler yapmak isteyen öğrencilerdik. Bunun da tıpkı diğer her şey gibi politik olduğunu fark ettik.

Hakkımız olan alanları tekrar kullanmaya başlamamız, istediğimiz işleri yapabilmek adına adımlar atabilmemize de yaradı. Kendi organize ettiğimiz bir etkinliğin içinde biz bizeydik. Herhangi bir “denetleyici göz” yoktu. Eğlenmek ve sevdiği işleri yapabilmek isteyen öğrencilerdik. Mesela bazı müzik öğrencileri, ilk defa bir topluluk karşısında müzik yapmayı deneyimleme şansını kazanmışken kimi tiyatro öğrencileri de hayallerini kurdukları açık hava gösterilerini sergileyebildiler. Düzenlediğimiz forumlar sonucu ilk defa bir karar mekanizmasının parçası olmayı deneyimledik. Herkesin konuşabildiği, dinlendiği ve konuların etkili bir şekilde tartışılabildiği bir alan oluşturabildik. Bunun yanı sıra örgü ve kolaj atölyeleri düzenledik. Şahsi olarak ben de hayalimdeki işin küçük bir demosu olarak, kendi “Boykot Sahaf”ımı açtım, bir kutuda kitap gezdirip insanlarla kitap paylaştım. Hepimiz bir noktada kendi okulumuzda bir şeylerin başlangıcı olduğumuz için gururlu ve umutlu olmanın yanı sıra, birlikte bir şeyler yapabilmenin gerçekliğini de tatmış olduk.

ABONE OL

Evrensel'i Takip Et