"COP İzmir" etkinliği: 'İzmir’in sorunları mercek altına alındı mı?'
İzmir'de düzenlenen "COP İzmir" etkinliğinde, iklim krizinin etkileri başta olmak üzere çok sayıda sorun ve çözüm önerileri tartışıldı. Buluşmada, üçlü bir yerel mutabakat oluşturulması hedeflendi.

Fotoğraf: Nurcan Etik
Ramis Sağlam
[email protected]
İzmir- İklim krizinin giderek derinleştiği yerkürede, yaşanan ve yaşanabilecek sorunlar ve çözüm yolları farklı boyutlarıyla tartışılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde Türkiye'de ilk kez COP İzmir düzenlendi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 1994'ten bu yana her yıl düzenlenen Taraflar Konferansı (COP), küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir platform olarak tanımlanıyor.
COP İzmir toplantılarında, "Bitkisel Üretim, Hayvansal Üretim ve Su Ürünleri; Biyoçeşitlilik, Yeşil Kuşaklar ve Kentsel Tarım, Gıda Lojistiği; Gıda Güvenliği, Güvenilirliği ve Gizli Açlık, Topraktan Çatala: Agroekoloji; Kuraklık, Su Tüketimi ve Su Kirliliği başlığı etrafında 7 yuvarlak masa kuruldu. Katılımcılar tarafından COP İzmir Çalıştayı doyurucu olmaktan uzak bulunarak başlangıç konuşmalarının ve panelin uzaması nedeniyle de asıl fikir üretmesi gereken çalışma masalarının gecikmesi eleştirildi. Çalıştaya EGEÇEP adına katılan Bilim Kurulu Üyesi Jeofizik Mühendisi Erhan İçöz ve Kimya Mühendisi Ertuğrul Barka ile buluşmayı konuştuk.
Fotoğraf: Nurcan Etik
“Kuraklık, su kıtlığı ve su kirliliği”
Çalıştay'da, "Kuraklık, Su Kıtlığı ve Su Kirliliği" masasında yer alan İçöz, böyle bir konuda fikir üretilirken DSİ'den bir yetkilinin olmamasının olumsuz bir başlangıç olduğunu ifade etti. Türkiye'de yıllık 112 milyar ton su potansiyelinin nüfusa bölümü sonucu kişi başına düşen su miktarının yaklaşık 1317 ton olduğuna dikkat çeken İçöz, "Bu sayının 2000 yılında (nüfus 68 milyon iken) 1635 ton dolayındaydı. Bu veriden hareketle, sanki su azalıyormuş gibi görünmesine karşın, su varlığımız yaklaşık aynı olduğu halde kişi başına su miktarının, nüfus artışıyla ters orantılı olarak azalıyor. Nüfus artışı, hem kişi başı su miktarının azalmasına neden oluyor hem de su gereksinimi nüfusla birlikte arttığı için su fakiri hale geliyoruz" bilgisini paylaştı.
Yeraltı suları ve vahşi sulama
Küçük Menderes Ovası'nda 55 bin sondaj bulunduğunu ve bu yüzden alüvyonda yer altı suyu kalmadığını, bunun da ODTÜ raporuyla belgelendiği bilgisini Çalıştay'da paylaştığını belirten İçöz, "Oysa 1975'teki Toprak-Su kanunu ile kurulan Toprak-Su kooperatifleriyle, çok daha az su kullanılıp birkaç kat fazla ürün alınabiliyordu. Üstelik o devirde damlama su sistemleri yoktu. Su kıtlığına çözümün, suların komünal kullanımıyla sağlanabildiği gibi çok büyük su tasarrufu sağladığı için damlama sistemlerinin köylüye ücretsiz verilmesini ve etkin denetimini önerdim" dedi.
Sanayi ve madencilik faaliyeti suları kirletiyor
Akarsu havzalarındaki sanayi ve madencilik faaliyetlerinin hem yüzey sularını hem yer altı sularını önemli ölçüde kirlendiğinin altını çizen İçöz, "Bunun en somut örneği, Gediz Irmağı ve Gediz alüvyonudur. Gediz alüvyonunda açılmış sondaj kuyularındaki bor ve arsenik miktarları o kadar artmıştır ki DSİ bu konuda genelge yayımlamak zorunda kaldı. Bu amaçla kaçak kuyuların ve kaçak su kullanımının önüne geçilmelidir. Kullanım miktarı ve ihtiyaç tespiti yapılarak, bu iki kavramın uyumlu olacağı su bütçesi yapılmalı ve uygulanmalıdır" diye konuştu.
“Uzlaşı kültürü ve işbirliğiyle çalışmalar yürütülmeli”
Çalıştaya katılan diğer isim ise Kimya Mühendisi Ertuğrul Barka idi. Kendilerine yanıtlamaları için üç soru yöneltildiğini ifade eden Barka; öncelikle, merkezi ve yerel yönetimlerin mutlaka uzlaşı kültürüyle ve işbirliğiyle çalışmaları gerektiğini; bu koşullar sağlanmazsa, olumlu önlemlerin alınamayacağını, yaşama geçirilemeyeceğini; yaşamsal önemdeki gelişmelerin sağlanamayacağını belirttiğini aktardı.
Teknik ve ekonomik destek
İklim değişikliğinin bilimsel olarak su kullanımıyla tarımsal üretime etkilerinin bilimsel yöntemlerle irdelenerek belirlenmesi, tanımlanması gerektiği ifade eden Barka, "İklimsel değişim ile toprak analizleri sonucu elde edilen verilerle ve suların nitelik ve niceliklerindeki tüm değişiklikler bütüncül olarak değerlendirilerek yeni ürün desenleri tanımlanabilir. Tarımsal üretim sırasında suyun ekolojik ve verimli olarak yeterince kullanılabilmesi için yapılacak yatırımlar teşvik edilmelidir. Su hasadı yöntemleri uygulanmalı, tarımsal alanlarda olduğu kadar uygun olan yerlerde konutlara da önerilmeli. Üreticiye teknik destekler kadar ekonomik destekler de sağlanmalıdır" dedi.
“Her düzeyde işbirliği önemli”
Tarımsal üretim alanları ile sanayi yatırımları ülkemizde iç içe olduğunu söyleyen Barka, OSB ve KSS yönetimleri ile işbirliği, ortaklık yapıldığı gibi Ziraat Odaları, Ziraat Mühendisleri Odası ile işbirliği yapılması gerektiğini dile getirdi.
Tarımsal alanlardaki artezyenlerden su çekilerek bidonlarla kaçak su satışı engellenmesini gerektiğini dile getiren Barka sözlerini şöyle sürdürdü: “Su hasadı yöntemleri uygulanmalı, tarımsal alanlarda olduğu kadar uygun olan yerlerde konutlara da önerilmeli Belediyeler de Dünya Sağlık Örgütü standartlarında içilebilir suyu musluklardan akıtabilmek için yatırımlar yapmalıdır. Tarımsal alanlarda kimyasal mücadele yöntemleri ve kimyasal zehirler olan maddelerin mutlak denetimleri sağlanmalıdır. Eğitimi ve yetkisi olmayanların bunları kullanmaları denetlenip engellenmelidir.”
2025 yılı COP30 ise Brezilya'da gerçekleştirilecek.
Evrensel'i Takip Et