Bir olay: TÜPRAŞ işçilerinin eylemleri | Bir kavram: Artı değer
Artı değer sömürüsü, kapitalizmin devamlılığını garanti altına alır.

Endüstrimizin koruyucuları (1883), Mayer Merkel & Ottmann lith
Bir olay: TÜPRAŞ işçilerinin eylemleri
TÜPRAŞ Türkiye ekonomisinin can damarı olarak nitelendirebileceğimiz bir şirket. Ülkedeki benzin, motorin, LPG, jet yakıtı ve diğer petrol ürünleri ihtiyacının yaklaşık %60-70’ini karşılıyor ve bundan dolayı da 12 Eylül cunta rejiminin kararıyla hâlâ grev yasağı kapsamında bulunuyor.
Şirketin sahibi Koç Holding, Petrol İş ile yaptığı toplu iş sözleşmesi görüşmelerde teklifini %15’ten başlatıp 14 görüşmenin ardından %30’a çıkarmış, fakat sendikanın önerdiği %73’ün altında kaldığı için bu rakam kabul edilmemişti. 12.görüşmenin ardından 21 Nisan’da artık sabrı taşan işçiler Kocaeli ve İzmir rafinelerinde iş yavaşlatma eylemlerine başlamış, diğer görüşmeler boyunca da eylemlerine devam etmişlerdi. Fakat Petrol İş, işçilerin arkasından ansızın Koç Holding ile %35’lik zam oranına anlaşmış ve toplu iş sözleşmesini imzalamıştı. Bu rakamın kabul edilemez derecede olduğunu dillendiren ve imzalanan sözleşmeyi reddeden işçiler hem patronun hem sendikanın karşısında direniş bayrağını yükselttiler ve polislerin önlerine çektiği barikatı darmadağın ettiler. O bayrağı talepleri karşılanana dek yükseltmeye devam edeceklerine dair de en ufak bir kuşkumuz yok.
Bir kavram: Artı değer
Sömürü kavramı günümüzde geniş halk kesimleri tarafından ya duygusal bir retorik ya da maaşların “yeterince” olmaması bağlamında değerlendiriliyor. Bir TÜPRAŞ işçisine sömürünün ne olduğunu soracak olsanız, alacağınız cevap çok yüksek ihtimalle maaşıyla geçinememesine denk düşen “emeğinin karşılığını alamamak” olacaktır. Fakat maaşını geçimine yetecek düzeyde alabilen bir işçi emek gücünün (işçinin sermayedara kiralayarak karşılığında ücret aldığı üretken potansiyeli) karşılığını alabilmiş olsa da gerçekte “emeğinin karşılığını” alamamıştır.
Marx’ın analizleri, bir metanın (basit biçimiyle satış amaçlı üretilen ürün) değerinin ona harcanan fiziksel ve zihinsel enerjiye denk düşen emeğe göre belirlendiği materyalist varsayımıyla hareket eder. Bunun ölçüsü de o metanın üretimine ayrılan emek-zaman miktarı ile, belirli bir zaman aralığında o metanın üretimine harcanan emekle ondan ne kadar üretilebildiğine denk düşer. Fakat burada bir nüans var, Marx’tan önceki Ricardo gibi klasik iktisatçılar, emek değer teorisini salt metada cisimleşen emek-zamana göre temellendirmişlerdi. Marx bunlardan farklı olarak bir metanın değerinin toplumsal olarak gerekli emek zamana göre belirlendiğini tespit etmiştir. Mesela bir gömlek halihazırdaki toplumsal olarak geçerli/genel üretim düzeyine göre 2 saatte üretiliyorsa, farklı koşullarda 3 saatte üretilen bir gömlek de piyasada 2 saatte üretilmişçesine değer görecektir. Yani teknolojik gelişmelerle aynı iş gününde artık daha kısa sürede üretilebilen gömlek, bir günde 8 yerine 12 adet üretilebildiği için içerdiği soyut emek miktarı (insan gücünün saat cinsinden ölçülebilen genel harcanışı) azalır ve gömleğin fiyatı nihai olarak ucuzlar.
Sermayenin kendisine bakacak olursak, üretim sürecinde değer büyüklüğü değişmeyen üretim araçlarına, yani hammaddelere, yardımcı maddelere ve emek araçlarına çevrilen kısım değişmez sermaye olarak adlandırılır. Emek gücüne çevrilen, üretim sürecinde değeri artıran ve kendine eş bir değerle beraber bundan daha büyük veya küçük bir fazlalık, yani “artı değer” üreten kısmı ise değişken sermaye olarak adlandırılır. Mesela gömleğin üretim sürecinde pamuk (hammadde), düğme, dikiş ipliği (yardımcı maddeler), dikiş makinesi, makas ve ütü (emek araçları) değişmez sermaye olurken işçilere ödenen ücret değişken sermaye olmaktadır.
Düzenin dönmesi için işçi hakkını alamamalı
İş günü de tekrardan gerekli emek-zaman ve artı emek-zaman olarak ikiye ayrılmaktadır. Gerekli emek-zaman, işçinin kapitalist tarafından kendine ödenmiş olan değere eş bir değer ürettiği, yaratılmış sermayeyi yerine koyduğu kısım iken artı emek-zaman işçi için emeğe mal olsa da, onun için bir değer yaratmayan ama kapitalist için artı değer yaratan kısımdır. Basit bir biçimde ifade edecek olursak, işçi 6 saat kendisi için çalışırken bir 6 saat de karşılıksız olarak kapitaliste çalışmaktadır. Eğer gerçekten herkes “emeğinin karşılığını” alacak olsaydı, uyanık kapitalistimiz denkleme soktuğu değişmez sermayenin ve gerekli emeğin haricinde bir şey alamayacak ve dolayısıyla kâr edemeyecekti. Fakat hem değişmez sermayenin tamamına hem de işçinin denkleme kattığı soyut emek miktarına gerçek değerinden az bir karşılıkla sahip olabildiği için kâr elde edebilmektedir. Dolayısıyla bizim de burada odaklanmamız gereken unsur, somut olarak değerlenme sürecini var eden değişken sermaye olacaktır.
Artı değer iki şekilde artırılabilir. Birinci olarak gerekli emek-zamanın kısaltılması ve iş gününün iki kısmı (gerekli emek-zaman ve artı emek-zaman) arasındaki oranın değişmesiyle, yani göreli artı değer olarak, ikinci olaraksa iş gününün uzatılmasıyla, yani mutlak artı değer olarak. TÜPRAŞ işçilerine geri dönelim. Ücretlerin enflasyon karşısında değer kaybetmesiyle gerekli emek-zamanın, işçinin kendisi için çalıştığı kısmının, artı emek-zamana, işçinin patron için çalıştığı kısmına, oranı azalmış ve artı değer göreli olarak artmıştır.
Evrensel'i Takip Et