15 Mayıs 2025 04:36

Kayhan Geyik
[email protected]


İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü geride bıraktık. İstanbul 1 Mayıs’ıyla ilgili, “alan” başta olmak üzere çeşitli biçimlerde tartışmalar sürüyor. Bu tartışmalardan sadece birine, giderek özgün bir eğilim olmaktan çıkarak, daha fazla işçinin etkilenerek tutum almasına neden olan bir görüşe odaklanalım: “Bu sendikaların çağrı yaptığı 1 Mayıs’a gidilmez!”

Belediye işçileri içinde de sıkça dillendirilen bu görüş, belediye işçilerinin 1 Mayıs’a katılmamasının önündeki ana gerekçe değildir elbette. Genel olarak belediye işçilerinin örgütlülük düzeyleri, kendi taleplerini nasıl kazanabileceklerine dair bilinçleri, sendikal bürokrasiye karşı mücadele deneyimleri ve çıkardıkları sonuçlardaki hatalar ve dahası 1 Mayıs’ın sendikalar çağrı yapmasaydı bile anlamını ve niteliğini kavrayıştaki zayıflıklar, halihazırda geniş bir işçi kitlesinin 1 Mayıs’a kendi talepleriyle katılmasını engelliyor. Sadece belediye işçileri içinde değil, birçok iş kolunda “İnsanca yaşanacak bir ücret”e erişimin giderek daha fazla zorlaştığını, işçilerin ekonomik taleplerinin arttığını söyleyebiliriz.

Belediyelerdeki özgünlük

Ancak belediyelerde bunun özgün bir yanı var. Birincisi belediyeler, bağımsız şirketlerle değil, doğrudan, belediyelere bağlı iştiraklerle, belediye şirketleriyle çalışıyorlar. Ve böylece işçilerin belki siyaseten kendilerini ait hissettikleri belediyeler, aynı zamanda patronları durumunda. İkincisi sendika genel merkezleriyle belediyeler arasında, yer yer il düzeyinde yer yer bölgesel, sözleşmeler üzerine anlaşmalar yapılıyor. Sendikalar üye kaybetmemek için, gelirlerini kaybetmemek için, belediyeler daha fazla ücret vermemek için, sürekli bir danışıklı dövüş halindeler. Ayrıca buraya bir not ekleyelim; belediyelerin sendikalara ciddi düzeyde, milyonları aşan borçları var. (Sendikalara ödenmesi gereken işçilerin ücretlerinden kesilen aidatların bir bölümü belediyeler tarafından ödenmiyor.) Sendikalar örgütlülüklerini belediye yönetimlerine borçlu olduklarını düşündükleri için, belediyeleri bu konuda zorlamıyorlar. Üçüncüsü muhalif belediyelere yapılan operasyonlar, kayyım ve tutuklamalarla birlikte, belediye bütçelerinde yapılan kesintiler. Belediyelerin içinde bulunduğu kuşatma.

Hep bir ağızdan aynı söz çıkıyor

Hem siyasi aidiyet hem sendikaların içinde bulunduğu durum (Sendikal bürokrasi olarak da ifade edilebilir), hem de belediyelere dönük kuşatma nedeniyle, belediye işçilerinin eli kolu bağlanıyor. Partisi, sendikası, belediye yönetimleri, hep birlikte herkes bir ağızdan belediye işçilerine “Şimdi ekmeğinin peşinden koşma zamanı değil, belediyeler zor durumda” diyor. İşçilerin önemli bir bölümü, belediye bütçesinin de azaldığını düşünerek bekleme eğilimine girerken, bir bölümü de sendikanın pazarlıkla ya da eylemle bu sorunu çözmesini istiyor. Şubeler ya işçilerin önemli bir bölümünü ortak bir eyleme, harekete kazanamıyor ya da zaten kendileri de yukarıdaki gerekçelerle eylem yapmanın doğru olmadığını düşünüyor. Elbette daha karmaşık bir tabloyu, en gözükür yanlarıyla tartışmaya açmaya çalışıyoruz. Ama sonuç olarak zaten TİS dönemlerinde, belediyelerle iş birliği kanıtlanmış sendika merkezlerinin işçilere güven vermediğini, belediyelerin bu güvensizlik ve örgütsüzlük durumundan yararlanarak, belediye işçilerinin ücretlerini, alacaklarını geciktirdiklerini biliyoruz. 6 aydır bu tablo derinleşiyor. Neredeyse istisnasız tüm belediyelerde, sözleşmeler deliniyor. Sendika genel merkezleri, şubelere tek bir ses çıkarmayacaksınız diyor.

İleri tutum olarak pazarlanan geri tutum

Bütününü ifade etmese de belediye işçileri bu koşullarda 1 Mayıs’a girdi. Yani birlikte hareket etmeye, güçlenmeye, yan yana gelmeye, taleplerini görünür kılmaya en fazla ihtiyaçları olduğu koşullarda. Sendikal bürokrasiye de belediye şirketlerine de kayyımlar arkasına gizlenen patronlarına da Mehmet Şimşek programını uygulamaya belediye işçilerinden başlayan belediye yönetimlerine de güçlü bir yanıt vermek için 1 Mayıs fırsattı. Bu fırsat sadece 1 Mayıs günü herhangi bir alanda görünür olmanın ötesinde 1 Mayıs haftası boyunca da işçilerle karşımızdaki sorunların nasıl aşılacağını, bu açıdan 1 Mayıs’ın tarihinin ne anlattığını, işçilerin kazanması için hangi yoldan gitmeleri gerektiğine dair kapsamlı bir tartışmanın açılmasına da alan açıyordu. İşçilerle çeşitli gerekçelerle buluşma, piknik veya etkinliklerle, sergiler ve film gösterimleriyle yan yana gelmek ve hem belediye yönetimlerinin hem sendikal bürokrasinin, engellemeye çalıştığı birliği kurmak veya güçlendirmek için fırsattı. “Bu sendikalarla alana çıkılmayacaksa” alana nasıl çıkılacağı da hem 1 Mayıs alanlarının hem de sendikaların nasıl değiştirileceği de ancak bu çalışma içinde belirebilirdi. “Bu sendikalarla alana çıkılmaz tartışması” ön açan bir yol olarak değil, işçileri pasivize eden, o zaman hiçbir şey yapmıyoruz diyen bir tartışmanın gerekçesi olarak işlev gördü. Özellikle mücadeleci işçileri de içine çeken, geri çekilme hali (“İstifa etmek, 1 Mayıs’a gitmemek”) bir tür ileri tutum olarak da pazarlandı. On binlerce belediye işçisinin olduğu yerlerde, 1 Mayıs alanına taşınan işçi sayısı sadece yüzlerle ifade ediliyor. Dahası belediye işçilerinin yerel kutlama yaptığı bir tek örnek bulmak da çok zor.

Israr edilmesi gereken nokta

Tüm dünya işçilerinin talepleri için sokağa döküldüğü 1 Mayıs’ta belediyelerde işçilerin taleplerini görünür kılmak, birliklerini güçlendirmek için ne yapıldı sorusu cevapsız kalıyor. Birkaç soru daha soralım? Karşılarında bir sermaye devleti, bir patronlar birliği ve onun uzantısı sendikal bürokrasi olduğunu göstermek için ne yapıldı? İşçileri, kısır tartışmalardan çıkararak, birbirleri arasındaki rekabetten kurtararak, sınıf düşmanlarını gösterecek, bilinçlerini ilerletecek ne tür etkinlikler yapıldı ve mücadeleci işçiler bunun içinde nasıl pozisyon aldı? Elbette birkaç yerde bunu aşacak örnekler çıkmış olmakla birlikte, genel görüntü, işçilerin içinde bulundukları sendikaları da değiştirecek, onları mücadeleye sürükleyecek, aşağıdaki birliklerini güçlendirecek bir tutumdan uzak oldukları yönündedir. Elbette 1 Mayıs bunun yapılacağı tek gün değildir ama bu durumu 1 Mayıs daha fazla görünür kılmıştır ve geç de olsa bu tartışmayı sürdürmek bu eğilimin önümüzdeki dönem karşımıza çıkaracağı sonuçları görerek müdahale etmek açısından önemli olacaktır.

Sadece belediye işçilerini kapsamayan, Harb-İş’in örgütlü olduğu savunma sanayisi gibi birçok iş kolunda da gözüken bu eğilimi mücadeleci işçi ve sendikacılarla birlikte aşmak için elbette mücadele etmek gerekiyor. İşçilerin eğitilmesi, yan yana gelmesi, kendi sınıflarını tanıması, neyle karşı karşıya olduğunu anlaması ve sınıf bilinciyle kuşanması, talepleri için mücadelede ısrar etmenin yanında, onları geri çeken eğilimlere karşı mücadelede de ısrara bağlıdır.

Evrensel'i Takip Et