Maden facialarında kamusal sorumluluk
Kurumların üst kademelerinde görev yapan yetkililer, ihalelerde imzaları bulunanlar, denetle(me)yenler, hiçbir bedel ödemedi. Ölenler, öldükleriyle kaldılar.

Fotoğraf: Pexels
Mehmet Torun*
İş cinayetlerinde yaşamını yitirenlere saygıyla…
Ülkemizdeki maden işletmelerinde son yıllarda yaşanan iş cinayetleri, toplumun tüm kesimlerini oldukça üzmekte ve vicdanları sızlatmakta. Bu konuda sorumluluğu olanların görevlerini yerine getirmemesi, hesap sorulmaması ve olaylardan ders çıkarılmaması yeni facialara davetiye çıkarmakta.
Dünya madencilik tarihinin en büyük facialarından biri, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da meydana geldi. Beşi maden mühendisi toplam 301 madenci yerin metrelerce altında gaz zehirlenmesi ve yanma sonucu can verdi. Olayla ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Komisyonlar kuruldu, raporlar hazırlandı. Mahkeme süreçleri uzadıkça uzadı, kısmen devam etmekte. Kamu adına denetim yapanların yargılanmalarına bakanlıkları izin vermedi. Mağdur yakınlarının ve avukatlarının Anayasa Mahkemesine başvurmalarıyla yıllar sonra Çalışma Bakanlığı adına denetim yapan müfettişlerin bazıları davaya dahil edilebildi ancak ilgili diğer kamu kurumunun yöneticileri dosyaya bile girmedi. Dosyaya girenler de komik cezalarla kurtuldu. Davada tutuklu kimse kalmadı. Sonuçta kamu vicdanı rahatlamadı, ölenlerin yakınları başta olmak üzere toplum adalet dağıtıldığına hiç inanmadı.
Soma’da ruhsat sahibi olan Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) bir kamu kurumu. Görevleri, ana statüsünde açıkça yazılmış. Gerçi ana statüsü değiştirilerek piyasa koşullarına uyarlanmış ve kamusal görevi esnekleştirilmiş. Bu çerçevede, Soma Havzası’ndaki kömür sahaları bölünerek özel şirketlere paylaştırılmış.
Facianın yaşandığı saha, 2006 yılında hizmet alım sözleşmesi ile bir şirkete verilmiş. Şirket, bu ocakta yılda ancak 1.5 milyon ton maksimum üretim yapılabileceğini, bu üretimin gerçekleştirilebilmesi için toplamda 800 işçi istihdamının mümkün olabileceğini TKİ’ye iletmiş. Üretim sırasında kömürün yanıcı olması ve güvenli işletme maliyetinin yüksek olması nedeniyle şirket, rödovans (kiralama) ön ödemesini yakarak, durumu TKİ’ye rapor etmiş ve sahadan çekilmiş.
Aynı saha, 2009 yılında başka bir şirkete devredilmiş. Bu şirket kömür üretimini 5 milyon ton/yıla ve ocak içindeki işçi sayısını üç vardiya için yaklaşık 2 bin 400 kişiye çıkartmış. Gerekli emniyet yatırımları yapılmaksızın eski havalandırma ve galeri altyapısıyla sırf kâr amacı güdülerek çok yüksek üretim seviyesine çıkılmış ve madencilerin hayati emniyet tedbirleri tamamen ihmal edilmiş. (TMMOB Soma faciası raporu, s.12)
İşletme ruhsatının sahibi olan TKİ, yüklenici firma ile yaptığı kömür üretimi ile ilgili teknik şartnameye; “Yüklenici; Hazırlık döneminde yaklaşık 500 bin ton, işletme döneminde ise yıllık asgari 1. yıl 1 milyon ton/yıl ve 2. yıldan itibaren 1milyon 500 bin ton/yıl tuvönan üretimini uygulama projesine uygun olarak yapmak zorundadır.” ifadesini koymuş, ancak bu ifadeden hemen sonra; “Yüklenici, yıllık termin programından fazla üretim yapabilecektir” demek suretiyle bir taraftan üretimin üst limitini firmanın insafına terk ederken, diğer taraftan yapılacak üretim artışının gerektirdiği proje değişikliğini de talep etmemiş. (TMMOB Soma Faciası raporu, s.34)
Söz konusu yer altı kömür ocağında 2013 yılı itibarıyla toplam 3.6 milyon ton üretim yapılmış. Ocakta çalışan işçi sayısının ise 3 bin civarında olduğu bilinmekte. TKİ, Yönetim Kurulu kararıyla üretilen kömür için alım önceliği hakkını (rüçhan hakkı) kullanmış ve ücretini ödemek kaydıyla alım yaparak ne kadar ve nasıl üretirsen üret demiş şirkete. Bu konu Sayıştay raporunda da belirtilmiş: “Şirket, 2013 yılında, 355.8 bin tonu TKİ payı ve 2 milyon tonu da rüçhan hakkı suretiyle alım olmak üzere, toplam 2.3 milyon ton kömürü tuvönan olarak (ortalama 2.208 kcal/kg değerinde) ve 192.6 bin tonu TKİ payı ve 1.1 milyon tonu rüçhan hakkı olmak üzere1.2 milyon ton kömürü üreterek idareye teslim etmiştir.” (2013 yılı TKİ denetim raporu, s.57)
Kısaca bir kamu kurumu olan TKİ, kendi sahasından şirketin ürettiği kömüre alım garantisi verirken işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunu ihmal etmiş, emniyet tedbirlerinin yerine getirilmemesini görmezlikten gelmiş. Önceki şirketin gördüğü riskleri yok sayarak 3 bin işçinin daha çok kömür üretmek adına yer altında istihdamına izin vermiş. Bu çalışmalara uygun hazırlık, havalandırma, nakliye ve acil durumlarda kurtarma çalışmaları için neler yapıl(ma)dığı soru işareti olarak kalmış. Sonuç, 301 canımız gitmiş.
Türkiye’nin en büyük kömür havzası olan Afşin-Elbistan’da ruhsat hukuku Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ilgili teşekkülü Elektrik Üretim Anonim Şirketine (EÜAŞ) ait olan ve özel sektöre 28 yıllığına işletilmek üzere verilen Çöllolar kömür sahasında 6 Şubat 2011 tarihinde meydana gelen şev kaymasında bir işçi yaşamını yitirdi, 10 Şubat 2011 tarihindeki ikinci kaymada ise 10 işçi toprak altında kaldı. Toprak altındaki ikisi mühendis 9 kişiye hiç ulaşılamadı.
Elbistan havzası, dümdüz bir ovaydı. Dümdüz bir ovada 800 metre genişlikte, 1500 metre uzunlukta büyük bir alan açıp 160 metrelik çukur oluşturarak sonra göçük meydana getirilmesi nasıl açıklanabilirdi? Ovanın altındaki kömürlü sahada çok büyük miktarda yer altı suyu olduğu biliniyordu ve bu su boşaltılmadan kömür üretimi yapılamayacağı, yapılırsa sonuçları da önceden belliydi aslında.
Kömür üretilecek ocağı hazırlamadan, kömürle çalışacak termik santral yapıp ihtiyaç olan kömürü acilen ürettirmek için sahayı bölerek özel bir şirkete vermek üstelik ilk 3 yıl üretilen kömürü 1.5 kat daha pahalıya almak nasıl bir planlamaydı. Beklendiği gibi, daha çok kazanmak için özel şirket kömür üretimine hız verecek büyük hazırlıkları üç yıl sonraya erteleyecekti.
2004 yılında bitirilen santral için uzak bir sahadan kömür taşınırken ancak 2009 yılında projelendirilen sahadan kömür üretimine başlanması hangi aklın ürünüydü. ‘Hızlıca üret nasıl üretirsen üret’ anlamına gelen bir projede işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin yeterince alınması beklenebilir miydi? Böyle bir projede çalışanların can güvenliği nasıl sağlanabilirdi? Denetim yapması gereken kurumların siyasileşmesi ve işi bilmemeleri de tuz biber oldu. Yapılan birçok yanlışın ağır bedellerini yine çalışanlar canlarıyla ödedi.
Bir kamu kuruluşu olan Elektrik Üretim Anonim Şirketinin (EÜAŞ) ana statüsünün amaç başlığı “Kamu yararını gözeterek, kârlılık ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde; güvenli, sürekli, kaliteli, verimli, düşük maliyetli, çevreyi gözetir elektrik enerjisi üretimi ve satışı faaliyetinde bulunan Elektrik Üretim Anonim Şirketinin çalışma usul ve esaslarının belirlenmesidir.” şeklinde düzenlenmiş. Yani kurumun asıl amacı elektrik üretmek. Ancak kurum, kömür sahalarının ruhsat hukukunu alarak işletmek ve işlettirmek gibi bir görevi de üstlenmiş. Bu değişikliğin nedeni kömür sahalarının daha kolay özelleştirilmesiydi elbette, bunu da başardılar.
Elbistan dosyası da bir şekilde kapatıldı. Ocağın başına bir anıt dikildi, isimler alt alta yazıldı ve ölenler unutuldu.
İki örnekte görüldüğü üzere, gerçek sorumlular hiçbir zaman hesap vermedi. Kamu kurumları, asli görevlerini yapmak yerine şirketlerle iç içe ve ortak gibi çalıştırıldı. Kurumların üst kademelerinde görev yapan yetkililer, ihalelerde imzaları bulunanlar, denetle(me)yenler, hiçbir bedel ödemedi. Ölenler, öldükleriyle kaldılar.
*Maden mühendisi
Evrensel'i Takip Et