14 Mayıs 2025 04:34

Kazanım için kalıcı birlikler şart

TÜPRAŞ ve Özka Lastik direnişleri de gösterdi ki, işçiler nihai çözümün üretimden gelen gücü kullanmak olduğunu biliyor, ama henüz bunu yapabilecek bir örgütlülük yok.

Kazanım için kalıcı birlikler şart

Fotoğraf: Evrensel

Arzu Erkan
[email protected]


Kocaeli’de on gün arayla, aynı iş kolunda, iki ayrı iş yerinde, farklı sendikalara üye işçiler, sendika yöneticilerinin, onaylarını almadan toplu iş sözleşmesini imzalamasına tepki göstererek harekete geçtiler. Sendika yöneticileri tarafından, üstelik gece yarısı imzalanan sözleşmelerle, sefalete mahkum edildiklerini belirten işçiler öfkelerini farklı eylem biçimleriyle ortaya koyarken, sendikal bürokrasinin işçi iradesini yok sayan tutumu ise bir kez daha tartışma konusu oldu.

Lastik-İş üyesi Özka Lastik işçilerinin direnişi; TÜPRAŞ’ın dört rafinerisinde çalışan Petrol-İş üyesi işçilerin, Koç Holdingin düşük ücret dayatmasına karşı başlattıkları eylemlerin ilk haftasında yaşandı. Lastik-İş, Özka Lastik Fabrikasında greve saatler kala sözleşmeyi imzalamış, kendilerine sorulmadan imzalanan sözleşmeyi kabul etmeyen işçiler, grevlerini fiili olarak 16 saati aşkın sürdürmüştü. TÜPRAŞ işçileri imzalanmış bir sözleşmenin ek protokol yoluyla güncellenebileceğini ilk kez Özka Lastik işçilerinin direnişinden öğrendi.

Lastik-İş tarafından imzalanan sözleşmeyi tanımayarak, fiili greve başlayan Özka Lastik işçileri; bütün deneyimsizliklerine rağmen, bölümlerden seçtikleri sözcülerle protokol altına alınmasını istedikleri taleplerini belirlemiş, yazılı hale getirmiş, sendika iş yeri temsilcileri aracılığıyla da Lastik-İş yöneticileri ve patrona iletmişti. “Ek protokol” talebinin gayet yalın ve köşeli bir şekilde formüle edilmesi, bu talebin de tüm işçilerin ortak kararı olarak ortaya çıkmış olması, mücadelenin başlangıcı açısından oldukça önemli ve örnek alınması gereken de bir tutum.

Lakin, taleplerini birlikte belirlemek konusunda kendi içlerinde demokratik bir süreç işleten, her bölümden fiilen seçtikleri sözcülerle tüm işçilerin ortak iradesini yansıtan, patron ve sendikal bürokrasinin karşısına bu şekilde dikilen Özka Lastik işçileri, bu sözcü heyetini fiili bir iş yeri komitesi gibi işletemediler. Sözcülerin işlevi, belirlenen talepleri sendikacılara iletmek üzere iş yeri temsilcilerine vermekle sınırlı kaldı. Özka Lastik işçilerinin bilinç ve örgütlülük düzeyi bugün için sadece bunu yapmaya yetecek güçteydi. İşçiler karar aldı, talepleri belirledi, sürecin yürütümünü ise onları yok sayarak sözleşmeye imza atan sendika yöneticilerine bıraktı! Patronla görüşmeden çıkan sendika yöneticilerinin ‘Patron ek protokole yanaşmıyor, yapacağımız bir şey yok’ yönlü açıklamaları sonrası ise adeta ‘başsız’ kalan hareketin de işten atma tehditleri ile kırılması çok zor olmadı. Bir grup işçinin içeriye girme yönünde karar alması üzerine de “Grevi birlikte başlattık, içeri de birlikte girelim” şeklinde karar alan işçiler, direnişi bir kazanım elde edemeden bitirmiş oldu.  

Aynı ilde yaşanıyor olması hasebiyle de TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi işçileri -tıpkı ilde sendikal bürokrasi ile çeşitli biçimlerde karşı karşıya gelmiş tüm işçiler gibi Özka Lastik direnişini yakından takip etti, üzerine çokça tartıştı.

Özka direnişinin daha mürekkebi kurumadan, yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşayacak bir ücret için günlerce mücadele veren TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi işçileri aynı tutumla karşılaştı. Petrol-İş yöneticileri Koç Holding bünyesindeki TÜPRAŞ’ın yöneticileri ile yine bir gece yarısı, işçilerden habersiz sözleşmeye imza attı. Varılan anlaşma ile TÜPRAŞ işçilerinin ücretleri yoksulluk sınırına bile yaklaşamazken, sendikacıların tutumuna işçilerin tepkileri de ‘beklendiği şekilde’ hayli sert oldu. Şaşırtıcı olan Petrol-İş yöneticilerinin böyle bir tepkinin gelişebileceğini ön görmemiş olmaları! Artık meslek haline gelmiş ayrıcalıklı konumlarıyla işçilerin yaşamlarından öylesine kopuklar ki rafineri önünde karşılaştığımız bir sendika yöneticisi “Özka gibi olduk” demekte bir beis görmedi örneğin.

Gelişen işçi tepkisi sendika yöneticilerini de işçilerle birlikte tavır almak zorunda bırakırken, TÜPRAŞ kavşağı otoban girişini kapatan işçilere polis biber gazıyla müdahale etti. İşçiler kararlı tutumlarıyla polis barikatlarını aşarken, TÜPRAŞ İzmit Rafinerisinin kararlılığı Aliağa’yı da harekete geçirdi.

İzmit TÜPRAŞ işçileri, sefalet zammını kabul etmeyerek ek protokol talepli eylemlerini 32 saati aşkın süre devam ettirdiler. İki vardiyadan işçiler vardiya değişimi yapmadılar, rafineri önündeki bekleyişleri boyunca işçiler kara dolum yapılmasına engel oldular. Grev yasağı kapsamındaki iş yerinde gece vardiyasındaki işçilerse üretime devam ettiler.

Kamuya ait olduğu günden bugüne sendika yöneticilerinin grev yasağı kapsamında bir iş yeri olması nedeniyle “TÜPRAŞ’ta üretime dokunan eylemler yapılamaz” yönlü yaklaşımın işçiler üzerinde etkili olduğunu belirtmek gerekli. Evet işçiler nihai çözümün üretimden gelen gücü kullanmak olduğunu biliyorlar ama henüz sendikacılara rağmen bunu yapabilecek bir örgütlülüğe sahip değiller.

İzmit TÜPRAŞ işçilerinin direnişi de tıpkı Özka Lastik işçileri gibi kendiliğinden gelişen bir tepki eylemiydi. Öncesinde rafineri içerisinde bölüm ve ünitelere dayanan bir örgütlülüğü olmayan TÜPRAŞ işçileri de ek protokol taleplerini kendileri belirlediler. Ama sürecin yürütümünü kimi kez sendika yöneticilerine kimi kezse sendika iş yeri temsilcilerine bıraktılar. İş yeri temsilcileri ve delegeleri bölümlerden kendileri seçtikleri için ve kendilerini gözeten bir tutum alacaklarına olan inançlarıyla işçiler, patron tarafından gönderilen uyarı ve tehdit içerikli mesajlar sonrası eyleme devam edip, etmeme kararını temsilci ve delegelere bıraktılar. İki rafinerinin eyleme katılmamış olması, sendikacıların “Genel müdür bir kuruş bile fazla vermeyeceğiz dedi. Biz bu kavgada yalnız kaldık” yönlü açıklamaları, vardiya değişimi yapmayan işçilere gelen ihtarlar, eylemin kırılmasının da başlıca nedenleri oldu.  

İzmit TÜPRAŞ ve Özka Lastik direnişleri bir kez daha gösterdi ki, işçiler her bölümden işçilerce seçilmiş kişilerden oluşan iş yeri komitelerine sahip olmadıkça, mücadele ve eylem biçimlerini, yol haritalarını komiteleri aracılığıyla birlikte belirlemedikçe patronları ve sendikal bürokrasiyi alaşağı etmeleri kolay değil. Evet ilk bakışta böyle bir örgütlülüğe sahip olmak uzun soluklu bir çaba gerektiriyor gibi görülebilir. Fakat geçmişin deneylerine bakıldığında -mesela 2015 Metal Fırtına’ya- harekete geçmiş işçilerin hızlıca süreci doğru yönetmek için komiteler kurdukları görülecektir. Bugün de her bir işçi bölüğü kendi bölümünde, kendi vardiyasında kime güveneceğini, kiminle yol yürüyebileceğini biliyor. Mesele ilk elden en yakınındakinden başlayarak hızla yan yana gelip, bunun için adım atmakta. Bu olmadıkça da insanca yaşayacak ücret ve insanca çalışma koşullarına erişmek, sendikaları gerçek birer işçi sendikası haline getirmek olanaklı değil.  

TÜPRAŞ’ta da Özka Lastik’te de işçiler, geçmişten çıkardıkları dersle önümüzdeki günlerde işten çıkarmaların yaşanabileceğine dikkat çekiyorlar. Bugün için her iki iş yerinde de işçilerin en başat talebi eylemler nedeniyle hiçbir işçinin işten atılmamasıdır. Gerçek bir iş güvencesini sağlamanın yegane yolu birlikte hareket etmektir.  

Bugün ara bulucu sürecine girmiş olan, kamu işvereninin ücret zammı teklifi bile yapmadığı 600 bin işçiyi ilgilendiren kamu sözleşmeleri, eylül ayında başlayacak 150 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi, petrokimya iş kolunda her biri grev kararı ile sonuçlanan TİS görüşmeleri... Özcesi açlık ücretine mahkum edilmeye itiraz eden sendikalı sendikasız her bir işçi, her bir fabrika; TÜPRAŞ ve Özka direnişlerinin gösterdikleri ışığında kazanımlar elde etmek üzere kalıcı birlikler kurmak üzere kolları sıvamalı. Yarınları bugünden harekete geçerek kazanabiliriz.

ABONE OL

Evrensel'i Takip Et