11 Mayıs 2025 04:06

​​​​​​​İnsanı insanla anlatan öykücü ‘Sait Faik’

Yalnızdır Sait Faik ama Kafka’nın, Proust’un, Dostoyevski’nin yalnızlığı gibi karamsar ve bedbin değildir. Sait Faik’in yalnızlığı bir umut taşır, yaşama sevinci kokar ve sevgiyi elden bırakmaz.

​​​​​​​İnsanı insanla anlatan öykücü ‘Sait Faik’

Fotoğraf: Adalar Kent Konseyi 

Tarık Özyıldırım
[email protected]

“Akşamüstleri Tünel’den Taksim’e doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar… Bu adamın üstünden, başından yalnızlık akar…”(1) Yaşar Kemal, dostu Sait Faik’i bu cümlelerle anlatırken onun yalnızlığına dem vurur. Evet, yalnızdır Sait Faik ama bir Kafka’nın, bir Proust’un, bir Dostoyevski’nin yalnızlığı gibi karamsar ve bedbin değildir. Sait Faik’in yalnızlığı bir umut taşır, yaşama sevinci kokar ve sevgiyi elden bırakmaz.

İnsanı yaşar, insanı yazar

Sait Faik, ilk gençlik yıllarında önce iyi bir okuyucu sonra iyi bir yazıcıdır. Lise yıllarında, kütüphanesinin başköşesine Kafka, André Gide gibi yazarları koyar, onlarla dimağını doldurur. Sait Faik, birçok yazar gibi yazın dünyasına şiirle girse de lisenin ikinci sınıfında öyküye yönelir. İlk önemli öyküsü İpekli Mendil’i de bu dönemde kaleme alır. “Bursa lisesinde onuncu sınıftaydım, edebiyat hocamız bir vazife yazmamı istedi. Ben İpekli Mendil isimli bir hikaye yazıp verdim. Ertesi ders, hoca bu hikayemi bütün sınıfa okuttu. Neden okutuyordu, bir türlü anlamamıştım. Meğerse hikayemi çok beğenmiş. Sonra beni yanına çağırıp ‘Eğer böyle yazmakta devam edersen iyi hikaye yazabilirsin sen,’ demişti. İşte ilk bu şekilde yazmaya başladım. Hocam bana daima cesaret veriyordu. İkinci olarak Zemberek’i yazdım.”(1)

Sait Faik, 1934-1954 yılları arasında öyküye yeni bir soluk kazandırır, öyküyü yenileyerek çağdaşlaşması yolunda Sabahattin Ali’yle birlikte mihenk taşlarından biri olur. Aynı zamanda Sait Faik, öyküyü öykü olmaktan çıkarır; şiirin sesini, denemenin kokusunun öykülerine taşır. Özgür kimliğini ve mizacını öykülerine yansıtır. Ben yazıcıyım diyerek yeni bir tür olarak görür yazdıklarını. Ne öyküdür yazdıkları ne şiir ne de deneme.

1930’lu yılların ortalarına gelindiğinde Sait Faik, kimileyin bir balıkçı kahvehanesinde, kimileyin Beyoğlu’nun izbe bir meyhanesinde, kimileyin de saatler gece yarısını gösterdiğinde çalışma masasında kafasındaki öyküleri kalemiyle canlandırır.

Sait Faik, kendisini anlatır gibi görünse de insanı anlatır, insanı yaşar. Kendi deyimiyle kibar zümreyi sevmez. Yaşamaktan zevk alanları sever, onların peşindedir. Balık tutanların, kahvede sohbete dalanların, sokakları avare avare dolaşanların, gökyüzüne şiir düzenlerin peşindedir. Öykülerini yaşayarak yazanların soyundan gelirdi. Yaşar Kemal’in tespitiyle “Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikayelerini Sait yazmaz, yaşar.”(1)

Doyasıya özgürdür Sait Faik öykülerinde, insana dokunan her şeye o da dokunur. İster ki dünya, insan için mutluluğun kaynağı olsun. “Bu dünya insan için kafiydi. Bu dünyada insan en güzel, en büyük, en bahtiyar olacak mahluktu. O halde, niçin sokakta çıplak çocuklar, aç gezenler, işsiz delikanlılar, titreşen köylüler, yalnız namazlarını ve torunlarını seven ihtiyarlar vardı?​”(2) Sait Faik, haksızlıkların olmadığı, insanların hepsinin mutlu olduğu bir ütopyayı öykülerine yedirir. Bilir ki “Bir insanı sevmekle başlar her şey.”

Öykücülüğümüzün ‘Palto’suydu

Ferit Edgü, Sait Faik’in öykümüzdeki yerini şu sözlerle özetler: “Dostoyevski’nin ‘Hepimiz Gogol ‘ün paltosundan geliyoruz’ dediği gibi ben de, benim kuşağımın öykü yazarlarının büyük bir çoğunluğu da Sait Faik’ten geliyoruz.”(3) Evet, Sait Faik, 1950 sonrası öykücü kuşağın yol göstericisidir. Ferit Edgü’den Füruzan’a; Tomris Uyar’dan Erdal Öz’e… Neden mi? Onun öykülerini okuyanlar balığın her çeşidini bilir, karpuzu renginden anlar, eriğin tadına varır. Onun öykülerini okuyanlar, rüzgarın hışırtısını duyar, kuşların cıvıltısını hisseder.

Sait Faik, kimseye eyvallah demez; yazarın, sanatçının görevini bilir. “Sanatkarın vazifesi işsizlikle, dilencilikle, haksızlıkla, istismarla mücadeledir” der. Kalemini satın almaya kalkışanlara karşı boynunu eğmez. “Patronlardan gelenler de var. Bir zamanlar Varlık’ta muntazam hikayeler yazıyordum. Mevzular hoşlarına gitmedi. Başka şeyler yazmamı söylediler. Ismarlama şeyler yazamıyorum, ayrıldım.”(1)

Yazmasa deli olacaktı Sait Faik, yazmamayı denedi ama nafile: “Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”(4)

Sait Faik, kendi deyimiyle her gün insanların arasında dolaşıp bir roman, beş hikaye yazıyordu kağıtsız kalemsiz ve incir çekirdeğini doldurmayan mevzulara daldığı için kısa zamanda yok olup gideceğini düşünüyordu. Bugün 11 Mayıs, aramızdan ayrılalı 71 yıl oldu. İçindeki insan sevgisi onu bugünlere taşıdı, görünen o ki taşımaya devam edecek.

Sait Faik, en sevdiği mekan olan bir balıkçı kahvesinde can dostu Orhan Veli’yle yazımı okuyup “Öteki dünyada, akşam vakitleri/ Fabrikamızın paydos saatinde / Bizi evlerimize götürecek olan yol / Böyle yokuş değilse eğer/ Ölüm hiç de fena bir şey değil” diyerek şakalaşmaya devam ediyorlardır. Ne dersiniz?

(1) Sait Faik Abasıyanık, Hikâyecinin Kaderi, Yapı Kredi Yayınları 4. baskı İstanbul 2025

(2) Sait Faik Abasıyanık, Sarnıç, Yapı Kredi Yayınları 18. baskı İstanbul 2025

(3) Ferit Edgü, Sözlü/ Yazılı, Yapı Kredi Yayınları 1. baskı İstanbul 2016

(4) Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar, Yapı Kredi Yayınları 28. baskı İstanbul 2025

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vestel batmasın diye fatura 3 bin işçiye

Vestel batmasın diye fatura 3 bin işçiye

Türkiye’nin en yüksek gelire sahip teknoloji şirketlerinden Vestel artan borcun ve faiz yükünün faturasını 3 bine yakın sayıda işçiye kesti. Yılın ilk üç ayında 600 kişiyi işten atan şirket, 2 bin işçiyi daha aç bırakacak. Şimşek eliyle sürdürülen ‘rasyonel ekonomi programı’nın sonuçları ağırlaşıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İBB'ye yönelik operasyonda üçüncü dalgada 22 kişi gözaltına alındı.

Evrensel'i Takip Et