1 Mayıs 2025 00:16

Örgütlü mücadeleye nasıl atıldım?

Yalnızken duyulmayan sesimiz, örgütlü olduğumuzda yankılanıyor. Birlikte karar aldığımız, birlikte yürüdüğümüz her yerde yalnız olmadığımızı ve güçlü olduğumuzu gördüm.

Örgütlü mücadeleye nasıl atıldım?

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel 

Leyla

Anadolu Üniversitesi Gazetecilik Bölümü

Bir Kürt olarak bu coğrafyada doğduğum andan itibaren politik olmak zorundaydım. Her olayda, her tartışmada, her haber başlığında bana da dokunan bir taraf vardı. Örgütlü olmanın ne demek olduğunu, örgütlü gücün ne kadar değerli olduğunu biliyordum. Ama bu ülkede örgüt kelimesinin içini nasıl boşalttıklarını, nasıl kirlettiklerini de biliyordum. Devlet ve hükümet, yıllardır örgüt dendiğinde akla hemen suç, terör ve tehlike gelsin diye sistemli bir şekilde çalıştı. Bu propaganda ailelere, sınıf arkadaşlarımıza, yan yana yürüdüğümüz insanlara kadar nüfuz etti. Gençliğe sürekli apolitik kal, başını belaya sokma mesajı pompalanarak korku duvarları örüldü.

Ben de bu atmosferde “örgütlü olmak iyi bir şey ama Türkiye’de?​” diye düşünenlerden oldum bir süre. Yıllarca bireysel mücadele ettim. Eylemlerde yürüdüm, döviz hazırladım, sosyal medyada yazdım, anlatmaya çalıştım. Ama bunların sınırını, özellikle kampüste bir öğrencinin bıçaklanması sonrası gördüm. Koca bir kampüste, yaşanan rezilliğe ses çıkaran birkaç kişi… Ve o an fark ettim: Bireysel ses yalnız kalıyor; örgütlü mücadele ise yankılanıyor.

Örgütlü mücadele: Gücünü yan yana durmaktan alan

Bu olaydan sonra yolum Emek Gençliği’yle kesişti. İçim öfke ve çaresizlik doluyken onların birlikte nasıl ses çıkardıklarını, nasıl örgütlendiklerini gördüm. Başta korkularım vardı, sistemin “örgüt” fobisini üzerimden atamamıştım. Ama beraber yürüdükçe, slogan attıkça, forumlarda söz aldıkça o duvarlar çatlamaya başladı.

Sonrasında Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiyle başlayan hukuksuzluk süreci gazetecilerin, sanatçıların, siyasetçilerin birer birer susturulmasıyla devam etti. Bu ülkede yıllardır kadın cinayetlerinin artması, grev yasakları, ekonomik kriz, yoksulluk… Her geçen gün daha beter bir tablo oluşturuldu. İmamoğlu’na yapılan bu müdahaleye ve baskıcı politikalara karşı eylem yapıp ses çıkaran 301 genç, yalnızca anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alındı. İktidar, uzun süredir gençliği sindirmeye çalışıyordu ve bu olay, gençlik üzerindeki baskının en açık göstergelerinden biri oldu.

Gençliğin en ileri birliği Emek Gençliği

Benim örgütlü mücadeleye kesin olarak karar verdiğim an, Anadolu Üniversitesi’nde örgütlü gençlerin akademik boykot çağrısını sahiplenmesi ve yaygınlaştırması oldu. Evet: İmamoğlu’na yapılan bu müdahaleye ve baskıcı politikalara karşı insanlar sokağa döküldü, ses çıkardı. Ancak mesele yalnızca sokakta eylem yapmakla bitmiyordu. Çünkü 35 yıllık bir diplomanın bir gecede, tek bir kararnameyle iptal edilebildiği bir ülkede, biz üniversite öğrencilerinin yarın mezun olduğunda diplomasının bile garanti olmadığını gördük.

Bu durum, akademik boykotun ne kadar gerekli olduğunu daha da görünür kıldı.

Çünkü mesele sadece İmamoğlu değildi; bizim geleceğimizdi. Üniversiteler bizim mevzimizdi. Karar mekanizmaları bizde olmalıydı. Bu tablo yalnızca ülke siyasetini değil, doğrudan bizleri, gençliği, öğrencileri, geleceğimizi ilgilendiriyordu. Bu yüzden akademik boykot çağrıları yükselmişti. Gençliğin hem sokakta hem okulda sözünü söylemesi şart oldu. ODTÜ’nün yaptığı boykot çağrısına kulak vermek için Anadolu Üniversitesi’nde ilk çağrıyı bir Emek Gençliği üyesi arkadaşımız yaptı. Gazetecilik 2. sınıf öğrencileri olarak biz de bu çağrıyı kampüsümüzde ilk uygulayan bölüm olduk. İlk adımı atmamızda, düzenli ve programlı hareket etmemizi sağlayan şey Emek Gençliği’yle kurduğumuz iletişim ve birlikte aldığımız kararlar oldu. Onlar bize güç ve cesaret verdiler, destek oldular. Boykot kararı kısa sürede diğer fakültelere yayıldı.

Birlik ve beraberliğin anlamını o süreçte iliklerime kadar hissettim. Sonrasında dedik ki:

“Bu yetmez! Her fakültede forumlar yapalım, kalıcı birlikler kuralım. Yıllardır şehirde, kampüslerde alınan antidemokratik kararlara birlikte ses çıkaralım. Kendi öğrenci birliğimizi oluşturalım.” İşte bu çağrıyla örgütlü-örgütsüz tüm gençleri bilinçlendirmeye, birlik içinde hareket etmeye çalıştık. Ve o anda ben, bu mücadeleyi birlikte yürütmenin, örgütlü olmanın gerekliliğini çok net bir şekilde kavradım.

Forumların amacı; karar mekanizmalarını öğrencilere vermek, okullarda alınan her kararın öğrencilerin iradesiyle şekillenmesi için ortak talepleri belirleyip, ortak mücadele yürütmekti. Kayyum rektör atamalarına, antidemokratik kararlara, kampüslerde gençliğin susturulmasına karşı söz hakkını öğrencide toplamak, birlikte hareket etmek ve mücadeleyi yaymak için bu forumlar yapıldı. Forumlar aracılığıyla fakülte fakülte, sınıf sınıf temsilciler seçerek, öğrencilere gerçek bir söz ve karar hakkı tanıyacak, Öğrenci Temsilciler Kurulları (ÖTK) oluşturma fikri ortaya çıktı.

Mücadelemizin mevzilerini ilerleten tüm bu adımlar Emek Gençliği öncülüğünde atıldı.

Bu süreç bana gösterdi ki; yalnızken duyulmayan sesimiz, örgütlü olduğumuzda yankılanıyor. Birlikte karar aldığımız, birlikte yürüdüğümüz her yerde yalnız olmadığımızı ve güçlü olduğumuzu gördüm. Bu bana güç, özgüven ve daha gerçekçi bir umut kazandırdı.

Şimdi sıra sende

Ben bu ülkede örgütlü olmanın neden gerekli olduğunu yaşayarak öğrendim. Bireysel çabaların sınırlı kaldığını, birlikte karar almanın ve birlikte yürütmenin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Örgütlü olmak, sadece bir yapının parçası olmak değil; aynı dertleri taşıyan insanlarla yan yana durmak, ortak sorunları birlikte çözmek ve bu karanlığa birlikte kafa tutmaktır. Bu, insana güç ve dayanışmanın sıcaklığını veriyor. En önemlisi de geleceğe dair gerçekçi bir umut bırakıyor.

Biliyorum ki, önümüzdeki yol uzun ve meşakkatli olacak. Bu yolda öğreneceğimiz, zorlanacağımız, deneyimleyeceğimiz, bazen sorgulayacağımız çok şey olacak. Ama bunu birlikte yapacağız. Aynı mücadeleyi veren insanların varlığını bilerek, yan yana yürüyerek, birbirimize güç vererek aşacağız bu yolu. Çünkü yalnız değiliz ve biz birlikte güçlüyüz.

Bu yüzden şimdi bu satırları okuyan her sıra arkadaşımı, bu mücadeleyi birlikte örmeye çağırıyorum. Çünkü mesele sadece bizim geleceğimiz değil; hepimizin memleketi, hayatı ve onuru!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Daha uzun çalışma, daha az ücret, daha çok işsizlik

Daha uzun çalışma, daha az ücret, daha çok işsizlik

‘İç ve dış siyasi gelişmeler sonucu yaşanan dalgalanmalar son buldu, her şey yolunda’ denilerek uygulanmasında ısrar edilen Erdoğan-Şimşek programının emekçilere faturası daha da ağırlaşıyor: Çalışma süreleri de işsizlik de artıyor, ücretler enflasyon ve vergi yükü altında eridikçe eriyor.

2. sıra OECD’ye göre Türkiye’nin haftalık ortalama çalışma süresindeki yeri.

60 saat Türkiye’de çalışanların yüzde 15,1’inin haftalık çalışma süresi

3’te 2’i Türkiye’de çalışmak zorunda kalan emeklilerin oranı!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Türkiye Avrupa'da en çok çalışıp en az kazananların ülkesi oldu.

Evrensel'i Takip Et