22 Nisan 2013 02:47

Kılıçdaroğlu’nu devirmek isteyenler var

Gülseren Onanç’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun isteği ile CHP Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa etmesi, “CHP’de ne oluyor?” sorusunu bir kez daha siyaset gündeminin üst sıralarına taşıdı. Yenilikçi kanattan olan Onanç’ın istifası, partide ulusalcı kanadın etkisini arttırdığı, hatta “yeni CHP’nin bittiği” yorumlarını güçlendirdi.

Kılıçdaroğlu’nu devirmek isteyenler var
Paylaş

Serpil İlgün

Gülseren Onanç’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun isteği ile CHP Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa etmesi, “CHP’de ne oluyor?​” sorusunu bir kez daha siyaset gündeminin üst sıralarına taşıdı. Yenilikçi kanattan olan Onanç’ın istifası, partide ulusalcı kanadın etkisini arttırdığı, hatta “yeni CHP’nin bittiği” yorumlarını güçlendirdi. Ulusalcılar partiyi ele mi geçiriyor? CHP’nin barış sürecindeki tavrı partiyi nasıl etkiler? CHP bölünecek mi? Deniz Baykal’ın yeniden sahaya inmesi ne anlama geliyor? Yanıtlar için CHP’yi yakından takip eden akademisyenlerden, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Radikal gazetesi yazarı Doç. Dr. Koray Çalışkan’la buluştuk.


CHP’de ulusalcılarla yenilikçiler arasında ayrışmalar, kopuşlar yaşanacak yorumları nicedir yapılıyordu. Ne dersiniz, Gülseren Onanç’ın istifası sözü edilen kopuşun ilk işareti mi?

Hayır, bu onun ilk işareti değil. Münferit bir olay.

Münferit mi?

Tabii ki münferit bir olay. Ulusalcılar, yenilikçiler… Öyle bir savaş yok benim gördüğüm. Farklı fikriyatlar, heyecanlar var. Ve partilerde olması gereken şeyler var. Esas mesele CHP’de bunun olması değil. Bu MHP’de de var. Asıl mesele, AK Parti’nin hiçbir şekilde parti içi siyasete izin vermemesi. O yüzden CHP’yi tartışıyoruz.

Savaş yoksa iki kanat arasında yaşanan durumu nasıl açıklamak gerek? Son örnekler yani Uşak Milletvekili Dilek Akagündüz Yılmaz’ın grup toplantısında Sezgin Tanrıkulu’na “CIA ajanı” demesi ve Gülseren Onanç’ın istifası nereye oturuyor?

Bunun adı savaş değil.

Nedir peki?

Bakın, parti dediğiniz şey siyasi toplumun geliştirdiği fikriyatı ve çıkarları, birincisi, içinde tartışarak geliştirir; ikincisi, geliştirerek siyasi partiye taşır; üçüncüsü, siyasi parti bu fikriyatı siyaset manivelasıyla iktidara getirmeye çalışır. Kurumsal siyasetin demokrasilerde tanımı böyledir. Bu şu demek, bir tarafta Türkiye’nin üçte birinin oy verdiği CHP var. Türkiye’nin üçte biri aynı konuda heyecanlanamaz, aynı fikriyatta olamaz, olursa zaten parti zayıflar. CHP’nin yaşadığı şey bir demokrasi göstergesidir, bir sorun göstergesi değil. Merkez medya, AK Parti hakkında eleştirel hiçbir şey yazamadığı için, AK Parti hakkında yazana Başbakan doğrudan dokunduğu için, siyaset üzerine bir şey konuşmak gerektiğinde sanki iktidar partisiymiş gibi herkes CHP’yle uğraşıyor. Herkes CHP’yi konuşuyor. Esas mesele bu...

CHP içindeki tartışmalar konuşulması için malzeme vermiyor mu? Bu nedenle, şu soru da sıklıkla soruluyor; partiye karakterini ulusalcılar mı, yoksa yenilikçiler mi verecek? Sizin yanıtınız ne?

İkisi de veremez. CHP’ye esas karakteri başarı verir.

Başarıyı, örneğin barış sürecinde nasıl konumlandığı getirmeyecek mi?

Barış süreci diyoruz ama bu silah bırakma süreci. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile PKK anlaştı. Aktörler iki tane; Erdoğan ve Abdullah Öcalan. Ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Ama önemli olan üç aydır silahlar sustu. O yüzden ben destekliyorum. Ama onun dışında, mesela akil insanlar neyi tartıştırıyorlar tam bilmiyorlar. Çünkü AK Parti de bilmiyor. Çünkü AK Parti’nin sözcüsü de bilmiyor, AK Parti’nin milletvekilleri de bilmiyor. Sorun bu.

Silahların susmasını kalıcılaştırmak ve buradan barışa yol açmak önemli ve kıymetli değil mi? Dolayısıyla, CHP’nin bu yönde duruş sergilemesini beklemek yanlış mı?

CHP üç şey söyledi Başbakan’a. Birincisi, “yalan söyleme, saklama, görüş” dedi. İkincisi “meclisi angaje et, meclisi bypass etme” dedi. Üçüncüsü, “bu süreci toplumda konuşturacak ve yalnızca siyaset kurumunun değil, sivil toplumun da bu işe angajmanını sağlayacak bir akil insanlar grubunu kur” dedi.

Bunlar kısmen oldu…

Kısmen değil. Aynen oldu. Başbakan Türkiye toplumuna doğruyu söylemedi. “Görüşmüyorum” dedi, görüştüğü ortaya çıktı. Görüşüyor ve doğru da yapıyor. Görüşülmesi gereken Abdullah Öcalan’dır. “Meclisi angaje et” dedi. BDP angaje oldu, akil insanlar grubunu da kurdu ama barış sürecinde tedirginlik yaşayan insanları ikna edecek bir akil insanlar grubu kuramadı AK Parti. CHP, “ben kredi veriyorum bu işin içindeyim” dedi, “al başına çal” dedi Başbakan.

“Kredi veriyorum” diyen Kılıçdaroğlu, daha sonra “devlet teröristle görüşmez” dedi. Burada sorun yok mu?

Orada partinin siyasetinde bir parça titreme var. Şöyle hatalar yapıyor parti. Newroz meydanında bir kişinin burnu kanamadan bir milyon insan Newroz kutluyor, insanlar Newroz meydanında ilk kez barış içerisinde diyorlar ki “biz silahları bırakıyoruz.” Ve PKK’nın lideri, Sırrı Süreyya’nın okuduğu bir mektupla “bu iş bitiyor” diyor. Biz mesela izlerken ne yapıyoruz, “ne kadar güzelmiş” diyoruz. Böyle bir durumda CHP’nin yapması gereken, en azından susmaktır. “Çocuklar ölmüyor, ne kadar güzel” deyip, susmaktır. Ama CHP, genel merkezine Türk bayrağı asıyor, Kemal Kılıçdaroğlu Twitter’dan Türk bayrağı gönderiyor. Bunu yapmaması lazım. Doğru değil. Sürecin aksaklıklarını gösterecek.

Aksaklıkları göstermesini kimse yadırgamayacak zaten, ama sorun aksaklıklarını göstermesi değil, sürecin karşısında duran bir tablo sunması. Ne dersiniz?

CHP ne yapıyor biliyor musunuz? CHP’nin içindeki bir kanat, “bu süreç bizi aşar, angaje olmamız lazım, karşı çıkmamamız lazım, yapıcı eleştiride bulunmamız lazım” derken; başka bir kanat milliyetçilik üzerinden “bundan nemalanmamız lazım” diyor. Çünkü AK Parti bunu eline yüzüne bulaştıracak, her işte yaptığı gibi. Hiçbir açılımı beceremedi, şimdi de “demokrasi perspektifi olmadan barış getiriyorum” diyor. Tamam, getirebilirsiniz barışı demokrasisiz. İki faşist de barışır. Olabilir, gelebilir. Ama Kürt sorununun ortaya çıkmasına neden olan şey ne? Demokrasinin olmaması, kültürel asimilasyonun olması vs. Yeniden bir hareket peydahlandığında ne olur? CHP’nin içerisindeki iki kanat da buna karşı çıkıyor.

İki kanat da mı karşı çıkıyor?

İki kanat da bu işin yanlış götürüldüğünü savunuyor AK Parti tarafından.

Yanlış götürülüyor demekle, “teröristle görüşülmez” gibi geleneksel devlet dilini kullanarak karşı çıkmak farklı değil mi? Zira iki tarafın karşı çıkma nedenleri farklı görünüyor.

Tabii fark var. Kılıçdaroğlu geçiş döneminde siyasi heyecanları farklı grupları bir arada tutuyor. Bütün genel başkanların işi budur. O yüzden mesajlarında ulusalcıları da hoş tutacak şeyler söylüyor. Ama Kılıçdaroğlu ulusalcı mı? Değil. Çevresi neden bu kadar ulusalcı diye sorarsanız, bana değil, ona sorun. Parti meclisi öyle değil, üçte biri ulusalcıdır, üçte biri sosyal demokrattır, üçte biri de Genel Başkan ne derse onu yapar. MYK’da ulusalcıların ağırlığı fazladır. Kılıçdaroğlu’nun çevresinde daha Demokrat Parti, Adalet Partisi hissiyatlı bazı danışmanlar var, “ilim irfandır” falan gibi Türk sağının suflelerini Kılıçdaroğlu’na veriyorlar. Şöyle bir hissiyat vardır uzun süre başarısız olmuş partilerde: “Biz sağı çok anlamadığımız için kaybediyoruz.” Hayır, sen solun değerlerini popülarize edemediğin için kaybediyorsun. Şu anda Türkiye’de merkez laik sağ tasfiye olmuş durumda. Bu yüzden Cindoruk gibi, Hasan Celal Güzel gibi insanlar CHP’ye yamanmaya, kendi soy ulusalcılıklarına CHP’de yer bulmaya çalışıyorlar. CHP içinde de bazı insanlar, bu eski laik merkez sağı da partinin içerisine alarak güçleneceklerini düşünüyor. Bu olacak şey değil. CHP’nin ihtiyacı olan ne ulusalcılıktır, ne yenilikçiliktir, ne de bu insanların kavgasından sonra birinin kazanmasıdır. Bazı kavgaları kazanmak istemezsiniz çünkü. CHP’nin ihtiyacı olan başarıdır. CHP önemli bir başarıya imza attığı an, parti içindeki bu sorunları kimse görmeyecek zaten.

Kılıçdaroğlu değişim ve sosyal demokrasiyi hayata geçirme vaadiyle oylarını arttırdı...

Yok, Baykal gittiği için oy aldı. Kim gelse alırdı.

Ama söylemde de değişim vardı.

Söylemlerde değişim vardı. Ama CHP Baykal döneminde de sosyal demokrat bir partiydi. Fakat milliyetçilik ve vesayetçilik öyle bir illettir ki, dünyanın en güzel programını yanına koyduğunuzda onu rezil eder. Sütte sinektir. Şu anda CHP’nin en ulusalcılarından birini düşünün. Birgül Ayman Güler’i mesela. Birgül Ayman Güler’in CHP’den istifa etmesi gerekiyor. Bunu da yazdım. Ama Birgül Ayman Güler vicdani ret konusunda kanun teklifi verenlerden bir tanesidir. Cinsel yönelim konusunda nettir. Kişinin birey hakları konusunda Güler’in cebinden 40 tane AK Partili çıkar. Güler gibi bir ulusalcıyla bile, AK Partililerle konuşamadığımız her şeyi konuşabilirsiniz. Bu kadar basit. Yani böyle bir AK Parti varken, CHP sağcıdır, CHP faşisttir, bunu demek doğru değil. CHP’nin içinde sorunlar olabilir. Bana sorarsanız, bu sorunları tartışma sonucunda bir taraf diğerini ikna ederek çözmeyecek. Bir ailede anne ve baba işsiz kalırsa, bütün gün evde oturursa, çocuklar, anne baba, herkes birbirine girer. CHP çok uzun süredir işsiz. Çok uzun süredir muhalefette, çok uzun süredir büyük bir başarı peşinde. O başarı da olmadan, insanlar iş bulmadan, CHP içinde bu gürültü imgesi görüntüsü dağılmaz.


CHP TABANI, AK PARTİ TABANINDAN DAHA FAZLA DESTEKLİYOR SÜRECİ

Gülseren Onanç’ın da dillendirdiği ve bu yüzden partide rahatsızlık yarattığı söylenen “CHP tabanının yüzde 65’i barış sürecini destekliyor” tespitinin karşılığı var mı sizce?

CHP tabanı, AK Parti tabanından daha fazla destekliyor barış sürecini. Bunun karşılığının olduğunu biliyorum.

Bu desteğin açıklanması partide neden rahatsızlık yaratıyor peki?

Onu çok bilmiyorum aslında. CHP’de kimle konuşsam, barış sürecinin desteklenmesi gerektiğini söylüyor. Buna dair bir rahatsızlık olduğunu düşünmüyorum. Bazen ekipler bir süre için beraber çalışmayabilirler. Geri çekilirler, dinlenirler, sonra daha önemli bir pozisyona gelirler.

Şu an bu mu yaşanıyor?

Öyle bir şey yaşanıyor. Ulusalcılar ya da yenilikçiler bir şey kazandı, bir şey kaybetti… Böyle bir şey yok. Gülseren Hanımın yerine yine benzer niteliklere haiz başka birisini atayacaklardır. Gülseren Hanım Parti Meclis Üyesi. Partiden ayrılmış değil. Çalışmaları devam edecektir. Mesela Sezgin Tanrıkulu hakkında çirkin iftirada bulunan milletvekili hakkında ciddi bir soruşturma var, belki de parti üyeliğini kaybedecek. Ama bu görülmüyor. Disiplin süreci başlatmış bir parti var, Sezgin Tanrıkulu’na saygısızlık yaptı diye. Bunu siz sormuyorsunuz mesela. Başka insanlar da sormuyor. Neden? Birincisi, Türkiye sosyalistlerinin başarısızlıklarından dolayı, CHP’ye güttükleri bir kin vardır. Kürt sosyalistleri etmezler o kadar. Bu ilişki ilginç bir şey. Çünkü CHP gibi bir merkez partinin solda olması, sosyalistlerin nefes almasını sağlar. Sosyalistlerin durması gereken yer CHP’nin içidir. CHP içinde o manivelayı hareket ettireceksin.


AK PARTİNİN İÇİNDE MİLLİYETÇİ, ULUSALCI DAHA ÇOK

Biraz kabalaştırarak ve mizahi sorarsak, bunca eleştirinin, algının oluşmasında hırsızın hiç mi kabahati yok? Parti içinde neden ulusalcıların daha çok sesi çıkıyor?

Şundan dolayı; birincisi, Kılıçdaroğlu “partinin görüşleri bellidir, onu anlatacak insanlar da bellidir, öne atlamayın” diyor. Ulusalcılar dinlemiyor, uymuyorlar. CHP’de sosyal demokratlar parti örgütüne bağlıdır, parti disiplinleri vardır, olgun insanlardır. Kılıçdaroğlu onlara “arkadaşlar konuşmuyoruz” dediği zaman konuşmazlar. Kılıçdaroğlu da sosyal demokrat, kesinlikle ulusalcı değil. Diğer taraf öyle değil. Çünkü parti içerisindeki ve tabandaki güçlerinin eridiğini biliyorlar. Ve içlerinde Kılıçdaroğlu’nu devirmek isteyen bayağı insan var. Yerine geçmek isteyen... Sosyal demokratlar arasında yok. O yüzden o taraf tahrik politikası güdüyor. İkincisi, ulusalcıların ideolojik tabanı, hazırlığı ve birikimi yok. Yalnızca milliyetçilik yapıyorlar. Böyle yaptığı için de sembol siyaseti örgütleyebiliyor bir tek. Baykal’ın yaptığı gibi... Faşist, aşırı milliyetçi, ırkçı partilere şöyle bir bakın, içinde mutlaka hareket sözcüğü geçer. Milliyetçilik durduğu zaman akilleşir, çünkü sakinleşir. AK Parti’nin içinde daha çok milliyetçi ve ulusalcı var. Onların neden sesi çıkmıyor biliyor musunuz, çünkü AK Parti bir kartel partisi. Rant yönetiyor. Sesini çıkarırsan rantın gidiyor. CHP’de sesini çıkarmanın bir maliyeti var mı? Yok. Bitti.


CHP NEREYE BİTİYOR!

Başarıdan devam edersek, CHP’nin sürece katkısının gerektiği herkesçe dillendirilen bir şey. Cumhurbaşkanı da söylüyor, Pervin Buldan’ın açıklamalarından öğreniyoruz ki Öcalan da buna vurgu yapmış. CHP bu sürecin dışında kalırsa biter deniyor. Katılıyor musunuz?

Abdullah Öcalan 14 senedir bir odada yaşıyor. Tek adamcı, liderci siyasi kültürümüzün bir uzantısıdır. 14 senedir cezaevinde kitaptan başka bir şey okuyamayan birisi Kürt hareketini yönetebiliyorsa, Kürt hareketi kendi liderini çıkaramıyor, tek adamcı külte savruluyor demektir. Ben mesela Abdullah Öcalan’ın doğru karar verebileceğini düşünmüyorum. Abdullah Öcalan’ın demesiyle CHP bitmez.

Bunu sadece Öcalan söylemiyor. Biliyorsunuz genel bir yorum bu.

Genel bir yorum değil. Üç beş tane liberalin, üç beş tane sosyalistin yorumu bu. CHP nereye bitiyor? Ülkenin üçte biri bunlara oy veriyor.

Bitmesi değilse de, sürecin karşısında durması partiyi etkilemez mi?

Süreç diye bir şey yok. CHP’yi iktidar partisi iterken, muhalefetin, “hey sen beni itiyorsun, benden yardım istemiyorsun, al kafana çal diyorsun, ama ben senin peşinden koşacağım, senin sürecini de destekleyeceğim” demesini istiyorsunuz. “AK Parti neden Türkiye toplumunu bir araya getirmiyor, AK Parti neden CHP’nin söylediklerini yaptığı halde, böyle devam ediyor” demek gerekiyor.


CHP’NİN AKP’NİN TUZAĞINA DÜŞTÜĞÜ İDDİASI DOĞRU DEĞİL

Ahmet İnsel, AKP’nin açılım sürecinde CHP ve MHP’yi sol ve sağ milliyetçilik alanına iterek siyaseten birbirlerini etkisiz kılmasına yol açtığını, CHP yönetiminin de “ustaca kurulmuş” bu tuzağa düştüğünü yazdı. Gülseren Onanç’ın da “Bunu engellemek için çok çaba sarf ediyorum” dediği tweet’ten sonra istifasının istendiği açıklandı. İnsel’in tartışma yaratan tespitini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Birincisi Ahmet İnsel bir siyasi partinin kurucusudur. (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi-YSGP) Bir bilim insanı olarak yazamaz artık. Ahmet İnsel çok sevip, saygı duyduğum birisidir. Fikriyatına güvenirim ama Ahmet İnsel’in politik pozisyonunun da yansıması o yazı. İkincisi, yanlış bir analiz. CHP çok büyük bir parti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni alacak bir partiden bahsediyoruz. Öyle bir tane tuzak olacak, CHP ona düşecek, bunlar CHP aşağılamasının sonucu analizler. O kadar böbürlenerek CHP hakkında konuşuyor ki sol, o kadar sürekli ders veriyor ki, CHP devlet kurmuş parti. Tuzağa düşecek, ondan sonra bilmem ne olacak? CHP’yi infantilize (küçümsemek/çocuksamak) etme havası var.

Radikal’deki köşenizde “yenisi başlayacak mı bilmiyoruz ama askeri vesayet bitiyor. Başarılı olacak mı bilmiyoruz ama Kürt sorunu da bir çözüm yoluna girdi. Bu gelişmeler laik sağcılar ve milliyetçilerde bir sersemlik yapıyor. Siyasi darbeden kaynaklanan bu durum, AK Parti’nin tamamen tasfiye ettiği merkez sağın MHP harici kısmını yeni arayışlara itiyor” dediniz. Bu arayışlar önümüzdeki günlerde Türkiye’nin siyasi hayatında nasıl bir değişikliğe yol açacak?
Herhangi bir manzara değişmeyecek. CHP’nin içinde sağa yatarak, CHP’nin popülerleşeceğini düşünenler, bir taraftan MHP’ye, bir taraftan da Adalet Partisi geleneğine yaklaşmaya çalışacaklar ve dağılacaklar. Olay budur. Yani burada birincisi, sosyal demokrat prensiplerin popülerleştirilmesi; ikincisi, ideolojik olmayan siyaset; üçüncüsü de örgütle ve tabanla alakalı bir çalışma yapılması gerekiyor CHP’de. Yapılması gereken bu.


CHP’DE ANAYASA TARTIŞMASI BİTTİ

Anayasa çalışması var bir yandan. Yeni bir anayasa yapılıyor ve CHP vatandaşlık, anadil gibi kritik maddelerde tavrını değiştirmiyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

CHP’nin Anayasa Komisyonu sözcüsü Atilla Kart bunu açıkladı Radikal’de. Anayasa Komisyonu’nu AK Parti tıkadı. Başkanlık nedeniyle yok etti. Budur. Anayasa Komisyonu bittiği için, CHP’de o tartışma da bitti. Ama eğer devam etseydi, CHP’nin mesela nötr vatandaşlık konusuna evrileceğini görecektik.


BAYKAL SİYASİ OLARAK MEVTADIR

Deniz Baykal’ın son günlerde yeniden sahaya inmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasetçi, hayatta başka bir iş yapmamış. Deniz Baykal ne yapabilir ki konuşmaktan başka? Yapsın. Deniz Baykal siyasi olarak mevtadır.

Reddediyor ama yeniden partinin başına geçme vs. gibi hayalleri olabilir mi?
Hayır canım, olur mu öyle şey. Çok istiyor. Bayılıyor tekrar başa geçsin, sağa sola bağırsın, yüzde 16’sını alsın. Öyle bir olasılık yok artık. Kemal Kılıçdaroğlu’nu ulusalcılar devirmek isteyecekler ama adayları hiçbir şekilde Deniz Baykal değil. Baykal’ı dinledikleri de yok. Herkes yeni Deniz Baykallar olmak istiyor. Gençleri varken, yaşlı Deniz Baykal’a gerek yok. (İstanbul/EVRENSEL)


KORAY ÇALIŞKAN

Boğaziçi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde Doçent. Radikal'de köşe yazarı, Habertürk TV'de yorumcu. Yol Sinema'nın sahibi. Belgesel ve kurmaca filmler yapıyor. Yangın Var, Kürt sorunu üzerine popüler bir komediydi. Mısır üzerine yazdığı tez ABD'de en iyi sosyal bilimi tezi seçildi. Princeton Üniversitesi Yayınları'nın bastığı bir kitabı ve birçok bilimsel makalesi var. ABD'de UAW Türkiye'de Eğitim Sen'de şube yöneticiliği yaptı. Çalışkan, seçim kampanyaları ve siyasi partiler üzerine çalışıyor.

evrensel.net
ÖNCEKİ HABER

Suriye krizi nereye doğru?

SONRAKİ HABER

Hedef örgütsüz işçileri 1 Mayıs'a katmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa