20 Nisan 2013 11:18

Varlığın varlığına armağan olmadan: Annelik

Bir kadın daha küçücük bir kız çocukken toplum teorisi üzerine düşünmeye neden başlar? Bir çocuk, gözünün önünde cereyan eden olaylarda ezen-ezilen ilişkisini neden hep erkek ve kadın üzerinden değerlendirir? Peki ezilen hep mi kadın olacak diye neden sorar? Ruhunda isyankarlık mı vardır? Yoksa ailesi &l

Varlığın varlığına armağan olmadan: Annelik
Paylaş
Eda Özyurt Kılınç

İLK KAHRAMAN: ANNE

Benim annem hayatımdaki ilk kadın kahramandı. Zulüm karşısında affetmeye meyletmeyen, mahkeme yolunu tutabileceği tahmin edilmeyen, ama boşanma davasını açıp babamı hayrete düşüren Angara sakini bu “güççük gadın”, benim adını o zamanlar henüz koyamadığım feminist mücadelede edindiğim ilk yoldaşımdı. Boşandıktan sonraki sürecin toplumsal boyutunun psikolojik açıdan kolay olmaması da mücadelemizin bitmediğini, yani feminizmi işaret ediyordu. Bir feminist böyle doğmuştu.

YENI TARTIŞMA: ANNELİK

Ebeveyn rolleri çağımızın en zor tartışmalarından. Ezelden beri kutsal sayılan annelik, kadınları bir çerçeveye hapsedip tek boyutlu bir resme dönüştürüyor. Korunmaya muhtaç, hep güçlü görünmeye zorlanan, fedakarlıkta sınır tanımayan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demesi beklenen, yemeyip yediren, varlığını ailesinin varlığına armağan eden, rolleri bir bir ezberletilip bunların dışına çıkarsa kötü olacağına inandırılmış kadınlar...

9 Mayıs’ta başlayacak Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali bu yıl da anneliği tartışmaya açan filmlere programında yer veriyor.

POLONYA FILMLERIYLE ANNELİĞİ SORGULAMAK

Bu filmlerden biri, Polonyalı yönetmen Kasia Rosaniec’in çok tartışacak filmi “Annelik Hüznü”.  Yönetmen ‘Avrupa’nın en genç anneleri’ başlıklı bir haberden yola çıkarak çektiği filmde, genç kadınlar arasında hamileliğin nasıl moda olduğuna bakıyor ve şu soruyu soruyor: “İçinizdeki boşluğu dünyaya bir bebek getirerek doldurmaya çalışmaktan daha bencilce bir şey var mı?​” Annelik Hüznü, 1989 sonrası Polonya’da, pek çok dış etken yüzünden erken büyümek zorunda kalmış iki neslin portresini çiziyor. Genç bir kadının nasıl hamile kaldığına değil de, genç bir anne olduktan sonra neler yaşadığına odaklanıyor. Yönetmenin deyişiyle; sevgi ve bencillik üzerine, karakterlerinin hepsinin birer ‘egoist’ olduğu bir film Annelik Hüznü. Polonya’dan Maria Sadowska’nın yönettiği “Kadınların Günü” ise anneliğin bir başka haline bakıyor. Film, 13 yaşındaki kızı Misia ve kendisi için daha iyi bir yaşam düşleyen kendi halinde bir kasiyer kadının hikayesini anlatıyor. Şansı yaver gidip çalıştığı mağazaya müdür olan Halina, sistemin nasıl işlediğini bildiği ve evini geçindirmek için başka da bir şansı olmadığı için daha yüksek bir maaş ve daha iyi çalışma koşulları karşısında arkadaşlarına karşı kurbandan zalime dönüşüyor. İşiyle o kadar meşgul oluyor ki kızının bilgisayar bağımlısı olup bütün gün oyun oynadığını bile fark etmiyor. Küçük bir kentte yaşayan bu bekar anne, erkek egemen toplumun, aile kurumunun ve sistemin kurbanı aslında.

16.Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, 9-16 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da Kızılırmak Sineması, Goethe Institut ve üniversitelerde 47 ülkeden 100 film, pek çok panel, söyleşi, sergi ve sürpriz etkinlikle sinemaseverleri bekliyor.


FESTİVALDE BAŞKA NELER VAR?

HER BİRİ AYRI RENK bölümünde gösterilecek yepyeni 12 filmden biri, festivalde FIPRESCI Ödülü’nü alacak. Tüm dünyada çok prestijli kabul edilen bu ödülün verildiği tek kadın filmleri festivali Uçan Süpürge’ninki. Jüri bu yıl Fransa, Türkiye ve Hırvatistan’dan sinema yazarlarından oluşuyor.

TEMA bölümünde 14 film gösterilecek. ‘...rağmen...’ teması ve ‘dayan, diren, devin’ sloganıyla başlayacak festival, kadınların nelere rağmen direndiğini bambaşka hikayeler üzerinden anlatan eşsiz filmlere ev sahipliği yapacak.

Festivalde bu yıl İran’da rejime direnen ve sonunda ülkesini terk etmek zorunda kalan MANİA VE ROYA AKBARİ Kardeşler’in filmleri de yer alıyor.

GALA bölümünde iki önemli film var: Güney Asya’da gerillalarıyla ünlü Tamil halkından bir kadın şairin hikayesi: “Salma”. 13 yaşında  zorla evlendirilen, zulme şiirle direnen bu yürekli kadınla tanışmaya hazır olun. Ankara’da ilk kez gösterilecek bir diğer film Polonyalı usta yönetmen Dorota Kedzierzawska’nın son eseri “Başka Bir Dünya”.

Festivalin diğer bölümleri ise şöyle: LGBTT filmlerine yer veren PEMBESİZ MAVİSİZ, çevre temalı filmlerle hazırlanan EKOLOJİ, etnik ayrımcılıkla ilgili AYNI ÇATI ALTINDA, çocuk istismarı filmlerinin izleneceği OLAY YERİ AİLE, Türkiyeli kadın yönetmenlerin en yeni filmlerine yer veren TÜRKİYE’DEN FİLMLER, avangard yönetmen MONIKA TREUT toplugösterimi, İsveçli aykırı yönetmen MAI ZETTERLING ve çok daha fazlası 9-16 Mayıs arasında Ankara’da Uçan Süpürge’de görülebilir.

ÖNCEKİ HABER

Nasıl mutlu olur insan?

SONRAKİ HABER

Datça’nın ucunca, antik çağ efsanelerinin odağında: Knidos

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...