18 Nisan 2013 14:52

DÜ'deki olayların sorumlusu Rektörlük

Dicle Üniversitesi’nde (D.Ü.) üç gün süren olayların ardından bazı öğrenciler tutuklandı, bazıları yaralandı ve eğitime üç gün ara verildi. Başka üniversitelere de yansıyan olaylar Dicle Üniversitesinde şu an için durulmuş görünse de fakülte önlerindeki polis yığınağı sıkıyö

DÜ'deki olayların sorumlusu Rektörlük
Paylaş
Faruk Ayyıldız


Dicle Üniversitesinde yaşanan olaylar ülke gündemine oturdu. Dicle’de neler oldu?  İçeriden bir isim olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz olup biteni?
Yaşananlar planlı bir provokasyon izlenimi veriyor. Dicle Üniversitesi Rektörlüğü yönetime geldiği günden bu yana demokrat, aydın öğretim elemanlarına, idari personele, öğrencilere yönelik bir karşı duruş sergiledi. Memurların yerleri değiştirildi. Sendikalı öğretim üyelerine karşı bir ön yargı egemen Rektörlükte. Birçok akademisyenin özlük hakları Eğitim Sen’li oldukları için engellendi. Öğrencilerin kendilerini ifade alanı daraltıldı. Son olaylar biraz da bununla ilgili. Mevcut üniversite yönetimi cemaatlere yakın bir sürü öğrenci kulübü kurdurdu. Bu kulüpler her gün istedikleri etkinlikleri yaparken, diğer öğrenciler yaptıkları en küçük etkinlikte dahi gözaltılarla karşılaşıtı. Biz öğretim üyelerinin yaptığı etkinliklere dahi polis müdahale ediyor. Rektörün ‘Biz her kesime eşit uzaklıktayız, herkesin etkinliklerine izin veriyoruz’ sözlerinin gerçekle ilgisi yok. Eğitim Sen Genel Merkeziyle birlikte ‘üniversite ve sorunları’ başlıklı bir sempozyum yapmak istedik. Rektörlük yer vermediği gibi astığımız afişleri de söktürdü. Kendi cemaatleri dışındaki kulüplerin etkinliklerine izin vermedikleri bilgim dahilinde.  

Yani olaylara  Rektörlük uygulamaları mı zemin hazırladı?
Evet, en önemli sorumlu Rektörlüktür. Sorun yaratacağı belli olan Mustazaf-Der etkinliğine olayların ikinci gününde izin verilmesi olayların büyümesine sebep oldu. İkinci gün o etkinliğe izin verilmeseydi hem üniversite tatil edilmeyecekti, hem de bu kadar tedirgin olunmayacaktı. Rektörlük bunu basit bir öğrenci etkinliği olarak gördüğünü söylüyor. Hangi öğrenci etkinliğinde kongre salonu önünde toplu zikir ve namaz örgütleniyor? Diğer sorumlu ise Diyarbakır Emniyetidir. Polis ikinci gün sopalarla o grubun yürümesine müsaade etmeseydi olaylar büyümeyecekti. Olaylar bitti ama yüzlerce polis fakülte önlerinde bekliyor. Savaşın olduğu ülkelerde bile üniversitelerde bu kadar asker, polis, zırhlı araç yoktur. Bu şartlarda eğitim yapmanın imkanı yok. Hükümet bu sorunu gerçekten çözmek istiyorsa mülki idarenin duruşunu  gözden geçirmek zorunda. Valinin, emniyet güçlerinin halka davranışı, üniversitenin kentle bağını koparmış bu halini tekrar sorgulamalı. Bu konularda gerekli adımların atılmaması halkın sürece güvenini sarsar. Bu kaygıların giderilmesinin yolu barışın halka dokunabilmesidir.

Her ile bir üniversite kurulmasından sonra anlaşıldı ki bölgedeki her bir üniversite bir cemaate ihale edilmiş. AKP iktidarının bir ‘cemaatler konfederasyonu’ olarak, her üniversiteyi bir cemaate verdiği, üniversitelerin bu cemaatler ekseninde örgütlendiği herkesin bilgisi dahilinde. Hakkari, Batman, Siirt gibi tüm üniversiteler cemaatlere ihale edilmiş durumda. Dicle’de ise üç cemaatin ortak yönetimi ile karşı karşıya olduğumuz herkes tarafından ifade ediliyor. Rektörlüğün taraf olduğu, eleman alımlarında ya da var olan elemanların özlük hakları konusunda kendisini açıkça gösteriyor. Bu yeni değil ama AKP ile birlikte bunlar çok daha açıktan yaşanır oldu. 2007’de AKP’nin üniversiteleri tamamen ele geçirmesiyle birlikte üniversiteler bu grupların kontrolüne geçti. Üniversitelerin kadro alımlarına baktığınız zaman bunu görebiliyorsunuz. Önce kişiler bulunuyor, sonra kadro yaratılıyor.

Olaylar duruldu ancak fakültelerin önünde panzerler, uzun namlulu silahlarıyla bekleyen yüzlerce polis var. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Polisin bu kadar görünür şekilde üniversitenin her yerinde olması öğrencinin psikolojisini bozuyor. Öğrencinin tedirginlik yaşamasına, okulda her an bir şeyler olacakmış düşüncesiyle hareket etmesine neden oluyor. Çoğu öğrencinin okula gelmediğini, gelemediğini görüyoruz. Çünkü gözaltına alınabileceği korkusu var. Polisin yaklaşımı dostane görünmüyor.

Hükümetin olaylar karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hükümet kanadı bu saldırıları sürece yönelik bir hamle olarak görüyorsa polisinin, eli sopalı gruplarla birlikte 1 kilometre boyunca yürümesinin hesabını sormalı. Birileri süreci baltalamak istiyor olabilir ama bunun önünde durabilecek güç de hükümettir, devlettir.


Bazı üniversitelerden Dicle Üniversitesi öğrencilerine destek geldi. Üniversiteler arası dayanışmanın önemine ilişkin ne söylersiniz?
Akademi dünyası o kadar daraltıldı ki birbirine sahip çıkmaktan başka seçenek kalmadı. Kapısına doğa, insan yararına üniversite istiyorum logosu astığı için hakkında soruşturma açılan, sınıfta öğrencisiyle yaşadığı diyalogdan dolayı üniversiteden atılan akademisyenler var. Üniversitede ifade özgürlüğünün yasaklanması karşısında akademi dünyasının dayanışmadan başka çaresi yok. Akademinin üniversiteye sahip çıkması ve birlikteliğin büyütülmesi gerek. Dicle, Tekirdağ, İstanbul, ODTÜ tüm ülkedeki akademisyenler dayanışmayı güçlendirmedikçe bu saldırılar artacak. YÖK ile daraltılan akademi dünyası daha fazla daraltılırsa üniversiteler üniversite olmaktan çıkacak ve ortaokullara, liselere dönüşecek. Üniversiteler bilim üretmenin imkansızlaştığı yerler haline geliyor.


Olayların ardından ‘Hizbullah tekrar mı sahneye çıkıyor’ tartışmaları oldu…
Yaşananların çözüm süreciyle ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Hizbullah’ın, Kürt sorununu halletmiş bir Kürdistan coğrafyasında kendisine yer bulamayacağı kaygısıyla kendisini bir güç olarak dayatmaya çalıştığını düşünüyorum. Sayısal anlamda ciddi bir güç olmayabilirler ama barışın konuşulduğu dönemde aykırı sesler ciddi yankı buluyor. Barıştan ve çözümden yana olmayan gruplar Hizbullah’a çok yakın değillerken adeta ‘çözüm süreci baltalansın’ diye Hizbullah’ın arkasında yer alabiliyor. Bu da Hizbullah’ın büyük bir güçmüş gibi algılanmasına sebep oluyor. Hüda-Par’ın genel başkanı, “Bu bölgede iki örgütlü güç var. Biri Hizbullah diğeri PKK” dedi. Biz Hizbullah’ın örgütlü güç olduğunu Mustazaf-Der’in etkinliğiyle görmeye başladık. Yoksa halkta karşılığı olan bir güç değil. Ancak süreçte kendisini var etmek istiyor. Çözümün geldiği bir ortamda güç olamayacağı kaygısıyla saldırgan bir tavır içerisinde. (Diyarbakır/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Sendikaların görevi işçilerin birliğini sağlamaktır

SONRAKİ HABER

Kıdem tazminatında 'Truva atı' modeli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa