"Türk Devleti Siyaseti ve Tartışmaları" kitabı Ankara'da tartışıldı
Yazar Yusuf Akdağ’ın Kor Kitap’tan çıkan “Türk Devleti Siyaseti ve Tartışmaları" kitabı, Ankara’da okurlarıyla tartışıldı.

Fotoğraf: Evrensel
Gazetemiz yazarı Nuray Sancar, Ankara'da bulunan Teşup Kitabevinde yazar Yusuf Akdağ'ın Kor Kitap'tan çıkan "Türk Devleti Siyaseti ve Tartışmaları" kitabının tartışıldığı etkinlikte okurlarla bir araya geldi. Sancar etkinlikte, Osmanlı'dan başlayarak günümüze dek sosyoekonomik anlamda Türkiye'nin, devlet yapısının sınıf ilişkileri bağlamında tarihini anlattı.
Teşup Kitabevinde düzenlenen etkinlikte konuşmacı olarak yer alan yazarımız Nuray Sancar, yazar Yusuf Akdağ'ın Kor Kitap'tan çıkan Türk Devlet Siyaseti ve Tartışmaları isimli kitabın içeriğinden bahsetti. Kitabın çeşitli tartışmalara ilişkin verdiği yanıtlardan bahseden Sancar, "Kitabın verdiği yanıtlardan biri tek adam rejiminin ağırlıklı olarak Türk devlet gelenek ve örfünün bir devamı olduğuna yönelik iddiadır. Bu iddia, egemen sınıflar ve bugünkü iktidar tarafından sürdürülen onun dışında milliyetçi akademisyenler ve aydınlar tarafından ileri sürülen tezdir. Bir takım liberal akademisyenler ve aydınlar da Türkiye'nin Osmanlı'dan bu yana inceledikleri sosyoekonomik yapısına bakarak Türkiye'de aslında işçi sınıfının sonradan devlet tarafından oluşturulduğu, Osmanlı'da değişim ve dönüşüm dinamiklerinin olmadığını ileri sürmüşlerdir. Çünkü Osmanlı'nın Avrupa feodalizminden farklı olarak başka bir tür, kimi zaman buna Asya tipi üretim tarzı diyorlar kimi zaman Prusya tipi üretim tarzı diyorlar, dolayısıyla Türkiye'deki dönüşümlerin kendi iç dinamikleriyle olmadığı ya dış dinamikler tarafından oluşturulduğu ya da 'öncü savaşçı' denilen birtakım kesimler tarafından gerçekleştirildiğini söylerler" diye konuştu.
"OSMANLI'DA GELİŞEN TİCARET BURJUVAZİSİ YENİ SINIFLARIN OLUŞMASINA NEDEN OLDU"
Sancar konuşmasının devamında Osmanlı'dan başlayarak günümüze dek sosyoekonomik anlamda Türkiye'nin, devlet yapısının sınıf ilişkileri bağlamında tarihi bir portresini sundu. Osmanlı feodal parçalanma dönemine girdiğinde Avrupa'da kapitalizmin ayak seslerinin duyulmakta olduğunu, artık neredeyse devrimci bir dönüşüme yol açacak bir biçimde her ülkenin bir ticaret ve milli burjuvazisinin oluşmuş olduğunu anlatan Sancar, "Avrupa dışındaki sömürgeler yağmalamak üzere deniz seferlerine başlamışlardır. Dolayısıyla Osmanlı'nın bu gecikmiş tipik, klasik feodalizme geçişi bir yandan şuna eşlik eder: Yaklaşık 200 yıl içerisinde Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğunda, özellikle batı bölgelerinde bir ticaret sermayesi de gelişmeye başladı. Osmanlı'nın çeşitli yerlerinde gelişen bu ticaret burjuvazisi, Osmanlının feodal kalıplarına sığamayacak yeni sınıfların oluşmasına neden oluyor. Bunların da birtakım ayrıcalık talepleri var. Ama öbür taraftan da padişah ya da padişahlık sistemi bir siyasal biçim olarak dar gelmeye başlamış ve ticaret burjuvazisinin önderliğinde birtakım bağımsızlık savaşları başlıyor. İlki Girit Adasındaki isyanlar. Daha sonra bu ayaklanmaların sürdüğünü, Balkanların koptuğunu görüyoruz" dedi.
"OSMANLI'DA İŞÇİ SINIFI HAREKETLİYDİ"
Kurtuluş Savaşı' yılları döneminde Osmanlı'da işçi sınıfının hareketli olduğunu hatırlatan Sancar, "Özellikle İstanbul'da İzmir'de, limanlarda, tersanelerde, tütün fabrikalarında grevler oluyor. 1921 yılında işçi sınıfı 1 Mayıs'ta sokağa çıkıyor ancak 1922 yılında 1 Mayıs yasaklanır." diyerek savaş koşullarında Osmanlı'daki yabancı şirketlere verilen imtiyazlara dair Akdağ'ın kitabındaki şu tespitleri aktardı: "1923'te Osmanlı'dan devralınan demiryolları 4.232 km. Bunun 2.365'i yabancı şirketlere ait. Tersane-tramvay işletmesi, tütün tekeli, telefon idaresi, Bomonti bira fabrikası gibi işletmeler var. 1924'te 7 demiryolu şirketi, 6 maden imtiyazı, 23 banka, 12 sanayi teşebbüsü, 35 ticaret şirketi, 11 belediye imtiyazı yabancılara verilmiş durumda. Yani Avrupa kapitalizmin emperyalist aşamasını yaşarken Türkiye aslında bütün kaynaklarına el konulmuş bir ülke durumunda. 1921 yılında yapılan sanayi sayımına göre 76.216 kişinin çalıştığı 33.058 işletme var. Bunların 20.057 dokuma, 35.316 kişiyi istihdam ediyor."
"AKP, 80 DARBESİNİN EN BÜYÜK MİRASÇISIDIR"
Cumhuriyetle birlikte kapitalizmin ortaya çıktığını, Osmanlı'da bir kapitalizmin olmadığını dolayısıyla burjuvaziyi geliştiren kesimlerin Mustafa Kemal ve ekibinin olduğunu iddia edenlerin karşısında bu verilerin ortaya koyduğu gerçekliği anlatarak devam eden Sancar, "Bu iddiaların tersine bu coğrafyada kapitalizm gelişmek üzeredir, cılız da olsa. Bu kapitalizm eski rejimin sınırlarına sığamadığı için bir siyasal devrim gerçekleşmek durumundadır. 1908 Jön Türk Devrimi denilen devrim de aslında çok cılız bir devrimdir, birtakım aydınların fikirlerinin karşılık bulması gibi gözükse de aslında bizim açımızdan öne çıkan ekonomik-politik ilişkilerdir. İttihat ve Terakki'yi kuran aydınların da aslında Osmanlı devletine kültürel ya da dini bakımdan getirdikleri birtakım değişiklik önerileri, modernleşme, batılılaşma gibi kavramların hepsinin amacı ticaret burjuvazisinin hedeflerine yol açmaktır. İktidara gelen İttihat ve Terakki de ticaret burjuvazisinin temsilcisidir" diye anlattı. Sonraki süreçlerde gelişmekte olan Türkiye kapitalizmi içerisinde gelişen işçi sınıfını mücadelelerinin de gelişmeye başladığını ve tarihi giderek bu sınıf mücadelelerinin belirlemeye başladığına dikkat çeken Sancar, "Türkiye'de de bu mücadeleleri bastırmak, işçi sınıfının giderek politize olduğu koşulları tersine çevirmek üzere arka arkaya 10 senedir bir darbe yapıldığı koşullar yaşandı. 80 darbesi etkisini bugüne kadar sürdüren darbedir. En büyük mirasçısı, sürdürücüsü de AKP'dir" diye ifade etti.
"MODERN SINIF MÜCADELESİ CUMHURİYET REJİMİ ALTINDA ORTAYA ÇIKTI"
Sancar, kitabın Türkiye'nin sosyoekonomik yapısına ilişkin temel tartışmalara verdiği yanıtlara da değinerek, "Biz Türkiye'deki toplumsal gelişmelerin bir sınıf mücadelelerinin ürünü olduğunu, bu mücadelelerin zaman zaman çeşitli ideolojik biçimlere bölündüğünü, bir dizi zaman zaman ortaya çıkan, ilkel komünist tahayyüllere sahip hareketler olduğunu biliyoruz. Ama modern bir sınıf mücadelesi tam bir Cumhuriyet rejimi altında, kapitalizm koşullarında ortaya çıktı" diye konuştu. Türkiye'deki sosyoekonomik açıdan yürütülen söz konusu tartışmalar ekseninde bugüne bakışın tarihi şekillendirdiğini ifade eden Sancar, "Dolayısıyla aslında Marksistler tarihi de ayakları üstüne diker. Nasıl Marx, Hegel'in felsefesini, diyalektiğini ayakları üzerine dikmişse Marksistler de Türkiye'deki sosyoekonomik yapı tartışmalarıyla ilgili bugüne ve geleceğe ilişkin niyetlerle tarihi yeniden kuran kesimlerin teorilerini ayakları üzerine dikmişlerdir" diye ifade etti. (Ankara/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et