07 Nisan 2013 14:17

Tarım işçileri köleliğe karşı sesini yükseltiyor

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) düzenlediği Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı’nın ilk gününde söz alan tarım işçilerinin anlattıkları hem kölelik denebilecek çalışma koşulları hem de bin türlü aşağılanma ve berbat yaşam koşullarını çarpıcı biçimde ortaya koydu.Bölgede ilk kez

Tarım işçileri köleliğe karşı sesini yükseltiyor
Paylaş
Mehmet Aslanoğlu

Bölgede ilk kez Kürt işçilerin sorunları için yapılan böylesi bir kurultayın tarihi önemine vurgu yapan tarım işçilerinin örgütlenme isteklerini güçlü biçimde dile getirdikleri kurultayda konuşmaların tamamı Kürtçe yapıldı. Çalışmak için Türkiye’nin 50 iline gittiklerini anlatan işçiler, gittikleri illerde tecrit edildiklerini, Türk halkıyla hiçbir iletişimleri olmadığını, yıllarca çalışmak için gittikleri bu kentleri göremediklerini, çok kötü koşullarda, onların tarifiyle, ‘hayvanların bile barınamayacağı’ yerlerde kaldıklarını ve çoğu zaman paralarını dahi alamadıklarını anlattı. ‘Orada çocuğumuz öldüğünde mezarlığa gömmemize izin vermediler, ormana gömdük’ sözleriyle uğradıkları ayrımcılığı çarpıcı bir örnekle ifade eden işçilerin anlatımları, gittikleri illerde Türk halkıyla kaynaşmak ve birbirini tanımak yerine önyargılar biriktirmiş ve aralarına mesafe koymuş olarak ayrıldıklarını gösterdi.

Kurultayda konuşulanların kağıt üzerinde kalmaması ve tarım işçilerinin örgütlenmesi için mücadelenin tüm kesimlerce yükseltilmesi isteğinin güçlü biçimde dile getirildiği kurultayda söz alan işçilerin konuşmalarını aynen yayınlıyoruz. İşçilerin her bir sözü çok şey anlatıyor.

Semiha Sürer: Ekonomik sebeplerden Karadeniz’e gittik. Köyümüz boşaltılmıştı. Köyde bağımız, bahçemiz toprağımız vardı. Yaktılar yıktılar. Karadeniz’de çalışmak çok zor.  Önceki yıl gittiğimizde kimliklerimizi topladılar. Sabah 7’den akşam 7’ye kadar çalışırdık. Molamız 15 dakikaydı. 15 dakikada nasıl dinlenilir? Bizde biraz sahiplenme ve birlik olsaydı bu kadar ezilmezdik. Benim önerim dayıbaşılık kalkmalı. Dayıbaşılar işçinin hakkını yiyor. Aldığı parayı hak etmiyor. 30 TL yevmiyenin 2 TL’sini o alıyor. Türk devleti bizi bilinçli olarak evsiz yurtsuz bırakıyor. Kadınlar iki kat fazla eziliyor. İşte çalıştıktan sonra evde yemek hazırlıyor, ev işleri yapıyor. Gece 11’e kadar çalışıyor. Sabah de kahvaltı için çok erken kalkıyor. Kadınlar erkeklerin baskısı altında. Yer yer öldürülenler oldu. Erkek işçilerin bilinçlenmesi lazım. Çünkü oraya çalışmaya kadın erkek birlikte gidiliyor. Örgütlenmeliyiz.

‘TARIM İŞÇİSİ HER YERDE EZİLİYOR’

Şükrü Özenç (Siirt): Kuzey Kürdistan’da da Türkiye’de de tarım işçileri büyük cefa, eziyet görüyor, haksızlığa uğruyor. Ama Türk halkı Kürt halkını hâlâ tanıyamadı. İşçiler için yapılan bu kurultay kağıt üzerinde kalmasın. Tüm şehirlerde, köylerde, mahallelerde çalışmalıyız. Örgütlenme için toplantılar yapmalı, buradaki kararları oralara taşıyıp, harekete geçirmeliyiz.

‘AHIR GİBİ YERLERDE YAŞADIK’

Lebile Çiçek (Mardin): Fındığa gittik. Ahır gibi yerlerde kalıyorduk. Dayıbaşılar hakkımızı yiyordu. Yevmiyemizde de çeşitli bahanelerle kesintiler yapıyorlardı. Dayıbaşılara karşı çıkınca da jandarmaya şikayet edip üzerimize salıyorlardı.

‘HİÇBİR SOSYAL GÜVENCEMİZ YOK’

Mehmet Selim Akkoyun (Kızıltepe):  Biz kendimize sahip çıkarsak sorunlarımızı çözebiliriz. Batıda Türkler içinde iyi insanlar da var, bize kötü davrananlar da. Bizim Kürt zenginlerimiz de bize kötü gözle bakıyor. 45 yıldır tarım işçiliği yapıyorum sigortam olsaydı şu an emekli olmuştum. Ama hiçbir sosyal güvencemiz yok.

Emine Çizik (Urfa): Sigortasızız. Kendi memleketimizde işsiziz. Oğlum da sigortasız bir işte çalışırken parmağı koptu. Batıya çalışmaya gidince Türkçe bilmemek sorun oluyor. Kendi aramızda Kürtçe konuşunca bize ‘niye Tükçe konuşmuyorsun’ diyorlardı. Biz de onlara ‘Siz Kürtçe konuşun’diye karşılık veriyorduk. Bize çok insafsız davranıyorlardı. Yol masrafı ve oradaki masrafımız tüm kazancımızı götürüyor. Burada iş olsa oraya gidip niye başkasının işinde çalışalım ki? Fındığa gidince ‘köpekler geliyor’ derlerdi. Polis arabaları sürekli takip ederdi bizi. Kadın olarak daha çok sıkıntı çektik. Ev işi var, çocuklar var. Çok büyük zorluk bu. İşimiz kendi yaşadığımız yerde olsaydı daha iyi olurdu. Kaç yıldır yevmiye 20 lira. Hiç değişmiyor. Pamuğa gidenler hâlâ paralarını alamadı. Sigorta istiyoruz. Kendi toprağımızda iş istiyoruz.

‘BURSA’DA GECE DIŞARI ÇIKMAMIZ YASAKTI’


‘KÜRTLER TÜM KURUMLARIYLA İŞÇİ HAKLARI İÇİN DE ÖRGÜTLENMELİ’

Kamil Göktaş (Siverek): Burada birçok sorunumuz dile getirildi. Bize mevsimlik işçi ismini koymuşlar. Ama bence biz sadece işçiyiz. Emeğiyle geçinen Kürtleriz. Mevsimlik ismini kabul etmiyorum ben. Sigortasız, güvencesiz çalışıyoruz. Artık Kürtler örgütlü oldukları bu yüzyılda tüm kurumlarıyla tarım işçilerinin sorunlarının çözümüne katkı sunmalı. Mutlaka sendikalı olmalıyız. Bu işin bir ayağı Kürdistan’da bir ayağı Türkiye’de. Tarlada yanı başımızdaki insanlara da bu sorunu anlatmak zorundayız. Bakın ben çalıştığım yerde tuvalet ve banyo yaptığımda ‘Siz de Türk müsünüz yoksa? Giderek bize benziyorsunuz’ dediler. Bizi küçümsüyorlar, aşağılayarak konuşuyorlar. Sorunlarımızı valiye bildirince devlet bizi toplama kampı gibi barakalara soktu. Biz örgütlenmeye susamış bir halkız. Biz işçinin sorununu iyi anlatırsak, kurumlarımızdan destek alırsak sendikalı olmayı başarırız. Bu işin Kürdistan ayağı da dayıbaşılık sorunudur. Dayıbaşılar oraya götürdükleri işçiyi resmen sömürüyor. %10 komisyon alıyor yevmiyeden. Hiçbir hakkımızı savunmuyor. Sendikalı olursak her yerde temsilcilerimiz olur. O zamanda elçiye, dayıbaşına gerek kalmaz.

‘BÖLGEDE 500 BİN DÖNÜM ARAZİSİ OLAN VAR AMA BİZİM TOPRAĞIMIZ YOK’

Mahmut Tanışman: Çalışmaya gittiğimiz metropollerde yanında çalıştığımız kişinin arazisi 20-50 dönüm arası. Bölgede ise 200-300-500 bin dönüm araziden aşağısı araziden sayılmıyor. 100 bin dönüm arazisi olan kişiler var burada. Ama bizim toprağımız yok ve batıda 50 dönüm arazisi olan insanların yanında çalışmak zorunda kalıyoruz. Burada pamukta çalışanlar paralarını alamadı hâlâ. Bu kadar çok tarım arazisinin olduğu yerde çalışıp da paramızı alamıyorsak, tabi batıya çalışmaya gitmek zorunda kalırız.

Mehmet Sincar: En büyük sorun dayıbaşılık. Dayıbaşılık meselesi üzerinde durmalıyız. Dayıbaşılar yevmiyeyi belirsiz tutuyor. Sorunca ‘oranın Ziraat Odası, Kaymakamlığı belirleyecek’ diyorlar. Dayıbaşı 25 liraya anlaşınca bize 22’ye anlaştım diyor. Bu 3 lirayı cebe attığı gibi kendi komisyonunu da kesiyor. Dayıbaşı bizi kendi transit minibüsü ile götürüyor. 100 lira yol hakkı da alıyor bizden. Her açıdan sömürüyor bizi dayıbaşı. Adapazarı’nda Köpek Pazarı vardır. Orada en güçlü işçileri seçerler. Biz orada iş bekleriz. Çok aşağılayıcı bir durum bu. Biz örgütlenmemizi mahalle mahelle yapmalıyız. Dayıbaşı benim akrabam ona uyacağım diyecek bir sürü işçi ile karşılaşacağız. Örgütlenirken bu tür durumlara da hazırlıklı olalım.

‘KAĞIT ÜZERİNDE KALMASIN’

Hıdır Simli (Diyarbakır): Bu kurultayda kağıt üzerinde kalacak kararlar almamalıyız. Bize pratik lazım. El ele vermeliyiz. Eğer bu kurultayı yapıp da aldığımız kararlar kağıt üzerinde kalacaksa bu kendimize ihanet olur. Bunu bilelim. Bu kurultayda alınacak kararları kararlılıkla uygulamalıyız.

İbrahim Aykaç (İmam-Mele): Biz batıda çalışırken çocuklarımızı oradaki mezarlıklara gömemiyoruz. İzin vermiyorlar. Ya ormana ya kuytu yerlere gömdük ölülerimizi batıda. Orada mezarlıkta bile yer yok bize. Biz fakir insanlar birbirimize sahip çıkmalıyız. Bu ilçede 400 bin dönüm arazi var. Ama Kürtler metropollerde tarım işçiliği yapmaya mecbur. Bakın Serêkanîyê’den Afganları getirip yerleştirdiler (Ceylanpınar’a). Onlara bedava toprak ve su (sulama amaçlı) dağıttılar. Kimin toprağını? Kürtlerin toprağını. Niye onlara verdiler? Çünkü onlar Özbek Türkleri diye. Aynı şeyi Siirt’te de yaptılar. Bizim toprağımız ama bize bir pay düşmüyor. Kendi toprağımıza sahip çıkmalıyız. İşçiyi işe götüren elçiler işçinin kanını emiyor. Tarım işçileri kendi topraklarında çalışıp geçinmek istiyorlar. Bu ülkede Kürt eşittir köle algısı var. TBMM’de bir kadın vekil bunu dile getirdi. Kürt ve Türk eşit olamaz diye. Onların kafasında Kürt köle demektir. Biz cennet toprakları üzerinde yaşıyoruz. Hz. Muhammed’in ‘Mezopotamya olmadan dünyada yaşam olmaz’ diye bir hadisi var. Dicle-Fırat’ın ortasında yaşıyoruz. Dicle ve Fırat’ın kaynağı bizde. Ama en büyük yoksulluğu biz yaşıyoruz bu cennette. 1 dönüm arazimiz olsun ama kendi yaşadığımız yerde olsun. Burada çalışmak ve yaşamak istiyoruz.

‘BİZE AHIR GİBİ YERLERİ LAYIK GÖRÜYORLAR’

Ali Teymür: Burada zenginlerin 10-20 bin dönüm arazisi var. Bizim yarım metre bile yok. Geçinmek için mecbur fındığa gidiyoruz. Biz gideceğimiz yere ‘tuvalet, banyo varsa geliriz’ diyoruz. Gelin bizim kaldığımız yerde kalırısınız diyorlar. Gittiğimizde ahır gibi yerleri layık görüyorlar bize. Borç harç edip 200-300 TL yıl ücreti verip gidiyoruz. Orada da 500-600 lira zararımız oluyor. Gittiğimize değmiyor. Orada çalışırken onların dediğini harfiyen yapınca bizden iyisi yok. Ama en ufak bir itirazımızda ‘bunlar terörist, PKK’lı. Mağarada yaşıyor bunlar’ diyorlar. Polise, askere şikayet ediyorlar. Asker Türk, polis Türk, devlet de Türk. Şikayet olunca devlette lafımız para etmiyor. Paramızı isteyince çek veriyorlar. Kabul etmeyince gidip devlete şikayet ediyorlar çeki kabul edip memlekete dönmemiz için. (Urfa/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Özgen: Akiller listesinde olmam trajikomik

SONRAKİ HABER

'Sınıf kardeşliği barışın garantisi olacak'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...