Sağlıklı bir yaşlılık için
Kısacası “yaşlı” nüfusun hızla arttığı bir ülkeyiz. Çünkü doğumda beklenen ömür süresi giderek yükseliyor. 2009 verilerine göre Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi ortalama olarak 71,5. 2050’de bunun “78,5 yıl”a çıkacağı belirtiliyor.
Bu veriler bize bu dönemde bulunan “yaşlı nüfusun” sağlığına ve sağlıklılık durumuna dair net veriler sunmuyor ne yazık ki!
Yalnızca yaşıyor olmak yeterli değildir; aynı zamanda bu sürecin sağlıklı bir şekilde yaşanıyor olması da gerekmektedir.
Sağlık ise yalnızca hastalıkların olmaması değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik hali demektir. Bu durumu da bedenin kişisel özellikleri dışında “sağlığın sosyal belirleyicileri” dediğimiz koşulların iyi, olumlu ve doğru olması sağlamaktadır.
Türkiye’nin ortalama yaşam koşulları göz önüne alındığında ise bu “gerekirliklerin” herkes için iyi, olumlu ve doğru olduğunu söylemek olanaklı değil. Gelir uçurumunun giderek daha çok bozulduğu, sadece “kâr ve kazanç”a odaklanmış bir gelişmenin sağlığa pek çok yönden olumsuz etkisi var. Bu durumda toplumun bütünü gibi ama ortalamaya göre, en azından yaşının getirdiği kimi özellikleri nedeniyle çok daha kötü koşullara sahip olan yaşlıların sağlığının kötü olduğu, eğer böyle gider ve onlara yönelik “pozitif ayrımcılık temelinde” yeni düzenlemeler yapılmazsa çok daha kötü olacağı saptamasını yapmak da bir kehanet sayılmaz.
Yaşlıların da “eşit koşul ve olanaklar” içinde yaşamalarının bir hak olması nedeniyle, mevcut yaşamı bu öngörüler doğrultusunda yeniden kurmak, buna yönelik olarak da giderek artan oranlarda bir hazırlığı yapmak gerekiyor. Eğer bu yapılmazsa yaşlıların, yalnızca “yaşlı” oldukları için “ortak toplumsal yaşam”dan uzak ve ayrı olacakları, dolayısıyla bir ayrımcılığa maruz kalacakları açık. Bunların gereğini yerine getirmek ise her şeyden önce temel insan haklarının ve “hak temelli bir bakış”ın gereği.
HASTANE YAŞLILAR İÇİN SOSYALLEŞME MEKANI
Yaşlıların, en azından sosyal güvencesi olanların, kendileri için buldukları çözümlerin başında, “daha çok sağlık hizmeti talebinde bulunmak” geliyor.
Tabii ki bu ancak onların yaşadıkları yerlere yakın bir sağlık hizmet sunucusunun (hastane, dispanser, sağlık merkezi) bulunması halinde, yani metropollerle, kentlerde söz konusu. Kırsal alanda ise, yoğun bir şekilde süren “genç nüfus göçü” nedeniyle giderek daha yalnız hale gelen yaşlıların, buldukları “kendi çözümleri” var.
Elimizde resmi bilgiler yok. Örneğin SGK ve Sağlık Bakanlığı sağlık kurumlarına daha çok başvuran kesimlerin demografik özelliklerini ve başvuru nedenlerini paylaşmıyor. Ama gerek kişisel gözlemler, gerek sağlık ortamlarında çalışanların aktardıkları, bu iddianın geçerliliğini ortaya koyuyor.
Bu başvuru çokluğunun nedeni yalnızca başvuran yaşlıların yaşadıkları akut ve kronik hastalıklar değil. Günümüzde sağlık kurumları yaşlılar açısından çok farklı anlamlara sahip. Buralar herhangi bir koşul olmadan gidebildikleri yerlerin başında geliyor ve bunun farkında olanlar buralarda daha uzun zamanlar geçiriyor.
Her şeyden önce buralarda kendilerini daha güvende hissediyorlar. Çünkü, en çok kaygı duydukları, başlarına gelebilecek ani bir sorunda kendilerine en erken müdahalenin yapılabileceği yerler buralar.
Diğer yandan bu ortamlarda kendileri gibi olanlarla buluşuyorlar. Dolayısıyla tüm risklerine karşın hastaneler yaşlılar için bir tür sosyal yaşam ortamı.
Başta medya olmak üzere çeşitli kanallardan kendilerine ulaşan ve çoğu sağlık hizmet tüketimini büyütmekten başka bir anlama gelmeyen yeni hastalık ve tedavi olanakları konusunda buralarda bilgi sahibi oluyor, kimi kaygılarını yine buralarda gideriyorlar. Yaşlılar yakın aile bireylerinden görmedikleri saygı, davranış ve ilişkileri buralarda kuruyor. Gerçekten “yalnız” olan yaşlılar bu sorunlarına da çözüm bulma umudunu yine bu ortamlarda daha çok hissediyorlar.
Bu ortamlar fiziksel bakımdan da kendi kişisel ortamlarından daha rahat. Örneğin soğuk kış aylarında ya da çok sıcak yaz günlerde de yine bu ortamların iç koşulları onların daha rahat zaman geçirmesini sağlıyor.
MESELE YALNIZCA SAĞLIK HİZMETİ SUNMAK DEĞİL
Bunlar fark edilirse, asıl yapılması gerekenin, onlara yukarıda belirtilen durumların neden olduğu sorunların çözümü için daha çok sağlık hizmeti sunmak değil, onların sağlığını belirleyen “sosyal belirleyicilerin” daha iyi olmasını sağlamak olacağı açık.
Bu aynı zamanda onları sağlıklı kılacak ortam, olanak ve durumları yaratmak anlamına da geliyor. Yaşlı insanların bilgi ve deneyimlerinden yararlanacak fırsatları onlara sunmak, onları günlük toplumsal yaşamın içine daha çok sokacak koşul ve olanakları yaratmak başta yerel yönetimler olmak üzere her düzeyde idari yapının başat görevi.
Üstelik bunlar, yaşlıların fiziksel durumları ve olanakları dikkâtle incelenerek, yaşamlarının her dönemleri göz önüne alınarak gerçekleştirilmeli. Yaşamla ilgili koşul ve olanakları düzenlerken, eğer yaşlıların da salt insan olmaktan kaynaklanan haklarının bulunduğu kabul ediliyorsa, yapılan her düzenlemede bu “özel”liklerin bilinerek davranılması gerekiyor.
Yaşama, topluma ve olaylara bir de yaşlıların gözünden bakmamız, gereksinmeleri onların gözünden görmemiz ve bunları dile getirmemiz gerekiyor.
Çünkü yaşlılık bir dönem ve insanlar yaşları ne olursa olsun “eşit haklara” sahiptirler.
Toplumdaki diğer herkese yönelik ne yapılıyorsa, bunların her birinin o yapılanlarla ilişkisi gözden geçirilmeli ve yaşlıların da durumlarının gerektirdiği düzenlemeler yapılmalı.
‘YAŞLILIK’ NEDEN ÖZEL?
TÜRK Geriatri Derneği yaşlılık dönemini “özel” kılan durumları şöyle ortaya koyuyor:
- Yaşlılarda süregen hastalıklar sayıca daha fazla görülür. Birden fazla hastalık eş zamanlı olarak görülebilir. Bunlar yaşlıların yaşamını ve yaşam düzeylerini daha olumsuz kılar.
- Eş kaybı, yalnızlık, sosyal izolasyon öne çıkar.
- Ekonomik koşullar olumsuzlaşır; bundan özellikle fiziksel olarak özürlü ve yoksul koşullarda yaşayan yaşlılar çok daha fazla etkilenir.
- Yaşlılara yönelik ayrımcılık ciddi bir sorundur.
- Yaşanan toplumsal değişim nedeniyle sosyal koşulların olumsuzlaşması yaşlılarda uyum sorunları ortaya çıkarabilir.
- “Sosyal hastalıklar” da ciddi riskler oluşturabilir.
Bunlardan çok daha önemlisi toplumun bir algı ve davranış olarak yaşlılara ve onların değer ve önceliklerine “değer vermemesi”, onları “göz ardı etmesi”, hatta zaman zaman “yok sayması” tüm sorunların altında yatan temel neden.
Evrensel'i Takip Et