04 Nisan 2013 11:30

ABD politikasının merkezinde İsrail var

Sosyolog James Petras, Uruguay’da yayın yapan Radyo Centenario’ya verdiği röportajda, Barack Obama’nın İsrail ziyareti, Avrupa ve Kıbrıs üzerine değerlendirmeler yaptı. Petras, Obama’nın, İsrail militarizmi ile ABD ittifakını güçlendirme çabasında olduğunu vurgulayarak, ABD’nin dış politikasını, İsrail’e teslim

ABD politikasının merkezinde İsrail var
Paylaş
Efrain Chury Iribarne


Barack Obama’nın İsrail ziyaretini değerlendirebilir misiniz?
Aslında ortada net olan birçok nokta var. Birincisi, Obama’nın, yeni yerleşimler konusunu dışarıda bırakarak, İsrail ile görüşmeleri konusunda Filistinlilere ısrarcı davranması, tüm Filistin topraklarının ilhak edilmesine neden olacağı için bana göre bu ziyaret oldukça önem içermektedir. Her gün yeni yerleşimlerin, yeni toprak ilhaklarının ve daha çok Filistin’in yerinden yurdundan edilmesinin duyurusunu yapan bir güçle müzakere yapmanın ne anlamı var ki...
İkincisi Obama, İsrail militarizmi ile ABD ittifakını güçlendirme çabasındadır. Gerçekte İsrail’de askerler tüm ülkenin hakimiyetini ellerinde bulundurmaktadır. İsrail hükümeti ve İsrail toplumu korkunç derecede militarize olmuş durumdadır. Bütün önemli kararlarlar daima İsrail üst düzey askeri komuta sektörlerinde, alınmaktadır. Bu anlamda militarist politik emperyal güç ile İsrail’in ekonomik-politik toplumu arasında büyük bir örtüşme söz konusu.

ABD POLİTİKASI İSRAİL’İN ELİNDE

Üçüncü nokta ABD’nin politikasını İsrail’in ellerine teslim etmesidir. Bu konuda Obama Kongrede açıklama yaptı: İsrail İran’a saldırma kararı alırsa ABD savaşa girme sorumluluğunu üstlenecektir. Bir başka deyişle; İsrail’in, askeri amaçlarla nükleer güç kullanılmasının söz konusu olmadığı İran’da neler olup bittiğine bakılmaksızın, herhangi bir nedenle savaş kararı alması durumunda, ABD doğrudan savaşa girecektir. Bu, savaş ve barış kararlarında iktidarın İsraillilere teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Bu büyük bir hainliktir. Bu, daha önce de dile getirdiğimiz gibi ABD politikasının ülkeyi yöneten Yahudi lobisince belirlendiğini göstermektedir. Washington’un, İsrail’in dış politikasına dayalı kararlar alması gerektiğine Siyonistler karar vermektedir.

TÜRKİYE–İSRAİL ANLAŞMASI BASİT DEĞİL

Dördüncüsü Wasahington’un, Türkiye’ye oldukça saldırgan bir tutumla yaklaşması ve Türkiye’nin de buna boyun eğmesi meselesidir. Tayyip Erdoğan, İsrail’in adet yerini bulsun diye dilediği özrü kabul etti ve Türkiye ile İsrail arasındaki sorunların artık son bulduğu açıklaması yaptı.

Obama’nın bu ziyaretinin İsrail’in İran’a hemen saldırma kararını yerine Türkiye ile birlikte Suriye’ye müdahale fikrini koyduğunu gösteren bilgiler söz konusu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Suriye’ye karşı bir savaş, İran’ı, Filistinlileri, terörizme karşı mücadele eden halkları müttefiksiz bırakma politikası ile bağlantılıdır. Yani Suriye’ye karşı yapılacak bir saldırı, bu ülkeye verdikleri zarar ve bu ülkede açtıkları tahribatın ötesindedir. Stratejik olarak amaçlanan İran’a karşı askeri ablukayı güçlendirmektir. Şu anda ABD, Irak hükümetine, İran’a ve Suriye’ye uçma izni vermemesi yönünde baskı yapmaktadır. Çünkü İran ve Suriye müttefikler. İran doğal olarak Suriye’ye destek malzemesi göndermektedir.

SURİYE POLİTİKASI ORTADOĞU İÇİN ÖNEMLİ

ABD’nin iki amacı var: Suriye’yi yıkmak ve Irak’a baskı yaparak İran’a bir hava ablukası dayatmak. Yine şu sıra İsrail Suriye’ye karşı eylemler örgütlemekte ve -Yahudi lobisinden- çeşitli yöntemler kullanarak İran’a karşı ekonomik yaptırımların sertleştirilmesi için uğraşmaktadır. Örneğin Güney Kore ve Japonya’ya, İran’dan yaptıkları petrol alımını azaltmaları yönünde baskı yapmaktadır. Dolayısıyla izlenen Suriye politikası İran ve Ortadoğu’nun bağımsızlığı için oldukça önem arz etmektedir.

ABD’nin nihai hedefi kim? Çin mi Rusya mı?
Elbette ki Amerikan imparatorluğunu genişletme ve derinleştirme çabasındalar. Ancak Çin muazzam bir ekonomik güce sahip ve bunu Rusya dahil hemen hemen tüm Asya, Afrika, Latin Amerika ülkeleriyle yaptığı anlaşmalar da göstermektedir. ABD’nin, özellikle Çin’e olan yüklü borcundan dolayı Çin’i zayıflatması çok zor. Çin’in hazine bonosunda üç milyar dolardan fazla parası bulunmaktadır.

ÇİN’E SALDIRMAK KOLAY DEĞİL

Ancak her ne kadar Avustralya, Filipinler, Güney Kore’ye askeri üsler kuruyor olsalar da bu projenin gerçekleştirilme koşulları oldukça kısıtlı. Bu arada Çin ticari bağlantı ve yatırımlarını geliştirmekte ve genişletmektedir. En azından Washington kısa vadede aynı başarıyı yakalamayacak ya da Suriye’ye karşı askeri ve İran’a karşı ekonomik olarak kullandığı ayni materyallere sahip olamayacaktır. Yani Çin konusu başka. O, dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü. Ona saldırmak öyle kolay değil. Her koşulda gelişmekte olan bu güç -Çin-, yokuş aşağı giden bir imparatorlukla karşı karşıya gelir ve bir anlaşmazlık ortaya çıkar ancak bu çatışma askeri düzeylere tırmanmaz; diplomatik düzeyde kalır.

Peki yaşlı Avrupa’nın NATO ile birlikte bu saldırgan jandarmalardan farklı bir tavır sergileme ihtimali var mı?
Bu varsayıma dayalı bir soru. Son yılların gerçekliğine baktığımızda bu gerçekliğin tarihsel olmasına gerek yok. Çünkü tarihte açıktır ki askeri güç, ülkeleri sömürüye açmakta kullanıldı. Ancak pratikte son yıllarda militarizmin oldukça yoğunlaştığı görülmektedir. Örneğin Afganistan ve Irak savaşlarında, Libya işgalinde, Suriye saldırısında, Afrika’da, Mali’deki müdahalelerde ABD ile Avrupa’ya bakın. Bütün bunlar, militarizmin Avrupalı iktidarların ve ABD’nin ekseni olmayı sürdürdüğünü ortaya koymaktadır.

AVRUPA BANKALARI KENDİ POLİTİKALARINI DAYATIYOR

Burada bir başka önemli bir gerçeği eklemek istiyorum. Yeni sömürgecilik yalnızca Avrupa dışına yönelmiyor. Çünkü Avrupa içinde, Alman, İngiliz ve Fransız bankalarının tüm sömürge iktidarların yaptığı gibi zorla kendi politikalarını dayattığı ülkeler, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İzlanda söz konusu. Karar verici bankaların yetkililerinin hiçbirinin seçimle iş başına gelmediği yer olan Brüksel, bir  borç toplama yöntemi olarak muazzam gelir elde etmektedir. Şu anda bunu Kıbrıs örneğinde görüyoruz. Avrupa bankalar iktidarı, bu ülkede, bunalıma götürecek koşullar dayatarak, ekonomiyi çökerterek milyarlarca avro gelir elde etmektedir. Yunanistan ve Kıbrıs’ta bankalar zenginliğin aktarma kayışı işlevi görsün diye önce tasarruf sahiplerini sonra Kıbrıs’ın müşterilerini, örneğin Kıbrıs’ın ilk müşterisi olan Rusya’yı uzaklaştırmaktadırlar. Rus-Kıbrıs iş birliği Kıbrıs Avrupa’da sömürgecilere boyun eğdiği için artık son bulacak.
O halde Avrupa sömürgeciliğinin iki yönünden söz edebiliriz: askeri ve ekonomik. Ben Avrupa derken aynı Avrupa içinde bulunan diğer ülkelerin ekonomisi üzerinde oligarşik diktatoryal sistemler yerleştirerek, savaşlar çıkararak sömürgelerin yeni sahipleri gibi davranan Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda ve kuzey ülkelerini kastediyorum. Sömürgecilik şu anda Avrupa içinde oldukça güçlenmiş durumda.

NETANYAHU’NUN ÖZRÜNÜN İÇİ BOŞ

Netanyahu’nun bu özrü içi boş bir özür. İsrail askerleri uluslararası sularda dokuz Türk’ü öldürdü ve Erdoğan hiçbir zaman İsraillilerin yargılanması ve cezalandırılması talebinde bulunmadı; hiç bir zaman İsrail’in Gazze’yi abluka etmesi meselesini masaya getirmedi. İlişkilerin düzeltilmesinin önemli koşullarından biri olmasına rağmen...Aksine İsrail, Erdoğan’ın uzlaşmayı kabul ettiği anlarda Gazze ablukasını daha da artırdı. Erdoğan’ın bu tutumu, Türklerin (İsrail saldırısının kurbanlarının aileleri ve onlarla dayanışan vatandaşların) duygularının karşısında bir tutumdur.

İSRAİL MİLİTARİZMİYLE ABD İTTİFAKINI GÜÇLENDİRMEK

Obama’nın yaptığı açıklamalardan, iki devletin bir arada var olamayacağı sonucu çıkıyor. Üstelik, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Filistin topraklarında 16 bin yeni yerleşim yeri kuracakları açıklaması yaptı. Bu, doğrudan Obama’nın sözde iki Devletin (Filistin ve İsrail) çıkarları doğrultusunda yaptığını açıkladığı bu ziyaretin bir ürünüdür. Ama uygulamada, Filistinler herhangi bir koşul ileri sürmemeli ve İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmeyi sürdürmesine izin vermelidir.

TÜRK ALT EMPERYALİZMİ GÜÇLENDİRİLİYOR

Erdoğan, Obama’nın İsrail ile iyi ilişkiler içinde olması konusunda yaptığı baskılara boyun eğmektedir. Bana göre bu tekin bir durum değil. Arkasında, Suriye’ye saldıran, İsrail, Türkiye ve NATO’dan oluşan bir şer ekseni hazırlığı söz konusudur.
Ayrıca NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk ordusu ile muazzam silahlara sahip olan İsrail arasında bağlantılar oluşturulması Ortadoğu’nun militarize edilmesinde oldukça etkili bir yoldur. Yalnıza Suriye değil, Ürdün, Körfez ülkeleri, krallıkla yönetilen bazı komşularının da militarize edilmesinde...Bu anlamda bu, emperyalizmin, sömürgeciliğin ve Türk alt emperyalizminin güçlendirilmesinin bir politikasıdır. O halde İsrail ve Türkiye arasında gerçekleşen bu durum basit bir uzlaşma olmayıp Ortadoğu’da üst düzey gerici bir egemenlik kurma hedefli bir iktidar yapılandırma planının önemli bir parçasıdır.

Lahaine.org’dan kısaltarak çeviren: Hilal Ünlü

ÖNCEKİ HABER

Validen altın madeni tehdidi

SONRAKİ HABER

2. Puşi skandalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...