30 Nisan 2011 14:09
Onur Bakır

DEMOKRASİ ASKIYA ALINDIĞINDA…

Demokrasi, işçi sınıfının ekmeğinin, haklarının, onurunun teminatıdır. Demokrasi yoksa ekmek küçülür, haklar tırpanlanır, onur zedelenir. Demokrasi işçi sınıfının olmazsa olmazıdır. Demokrasinin önemi, en çok demokrasinin askıya alındığı dönemlerde görülür. Ne yazık ki ülkemiz bakımından hâlâ çok taze bir örneğimiz var: 12 Eylül askeri darbesi… İşçi sınıfı bakımından demokrasinin anlamı ve önemi, 12 Eylül öncesi ve sonrası kıyasladığımızda gözler önüne seriliyor. 1970’li yıllar… Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin “altın çağı”. Sendikalaşma hızla artıyor, 1963 yılında 300 binlerde olan sendikalı işçi sayısı 1970’lerin sonunda 1.5 ila 2 milyon arasında bir sayıya kadar ulaşıyor. Küçüğü, büyüğü birçok iş yerinde sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi mevcut. İşçiler ücretlerini ve haklarını iyileştirme yolunda önemli adımlar atıyor. Kamu emekçileri mücadelenin ön safında yer tutuyor. Grevler, direnişler, kitlesel eylemler… İşçi sınıfı siyasal alana dahi sirayet ediyor. Ve ardından darbe geliyor…

DARBENİN FATURASI

12 Eylül askeri darbesinin ardından, darbecilerin ilk icraatlarından biri “grevleri yasaklamak” oldu.  O meşhur fotoğrafta da görüldüğü üzere, darbenin hemen akabinde grevdeki işyerlerine “Milli Güvenlik Konseyinin bildirisi gereği işyerimiz çalışmaya başlamıştır. 15 Eylül 1980 tarihinden itibaren arkadaşların kendi vardiyalarına gelmeleri rica olunur” gibi duyurular asılarak; grevler fiilen sona erdirildi. Böylece işçi sınıfının, 1970’li yıllarda ücretleri ve haklarını korumak ve geliştirmek için çok sık ve yaygın olarak başvurdukları “grev hakkı” darbecilerin postallarıyla ezildi.

Yine darbenin hemen ardından DİSK, Hak-İş ve MİSK, bu konfederasyonlara bağlı sendikalar ile Türk-İş’e bağlı bazı sendikaların faaliyetleri durduruldu. Süren sendikal faaliyetler de izne bağlandı. 1970’li yıllarda sınıf mücadelesinin motor gücü haline gelmiş olan DİSK’e yönelik kapsamlı bir yok etme operasyonu başlatıldı. Sendikalı iş yerleri fiilen sendikasızlaştırılırken, örgütsüz iş yerlerinde sendikal örgütlenmenin önü de kapatılmış oldu. Sayıları binlerle ifade edilebilecek öncü işçi, memur, sendikacı, iş yeri sendika temsilcisi işten atıldı, sürgüne gönderildi, gözaltına alındı, bazıları tutuklandı, hapis cezasına çarptırıldı, işkence tezgahlarından geçirildi ve hatta katledildi.

Darbeden hemen 1 ay sonra kıdem tazminatına tavan getirilerek, işçinin ücreti ne kadar olursa olsun alacağı kıdem tazminatının tavanı geçemeyeceği düzenlendi. Darbeyi izleyen yıl içinde sağlıktan, sosyal güvenliğe, emekli aylıklarından, ikramiyelere, ücretli tatil günlerine kadar birçok hak tırpanlandı. 1982 Anayasası ve ardından çıkarılan sendikal yasalar ile sendika, grev ve toplu iş sözleşmesi hakları adeta cendereye alındı.

İLERİ DEMOKRASİNİN SENDİKAL KRİTERLERİ

Madem ileri demokrasi çağındayız, neden Anayasal haklarını kullanarak sendikalaşan Cevahir Deri işçilerini, işverenin adamları demir çubuklar ve kazma sapları ile dövebiliyor? Nasıl oluyor da Mas-Daf fabrikasının müdürü arabasını direnişteki metal işçilerinin üzerine sürebiliyor? Bu ne menem bir demokrasidir ki, Türkiye’de her yıl binlerce işçi sendikalaştıkları için işten atılabiliyor? İleri demokrasi çağında yaklaşık 13 milyon ücretlinin neden yalnızca 750 bini sendikal haklardan yararlanabiliyor. Sendikalaşma oranının yüzde 6’nın altına kadar düştüğü, sendikal hak ve özgürlüklerin iğdiş edildiği bir ülkede kim demokrasiden söz edebilir ki?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, nasıl oluyor da uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalar ile güvence altına alınmış olan sendikalaşma hakkı ve özgürlüğüne ilişkin “Eğer cesaretleri varsa ve patronlarla iyi ilişkiler içinde olabiliyorlarsa patronlar da ‘benim çalışanlarım elbette sendikalı olabilir’ düşüncesindeyse bu gerçekleşebilir” diyebiliyor? Buyurun size ileri demokrasi! Neymiş AKP’nin sendikalı olma kriterleri:
1) İşçiler cesaretli olacak.
2) İşçiler patronlarla iyi ilişkiler içinde olacak.
3) Patronlar işçilerinin sendikalı olmasına izin verecek.

Bu ülkede sendikal hakların özgürce kullanılabilmesini sağlamakla yükümlü olan hükümet, bırakın sendikalaşma hakkının önünü açmayı, adeta patronlara göz kırpıyor. Hükümet patronların kulaklarına “İsterseniz işçilerin sendikalaşmasını engelleyebilirsiniz” diye fısıldıyor!

ÖNCE “DEMOKRASİ”, SONRA “DİMOKRATİA”!

Sözün özü 2011 yılı 1 Mayısına işte bu “ileri demokrasi” ortamında gidiyoruz. Demokrasinin ayaklar altına alınması için ille de askeri darbeye gerek yok. “İmamın ordusu” ile dirsek teması içindeki bir sivil dikta ile de demokrasi iğdiş edilebiliyor. Öyle ya sendikalı bir işçi olan gazeteci Ahmet Şık bu yıl 1 Mayısı cezaevinde kutlayacak…

Yine de enseyi karartmamak lazım. Nazım Usta’nın o güzel mısralarını anımsayalım.  Bu yıl da 1 Mayısta dört bir yanda “Dolaşacak en güzel elbisesiyle, işçi tulumuyla, bu güzelim memlekette hürriyet”. Ekmeği için, işi için, güvencesi için, sendikalaşma hakkı için ve elbette bütün bunların teminatı olan demokrasi için alanlara çıkacak yüz binlerce emekçi.
Yazımızın girişinde “Kapitalist toplumda demokrasinin düzeyini toplumsal mücadeleler belirliyor” demiştik. Ancak tarihin delalet ettiği üzere kapitalist toplumda demokrasinin kaçınılmaz sınırları vardır. İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin mücadelesi bir gün gelip o sınırlara dayandığında, işte o gün, gerçek demokrasinin filizleri baş verecek. Demokrasi sözcüğü Yunanca’da “dimokratia” sözcüğünden geliyor. Dimokratia, sözcük kökeni itibariyle “Halk zümresinin, ahalinin iktidarı” anlamını taşıyor. Hani Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz 1 Mayısta “ayak takımı” diye aşağıladığı halk sınıfı. İşte o zaman, halk sınıfının, emekçi sınıfın iktidarında, demokrasi sözcüğü asıl anlamına, gerçek anlamına kavuşacak…
O günlere, “gündüzlerinde sömürülmeyen/gecelerinde aç yatılmayan” günlere, gerçek demokrasinin aydınlık günlerine hasretimizle, tüm emekçilerin 1 Mayısı kutlu olsun!


DEMOKRASİ YOKSA, PATRONLAR GÜLER

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin’in “20 yıldır işçiler güldü biz ağladık, şimdi gülme sırası bizde” sözünü darbeciler boşa çıkarmamış oldu. Darbenin en temel amaçlarından biri 24 Ocak 1980 kararları ile ilk sinyallerini veren, “yeni-liberal politikaları” daha kolay yaşama geçirmekti. Ve öyle de oldu. Özelleştirme, piyasalaştırma, kamunun yok edilmesi, sendikasızlaştırma, güvencesizleştirme, ücretlerin erimesi, yoksulluk, işsizlik ve işçi haklarının tırpanlanması son 30 yıla rengini verdi.

Öyle ya AKP hükümetinin “ileri demokrasi” dediği bir dönemdeyiz. Oysa İstanbul Çağlayan’daki tekstil atölyelerinde patronlar, işçiler “Mesaiden kaytarmasın” diye tuvaletleri kilitliyor. İleri demokrasi çağında işçi tuvalete gidebilmek için patronu “çişinin gerçekten geldiğine” inandırmak zorunda! Yaklaşık 10 milyon işçinin çalışma koşullarının asgari standartlarını belirleyen İş Yasası, iş yerlerinin ve işçilerin büyük çoğunluğunu pas geçiyorsa, patronların iki dudağından çıkan her sözcük yasanın yerini alıyorsa, Türkiye’de bırakın “ileri” olanını, demokrasi var mıdır acaba? Türkiye’de her iki işçiden biri, İş Yasası’ndaki yasağa rağmen haftada 50 saatten fazla çalışıyorsa, mesai süreleri 12-15-18 saati bulabiliyorsa, işçiler ne zaman fırsat bulacak da, şu ileri demokrasinin tadını çıkaracak? Milyonlarca taşeron şirket işçisini kim inandırabilir demokrasinin artık “ileri” safhalarında olduğumuza? Memleketin dört bir yanına sirayet etmiş ileri demokrasimiz, neden patronun kumpasa getirip de kapının önüne koyduğu Hey Tekstil işçilerine uğramıyor? Türk Patent Enstitüsü’ne yıllarını veren, taşeronda temizlik işçisi gösterilip de her türlü büro işini yapan, bir de üzerine 8 Martta işsiz kalan çoğu kadın 110 işçiye gelin anlatın şu ileri demokrasiyi!

Demokrasiyi bir de bundan 6 sene önce Bursa’da patronun “Gece mesaisinden kaçmasınlar” diye üzerlerine kilitlediği fabrikada çıkan yangında can veren 5 kadın işçiye soralım. Sahi nedir demokrasi? Daha 15 yaşındaydı ölen işçilerden Ayşe. Çocuk yaşında, yasa gereği çalışmasının yasak olduğu bir fabrikada, çalışmasının yasak olduğu bir saatte, iş cinayetinde katledilen Ayşe için nedir demokrasi? Ankara’da “demokratik haklar”ını kullanarak torba yasayı protesto eden emekçilerin üzerine polis gaz bombası yağdırırken, Ostim’deki patlamalarda can veren 20 işçi için ne anlama gelir demokrasi? Tuzla tersanelerinde filikalar denenirken, kum torbası yerine kullanıldığı için ölen tersane işçilerine uğramaz mı şu demokrasi dedikleri?

16 Temmuz 2025 11:35

Kartalkaya Katliamı davasında 9’uncu gün: Müşteki ve tanık beyanlarıyla sürüyor

Bolu'da 78 kişinin yaşamını yitirdiği Kartalkaya Katliamı davası 9’uncu gününde, müşteki ve tanık beyanlarıyla devam ediyor.

Kartalkaya Katliamı davasında 9’uncu gün: Müşteki ve tanık beyanlarıyla sürüyor

Fotoğraf: AA

İçerik yükleniyor...

(Haber Merkezi)
16 Temmuz 2025 13:19

​​​​​​​PAÜ’de sağlık işçileri KÇP için yürüdü: "Şimşek sabrımızı taşırma"

PAÜ Hastanesi işçileri, hükümetin düşük zam teklifine karşı yürüdü. Türkiye Sağlık-İş, "Geçinemiyoruz" diyerek çözüm çağrısı yaptı, TİS sürecine dikkat çekti.

​​​​​​​PAÜ’de sağlık işçileri KÇP için yürüdü:

Fotoğraf: Evrensel

Özer Akdemir
[email protected]


İçerik yükleniyor...

16 Temmuz 2025 09:38

Doğayla değil, piyasayla uyumlu bir iklim rejimi mi?

7552 sayılı İklim Kanunu’nda doğa, korunacak bir varlık değil; ölçülebilir, fiyatlandırılabilir ve işlem görebilir bir piyasa aracına dönüştürülmektedir.

Doğayla değil, piyasayla uyumlu bir iklim rejimi mi?

Fotoğraf: Evrensel

Yusuf Ekici


İçerik yükleniyor...

16 Temmuz 2025 13:11

Mısır ithalatında tarife kontenjanına tepki: İthalat bağımlılığı ekonomiyi felce uğratıyor

500 bin ton mısır ithalatına ilişkin CHP’li Kara, “Mısır hasadına günler kala ürünün tarlada kalmasına yol açacak olan, bu ve benzeri uygulamalara bir an önce son verilmelidir” dedi.

Mısır ithalatında tarife kontenjanına tepki: İthalat bağımlılığı ekonomiyi felce uğratıyor

Fotoğraf: Evrensel

Duygu Ayber Gültekin
[email protected]


İçerik yükleniyor...

16 Temmuz 2025 11:43

EMEP: Çarşamba Pazarı'nda kavga büyüyor, belediye seyrediyor

EMEP, Ordu Büyükşehir Belediyesinin Çarşamba Pazarı'nı yıkmasına "Köylü ve esnaf kavga ediyor Ordu Büyükşehir Belediyesi seyrediyor" diyerek tepki gösterdi.

EMEP: Çarşamba Pazarı'nda kavga büyüyor, belediye seyrediyor

Fotoğraf: Evrensel

Çağdaş Çavuşoğlu


İçerik yükleniyor...

Evrensel'i Takip Et