25 Mart 2013 10:59

Gibi

Yağmurda gözyaşları görünmez. Öyle demişti bir bilge. Kürtler, son otuz  yıl başta olmak üzere, tarihleri boyunca yaşadılar bu gerçekliği. Hem de iliklerine kadar, hem de kimsenin görmek için en ufak bir gayret göstermediği koca yıllar boyunca. Yağmur yağıyordu, fırtınalar, boranlar eşliğinde. Değerli şair Şükr

Gibi
Paylaş
İsmail Dindar

Yağmurda gözyaşları görünmez. Öyle demişti bir bilge. Kürtler, son otuz  yıl başta olmak üzere, tarihleri boyunca yaşadılar bu gerçekliği. Hem de iliklerine kadar, hem de kimsenin görmek için en ufak bir gayret göstermediği koca yıllar boyunca. Yağmur yağıyordu, fırtınalar, boranlar eşliğinde. Değerli şair Şükrü Erbaş’ın da belirttiği gibi, Kürtlerin her alanı yangın yeriyken, cayır cayır yani ve birileri bu yangının şavkında evini aydınlatıyordu, köşkünü, sarayını.
Kürtler, yıllar yılı beyaz ve kızıl soykırımlar sürecinde, göz yaşlarını yüreklerine akıttılar. Kan da, gözyaşı da sel oldu aktı, karıştı yağan yağmurlara. Şimdi bahar gelmişçesine, gözlerden boşanan damlalar, bahar güneşinde parıldıyor gibi. Herkese şenlik getiren bahar Kürdün yurduna da uğrayacakmış gibi.
İki bin on iki yılının, yirmi bir martında fethedilen Newroz Meydanı’na atılan tohumlar, tam üç yüz altmış beş gün altı saat sonra büyümüş de barış çiçeklerine durmuş gibi. Esmer yüzler gülüyor,  kara bahtlı Kürdün gözlerindeki kömür karası parlıyor gibi.Halaylar, tilililer, renk cümbüşü, sahiden bahar, yani barış gelecekmiş gibi. Gülen esmer yüzlerin kuytuluklarında, ışıldayan gözlerin karasında biraz (mı) kuşku, biraz korku, biraz şüphe, biraz... Milyonların sel olup aktığı Newroz Alanı’nın bir köşesinde Celadet Elî Bedîrxan kalemini sallıyor, sonra kalemiyle kalın bir çizgi çiziyor, ağzından dışarıya uzattığı dilinin altına; köşenin birinde Simko işaret parmağıyla işaret ediyor, güneşin doğduğu tarafı; bir başka köşede Şêx Seîdê Kal, nasırlı elleriyle sıvazlıyor kar beyazı sakalını; Berzencî beyaz bir ata binmiş, dörtnala gidiyor toz bulutunun önü sıra, öfkeyle dolu gözleri güneşin battığı yöne oklar fırlatır gibi; meydanın bir başka köşesinde Seyît Rıza, sırtında heybesi, ağzı bir karış açık, şaşakalmış öylece bakıyor, biraz da mahzun, biraz da küskün, çokça da pişman gittiğine oraya, Erzîngan’a; iki eli böğründe donakalmış bir başka köşede, Qasimlo, yanı başında Şerefkendî, kanlar içinde upuzun yatıyor.
Meydanın orta yerinde, elinde üç kibrit çöpüyle bir el sallanıyor havada, surlardan nazlı bir gelin büründüğü rengarenk gelinliğiyle, ışıklar saçıyor kuytuluklardaki, tenhalıklardaki kör karanlıklara.
Uzun sakalıyla tarih göz kırpıyor, dağlarda yankılanıyor, deryaları, ovaları aşıp gelen ses. O ses bir çığlık şimdi; bir hüzün, bir coşku şimdi; bir öfke, bir sabır şimdi; çatlamaya yakın, bir volkan şimdi patladı patlayacak.
Amed’in 21 Mart’ı, seherinden gecesine, şafağından gurubuna kadar güzeldi, çünkü umut güzeldir; hoştu, çünkü barış hoştur. Ancak serap gibi umut, serap gibi barış (mı?) Gerçek ile gelecek, ya da gelecek ile gerçek; dims(*) û pekmez fark etmez gibi yani, şöyle ya da böyle değil ama. Gerçekten, yalansız dolansız yani. Harbiden, mertçe ve insani. Dostça ve samimi. Alavere dalavere olmadan yani, Kürt Miheme görüp tadacak mı barışı, barışın güzel ve hoş olan tadını hissedecek mi yaşama susamış, kupkuru damaklarında. Aştî (**) olacak mı yani, gibi değil ama, gibisiz, gibiyi atarak bir kenara. Sahiden, sahi bir barış, sulh yanî, aştî aştî aştî...
Kasrî-Şîrîn’den bu yana, hanî Osmanî ve Acem hançerleriyle, babaannemin yaptğ saç ekmeği gibi ortadan ikiye ayrılan ve haramilerin bin dokuz yüz on altı baharında, Sykes-Picot (Saykıs-Pikot) la Diyarbekır karpuzunu böler gibi dört parçaya böldükleri nazlı bedenimden çekilecek (mi?) gibi hançerler.
Kanlı bir kavgadan çıkıp düğüne gider gibi...  Ve derler ki gelin alayı Hewlêr’den çıkmış yola, hattın öbür yakasında, Binyaxetê’ de (***), Yüreğimin batısında, Rojava’ da (****) yanî, başlık parası kesilecek(miş), derler ki halaylar Ecem yakasında, Zağrosların ardında, hani İskender’in gidip de geçemediği doğu yakasında çekilecek. Ve derler ki Kuzeyde çalınacak davul ile zurna, Bakûr’den (*****) gelecek şabaş (******) sesleri.
Yüreğimi dinliyorum, kulak kesiliyorum milyonların yüreğinden yükselen sese. Bir okestra gibi, seslerin yavaş yavaş yükseldiği başlangıç gibi. Dengbêjler, ozanlar, derwêşler yanyana diwana durmuş gibi.

(*): pekmez
(**): barış
(***): Sınırın öte yakası, Suriye
(****): Batı Kürdistan
(*****): kuzey
(******): Düğünlerde övme içerikli seslenmeler.

ÖNCEKİ HABER

Devletin adımları beklenmeli

SONRAKİ HABER

Zegna’da sendika düşmanlığı devam ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...