23 Mart 2013 13:25

Kader dediklerimiz cüz-i irade

Google arama motoruna “intihar mı cinayet mi” diye yazdığınızda önünüze yığınla kadın cinayeti haberi dökülüyor. Çoğu taciz, tecavüz gibi şiddet olaylarıyla öldürülen kadınların ardında kalanlar, kocasının mı öldürdüğü yoksa  intihar mı ettiği gibi cümleler oluyor.Ben bu

Kader dediklerimiz  cüz-i irade
Paylaş
Sevda Aydın

Ben bu cümleyi Pangar Tiyatrosunun yeni oyununun adı olduğu için yazmıştım. Oyunun adıyla bu kadar bütünleştiğini tahmin etmem güç olmasa da oyunla ilgili bir şey bulmam için yanına “Pangar” ya da “Merve Engin” yazmam gerekti.
Araf’ta kalan bir kadının hikayesini anlatan oyunun merkezinde “intihar mı, cinayet mi?​” sorusu duruyor. 2 çocuk annesi, 42 yaşındaki Aysel. Kocasıyla tartıştığı bir gece gözlerini Araf’ta açar ve yaşadıklarını, acılarını anlatmaya başlar: “Çocuklar okuldan döndüklerinde, bir şey anlamasınlar diye, soğanları önüme koydum. Bir yandan gözlerimin acısı, bir yandan kalbimin… Aslında sevgi çoktan bitmişti aramızda, acıyan kalbim değil, ciğerlerimdi. Sırtım cayır cayır yanıyordu. Hiç tanıdık olmayan bir sancıydı bu. Röntgen çekseler vallahi görülürdü. Allah’ım bazen abartıyor olabilirim, bunlar yalan değil, sadece hissettiklerim gerçekten.”
Evrim Yağbasan’ın yazdığı oyunda Merve Engin sahnede. Engin, Aysel’in hikayesine bakıp “Kader deyip geçiştirdiğimiz şey cüz-i irade” diyor.

HERKES BİREY OLARAK KALABİLİR

Oyun, Türkiye’de her gün okuduğumuz, gördüğümüz bir hikaye. Aysel de bu hikayeye sahip. Ve onun gözünden okuyoruz bu kez yaşananları. Üstüne biçilen kadınlığın bütün görevlerini yerine getirmişken soruyor ‘intihar mı cinayet mi’ diye. Bu ince çizgiden bakınca sen ne görüyorsun?

Yitmişlik görüyorum. Bu nedenle insana inanan yanım, insanın tek başına yeni dünyalar yaratabileceğine inanan yanım ve ben bu kadına kızıyoruz. Ben dünyayı değiştirebileceğime inanıyorum. Bunun için çabalıyorum. O ise dünyasını değiştirmemek için çabalıyor. Neden? Çünkü boynunda yaftası var, güçsüzlük. Evinin erkeği olmadan olmayış. Birbirimize maruz kalıyoruz ve bir süre sonra bunun zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Oysa herkes birey kalabilecek kadar, akla cesarete ve sevgiye sahip bu hayatta. Kendimizden razılığımız hep hikayenin yazılamayan kısmında. Oysa biz, kendi yaşamlarımızın kalemlerini elimizde tutuyoruz. Kader deyip geçiştirdiğimiz şey cüz-i irade.

Sahnede tek başınasın. Kostüm dışında hikayeye sırt veren bir dekor yok. Salıncak dışında tabii. O koca salıncak Aysel’in hikayesiyle nasıl birleşti?

Tek başınalık çok zor... Bu dördüncü solo oyunum ama bu sefer içinden çıkmak zaman aldı. İçimi nasıl yaşlandıracam, o kadına nasıl benzeyeceğim, nasıl olacak da izleyen bana bakarken “yahu şuna bak ne iki çocuğu” demeyecek diye sahiden uzun uzun çalıştım.

Bu lafın bana kısmet olacağını hiç düşünmezdim ama yerinde incelemeler yaptım. (Gülüyor) Erkenden yaşlarının hakkını veren insanlarla buluştum. Gözlemledim. Bir de benim için büyük sorun şuydu: Benim yaş mevhumum yoktur. Kim kaç yaşında bilemem. Yaşı hiç önemsememiş beynim şimdi onu önemsetmek çok zor. Birine gündelik hikaye anlatırken bile arada yaşı kaç diye sorulsa bana sinir basar. Önemsemem. Ama bu oyunda 42’nin karşılığını değil de iki çocuk büyütmüş, evinde günler düzenleyen cabbar bir ev kadını olmam gerekirdi. Sanki biraz ikna ediyorum seyirciyi. İnşallah  zamanla daha da ederim. Salıncaksa yönetmen ile dekor tasarımcısının Araf tasarıları arasında bulunan bir hadise, ne olursa günümüz olmaz ve ne olursa bilinmeze yardımcı olur. Çocukluk anısı, masumluk biraz... Biraz  kadının aslında düşlediği... Hani iç sallanırken iç çekilmesiyle karışık düşme korkusu. Hani bir ayaklarının yerden kesilmesi ama salınmak hali.

KADININ ADI OLSUN!

Seni daha önce de kadın hikayeleriyle izledik. Kadın bir tiyatrocu olarak bu hikayeler ve Türkiye’den kadınlık halleri deyince gözünün önünden nasıl manzara geçtiğini merak ediyorum...

Kadın olmak zor zanaat. Türkiye’de kadın olmak, meslek olsa yapan olmazdı herhalde (Gülüyor).
Hane içinde namus görülüp üzerine kan davaları yürüyen kadına, ayak yıkatmak ne yaman çelişki. İnsanın korkusu acayip bence. Doğu illerini dolaşıyorum. En çok orada kadını görüyorum. “Evin direği babadır” lafına inat, her şey onların sırtında. Bütün varlıklarını içinde bulundukları dünyaya adayan, isimlerinden vazgeçen insanlar. Kadının adı olsun istiyorum artık. Bak dünya değişir. Sahiden...


BU KADAR SAMİMİYET FAZLA!

27 MART Dünya Tiyatro Günü yaklaşıyor. Türkiye son dönemlerde tiyatroya dair çok şey tartışıyor. Ama en önemlisi tiyatroda yeni dil ve metin arayışı sanırım. Buna dair gözlemlerin neler?

Samimi olacağız diye oyun oynama güdüsünü bir yana bıraktık biz sanki.
Ya da küfre boğduk sahneyi. Samimiyetin bu kadarı bana fazla. Ben ailem ve arkadaşlarımla bu kadar samimi olmak istemiyorum ki... Ben saygıya inanıyorum. Saygı küfrü barındırmaz. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Pak-Maya’da sendika düşmanlığı

SONRAKİ HABER

Harbiye’de ‘harbi’ çıkış

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...