Kapitalist parasal sistem ve para çarpanı meselesi üzerine: Birkaç not
"MB’ler tarihsel olarak sürece istikrar kazandırmak adına daha sonra sisteme eklenmişler ve kurumsallaşmışlardır, simdi de bu yoğun finansallaşma döneminde 'şartlara uygun olarak' dönüşmektedirler"

Fotoğraf: DHA
Tansel Güçlü1
Birkaç gün önce sosyal medya üzerinden ortodoks iktisatçılar arasında ilginç bir tartışma yürütüldü2. Bu tartışma esasında uluslararası literatürde de devam eden ve bize de sosyal medya kalanıyla 3-4 senedir yansımakta. Bu tartışmanın merkezinde hem Türkiye’de hem de uluslararası literatürde Post-Keynesyenlerin (ve bazı Marksistlerin ve hatta eski kurumsalcıların günümüz temsilcilerinin) vurguladıkları kredi-para - rezerv para (ve genel olarak varlık) yaratımının kapitalist dinamikleri ve makro ölçekte ödünç verilebilir fonlar teorisi ile heterodoks faiz (yatırım-tasarruf) teorileri var. Tartışma temelde kredinin mevduatlardan mı verildiği yoksa yoktan mı yaratıldığı ve merkez bankalarının geniş para arzını bir şekilde kontrol edip edemediği ve müdahalelerinin niteliği üzerinden sürüyor. Tartışmaya yerinde müdahale etmek için kapitalist ekonomilerde (günümüzdeki itibari para sisteminin temelinde) parasal sistemin nasıl çalıştığını ve paranın içselliğinin anlamını biraz toparlayarak açmak gerekiyor. Bunu anlamak burjuva ortodoks iktisatçıların teknik terimlere boğarak üstünü örttükleri para ve varlık yaratım dinamiklerinin sınıfsal içeriğini deşifre etmek açısından bir giriş niteliğinde ve elzem.
1) Öncelikle parasal sistemi sadece kâğıt veya fiziki para üzerinden düşünmemek gerekiyor. Paraya dair elle tutulan somut ve kişiye ait “dışsal bir nesne” metaforu yanlış bir metafor. Para her şeyden önce borçlu ve alacaklının karşılıklı ilişkisine dayanan bir sözleşme ve bir muhasebe kaydı. Para yaratımı dinamiğinin (özellikle günümüzün itibari para sistemindeki) temeli Minsky’nin “herkes para yaratabilir ama esas mesele onu kabul ettirmektir” ifadesinde yer bulan olguda yatar. Herkes para yaratabilir, yani herkes bir borç senedi (ingilizcesi IOU: I owe you) yaratarak harcayabilir, ya da genel bir ifadeyle yükümlülük ihraç edebilir.3 Esasen parasal sistem en genel anlamda bu yükümlülük ihraçlarından ve bunların güven sırasına göre hiyerarşik geçerliliklerinden ibarettir. Finansal sistemi yükümlülük ihraçları silsilesi olarak düşünmek gerekir ve bir grup aktörün yükümlülük ihraçları geri kalanlar için varlıktırlar, yani birilerinin yükümlülükleri diğerlerinin varlıkları olarak bilançolara kaydedilir. Bu anlamda (itibari) para dediğimiz mefhum da bir yükümlülük ihracıdır, parasal sistemin en önemli destekçisi ve temeli olan MB tarafından yaratılır. Biz onun yükümlülük ihracına rezerv (itibari) para diyoruz.
2) Bankalar da (Marx’ın tabiriyle) kredi-para biçiminde para yaratırlar (yükümlülük ihraç ederler). Kredi ve mevduat da (yani banka parası) bir muhasebe kaydı olarak yaratılır. Kredi bir finansal alacak olarak varlık kısmına, mevduat da yükümlülük kısmına kaydedilir, çünkü mevduatı tutan banka bunu rezerv paraya çevirerek ödemekle yükümlüdür. Dolayısıyla bankalar para yaratırlar, ama bunu yaratırken karlılık esastır, başta nakit (likidite) ihtiyaçları olduğunda bankalar arası piyasada (özellikle MB’nin müdahaleleriyle) belirlenen faiz oranından (politika faizi) borçlanacakları faiz oranı da dahil olmak üzere bazı maliyetlere sahiptirler. Bu totaldeki maliyetlerin ortalamasına (bankacıların tabiriyle) ortalama fonlama maliyeti (faizi) diyelim. Banka krediyi yaratırken beklediği karlılık üzerinden (para talebi tarafından belirlenen) krediyi fiyatlar, yani krediye bir faiz belirler. Eğer bu faiz bankanın ihtiyaç duyacağı likiditenin faizinden büyükse banka krediyi yaratmaya devam eder, veya tersi. Burada belirleyicilik kredi-para talebinden rezerv para talebine doğrudur. Hatta daha geniş anlamda düşünürsek giderek genişleyen gölge “paralardan” (bir diğer ifadeyle gölge bankacılığın ürettiği yükümlülüklerden) rezerv paraya doğrudur.4
3) Çok karıştırmadan söyleyelim: dolayısıyla banka da yükümlülük ihraç eder ve bunu yoktan yaratarak yapar her yükümlülük ihracı gibi. Ama bankanın yarattığı paranın geçerliliği MB’nin yarattığı para tarafından desteklenir ve mevcut sistemde ona konvertibilitesi ölçüsünde geçerlidir. Eskiden bankalar kendi banknotlarını basarlardı (1850’li yılların ABD’sinde 1500’e yakın banknotun dolaştığı söylenir) (Gorton vd., 2022). Dolayısıyla bankadan kredi çektiğinizde (veya bankaya para-varlık yatırdığınızda) bankadaki mevduatınızın karşılığı olarak banknot alırdınız. Sistem birçok bankanın yarattığı banknotlardan ve piyasa içi güvene dayalı olarak döneme özgü çeşitli yükümlülük ihraçlarından oluşurdu (kambiyo senetleri çok dolaşırdı ve kırılması da bankalar için önemli bir gelir kaynağı idi). Yer yer ABD’de örneğin, the Second Bank gibi parasal sistem içerisinde önemli büyüklükteki bazı bankalara özel imtiyazlar verilerek (hükümetin bankası olarak) hükümetin bastığı banknotlarla desteklenen ancak bugünküne benzemeyen bir merkez bankası rolü verilmişti. O dönem öyle bir parasal hiyerarşiden söz etmek mümkündü ama son derece karmaşık ve krize açık bir sistemdi bu. Çünkü istikrarlı bir son kredi mercii (son yükümlülük ihraççısı) olarak kamusal bir MB yoktu. Kapitalist ilişkiler derinleştikçe sermaye açısından parasal sistemin bütünleşmesi bir ihtiyaç halini almıştı.
4) Bugünkü sistem esasında bu sistemin evrilmiş bir halidir. Sistem kamusal olarak stabil bir değer biçimi oluşturmak için bütünleştirilmiş bir bankacılık sistemi olarak (20. yüzyılın ilk yarısında çeşitli erken kapitalistleşen ülkelerde) düzenlemiştir. Buna göre bankalar artık kendi banknotlarını basamayacaklardır. Gelgelelim banka parayı MB parası (rezerv para) cinsinden “bir muhasebe kaydı olarak” yaratabilecektir. Bu konuda kâğıt üzerinde bir sınır yoktur. Kredi taleplerine olumlu dönüş yaptıkça (lütfen yukarıdaki likidite maliyeti kısmını düşünmüyormuşuz gibi yapmayın, o da dahil bu sürece) yarattığı kredi-parayı mevduata yükümlülük olarak kaydeder ve yoktan yaratır. Ancak mudinin talebi söz konusu olduğunda mevduatı rezerv para (eski tabirle MB’nin banknotu olarak) olarak ödemekle yükümlüdür. Bu noktada banka likiditeye (rezerv paraya) ihtiyaç duyar. Yani mudi yaratılan muhasebe kaydı biçimindeki parayı çekmek isterse, ya da başka bankadaki bir hesaba göndermek isterse bu ödemeleri MB parası cinsinden yapmak zorunda kalacaktır. Yani bankanın yarattığı para ile MB’nin yarattığı para esasında farklıdır. Banka artık modern finansta itibari para cinsinden parayı kendi muhasebe kaydı olarak yaratır ama diğer bankalara yaptığı ödemeleri bir üst yükümlülük ihracı olan rezerv para (MB parası, itibari para) cinsinden yapar, doğal olarak. Örneğin Türkiye’de ticaret hayatında dönen vadeli çekler de benzeri bir mekanizmayla banka parasına konvertible olarak dolaşır, bankanın yükümlülük ihracı (banka parası) olarak mevduat yükümlülüğü tarafından desteklenir. Ödemeler sonuçta banka parası tarafından mahsuplaşılarak temizlenir. Aynı şey bankalar arasında da geçerlidir. Bankalar da rezerv para cinsinden mahsuplaşır. Nerede? Bankalar arası piyasada. Bu noktada ya genel olarak bankacılık sisteminin bütün olarak nette rezerv açığı ortaya çıkar, ya da mikro düzeyde tek tek bankaların gün sonunda rezerv açıkları ve fazlaları ortaya çıkar. Bu da bankaların TCMB’deki hesaplarınca rezerv para cinsinden mahsuplaşılarak temizlenir (clearing).
5) Yani rezerv para ezici çoğunlukla bankalar arasında kullanılan bir paradır. Banka parası da kişiler ve kapitalist firmalar arasında kullanılır vs. Bir de gölge bankacılık ve finans sistemi tarafından ihraç edilen yükümlülükler vardır ki burası finansın devasa alanıdır, o da bankacılık sistemi tarafından desteklenir, günümüzde finansallaşma başlığında tartışılan bir sürü sorunun da kaynağıdır bu nokta esasında. Politika faizi işte bu sistemin temelinde yaratılan rezerv paranın maliyetidir. MB’ler bankalar arası piyasaya bu maliyeti belirlemek veya maliyet düzeyinin (yani politika faizinin) belirli aralıklarda salınması için koridor tespit etmek (faiz koridoru vs.) için müdahale ederler. Bu aynı zamanda farklı vade yapılarındaki faizlere müdahale etmek anlamına gelir. Bu anlamda (gereğinde) rezerv desteğinin boyutu üzerinden esasında faizi dışsal olarak belirlerler, rezerv parayı değil. Rezerv parayı sınırlayarak geniş parasal yaratım sürecini belirlemek isteyen 1979-82 Volcker turu deneyimler kısa vadeli faiz (ve onun etkilediği farklı vade yapılarındaki diğer faiz) oranlarında sert salınımlara yol açmış ve likidite krizlerine yol açarak ekonomik durgunluktan ötede bir sonuç yaratmamışlardır, çünkü tüm sistemin yükümlülük ihraçlarını destekleyecek rezerv para desteğini vermemek likidite krizlerine yol açmıştır. Bu noktada MB’ler sadece kar beklentilerinin üzerine çıkacak bir likidite maliyetleri silsilesine yol açmıştır, o kadar. Dolayısıyla para yaratımı içseldir, faiz dışsaldır her koşulda. Bu noktada faiz bazen içsel bazen dışsal denilemez (Fatih Özatay’ın bu tür ifadeleri kendisinin Basil Moore başta gelmek üzere içsel para literatürünün sağlıklı bir okumasını yapmadığı izlenimi veriyor, dolayısıyla iddianın kendisine yakından vakıf olmadığı için argümanı yanlış yerden kuruyor). Yani denenmiş rezerv kısıtı politikaları da sadece kısa vadeli faiz oranı üzerinden (kısa ve uzun dönem) etkilerde bulunmuştur, dolayısıyla Fed başta gelmek üzere Volcker vb. deneyimlerden kısa sürede vazgeçilmiş ve salt kısa vadeli faiz oranı üzerinden döngülere müdahale etmeyi “uygun görmüşlerdir”. Döngü dedik, para talebi ile ilgili başka bir noktaya geldik.
6) Peki bu müdahale ile ne amaçlanıyor dersek bir kavramı daha tanımamız lazım ki o da Marx-Veblen-Keynes çizgisinden (yani heterodoks geleneğin kökenleri) bildiğimiz ve M-C-M’ diye de ifade edilen Keynes’in kısa bir metninde de belirttiği parasal üretim ekonomisi (monetary production economy) kavramıdır. Yani para yaratım süreçleri reel-finansal iç içe geçmiş para talebiyle sürüklenen parasal-finansal ekonomiye ve onun döngülerine içkindir. Likidite sıkışıklığı veya bolluğunun (sistemdeki MB parası ve banka parası rezervlerinin bolluğu veya darlığının) konjonktürel sebepleri ilk soyutlama düzeyinde bu döngünün neresinde bulunduğunuza bağlıdır. Türkiye’de sürekli KKM’ye bulunan bu “kusur” esasında küresel sermaye birikim döngüsüne eklemlenmiş olan Türkiye’de döviz ihtiyacını yaratan kapitalist üretimin yapısındadır (bkz. Güçlü, 2023a, 2023b).
7) MB’ler faiz oranlarını kullanırlarken sermaye birikiminin -özellikle parasal kısmına müdahale ederek- istikrarını sağlamaya odaklanırlar. Ama para talebi üzerinde (etkileyici olsalar da) belirleyici olamadıklarından dolayı döngülerin ancak ve ancak çok sarsıntılı ve inişli çıkışlı olmasına rezerv para maliyetleri üzerinden (veya ekstra ihtiyati politikalarla) müdahale edebilirler, yani döngüyü düzleştirmeye (smooth) çalışırlar, ama kapitalist krizlerin ve döngülerin kendisine engel olamazlar. Dolayısıyla MB’ler bu yükümlülük ihraçları silsilesine, yani varlıklar hiyerarşisine/silsilesine bir müdahalede bulunurlar, bu noktada (MB parası, itibari para olarak) rezerv para miktarı büyük çoğunlukla belirleyici değil, belirlenendir. Büyük çoğunlukla diyorum, çünkü MB’ler döngülerin içinde yer alırlar, üzerinde değil. “Rezerv parayı artırırsak veya değiştirirsek geniş para arzı da artar veya değişir” diye çalışmaz mekanizma. Genişleme döneminde politika faizini düşürmek bankanın kredi verme cesaretini artırabilir. Ancak durgunluk döneminde aynı şeyin yapılması yatırımlara ve (yatırım güdüsüyle) para talebine etkide bulunamaz çoğunlukla, çünkü o dönemde şirketler genelde çok borçlu olurlar ve borçlarını çevirmeye çalışırlarken kendilerine yaratılan kredileri önceki borçlarını kapatmak için kullanabilirler, bu da daha önce yaratılmış kredi paraların yok olmasına sebep olacağından dolayı rezerv paranın geniş para arzı içerisindeki kompozisyonu artar/artabilir. Her koşulu kendi içerisinde analiz etmek gerekir. Dolayısıyla, rezerv paradan geniş para arzına doğru otomatik bir mekanizma olmamakla birlikte arz yönlü etkiler sınırlı ve çoğunlukla kapitalizme içkin dinamiklerce biçimlendirilmektedir. MB’ler de rezerv fazlaları veya sıkışıklığı oluştuğunda “duruma müdahale edecek” araçlara sahiptirler. MB’ler reel veya nominal faiz oranlarını ve faiz oranlarının vade yapısını etkilerler, o kadar. Bu noktada MB’lerin belirledikleri zorunlu karşılık oranları da bankaya yatırılan veya bankacılık sistemi tarafından (krediden) yaratılmış olan mevduatların bir kısmını rezerv para cinsinden bankanın MB’daki hesabında tutma zorunluluğu anlamına gelmektedir. Bu durum ilgili bankalar için ek bir likidite ihtiyacı anlamına gelse de rezerv paranın maliyetini bankacılık sistemi açısından artırır ve bu anlamda kısa vadeli faiz oranları üzerinden farklı vadelerdeki faizlere etkide bulunacağından geniş para arzı üzerinde bahsettiğimiz sebeplerden dolayi doğrudan etkide bulunmaz. Dolayısıyla çarpan veya çarpan benzeri bir mekanizmadan bahsetmek mümkün değildir.
8) Rezerv para artışlarının mevduat faizlerini neden düşürdüğü de herhalde oldukça açık olarak görülebiliyor buradan. Bu mesele Türkiye’ye özgü olmadığı gibi finansallaşan birikimin önemli bir çıktısı ve destekleyicisidir. Mevduat faizlerinin düşüklüğü farklı finansal varlıklara dönük talebi desteklediği için genellikle örtük veya açık olarak erken kapitalistleşen ekonomilerin merkez bankaları tarafından gözetilmiştir.
Sonuç olarak merkez bankası parası, banka parası ve diğer özel paraların içselliğinin özünde MB’lerin rolleriyle ve yetkileriyle de ilişkisi yoktur, kapitalist üretimin niteliği gereği para içseldir. MB’ler tarihsel olarak sürece istikrar kazandırmak adına daha sonra sisteme eklenmişler ve kurumsallaşmışlardır, simdi de bu yoğun finansallaşma döneminde “şartlara uygun olarak” dönüşmektedirler. Son bir not olarak kamu açığının da net rezerv para yarattığını ifade etmek gerekir ancak o mesele başka bir yazının konusu olsun.
KAYNAKÇA
Gorton, G. B., Ross, C. P., & Ross, S. Y. (2022). Making Money (Working Paper 29710). National Bureau of Economic Research. https://doi.org/10.3386/w29710
Güçlü, T. (2023a, Kasım 14). KKM ve politika tasarımı üzerine tezler ve antitezler: Heterodoks bir yaklaşım (I). Praksis Güncel. https://praksisguncel.org/kkm-ve-politika-tasarimi-uzerine-tezler-ve-antitezler-heterodoks-bir-yaklasim-i/
Güçlü, T. (2023b, Kasım 17). KKM ve politika tasarımı üzerine tezler ve antitezler: Heterodoks bir yaklaşım (II). Praksis Güncel. https://praksisguncel.org/kkm-ve-politika-tasarimi-uzerine-tezler-ve-antitezler-heterodoks-bir-yaklasim-ii/
Güçlü, T. (2024). Gölge Bankacılığın Gölgesinde Merkez Bankacılığı: Küresel Finansal Kriz Sonrasına Tarihsel Bir Yolculuk. Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(27), Article 27. https://doi.org/10.53092/duiibfd.1377567
Özatay, F. (2024). Eğitim şart. Ekonomim. https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/egitim-sart/740329
DİPNOT
1 Munzur Üniversitesi, Finans ve Bankacılık Bölümü, Dr. Öğr. Üyesi.
2 Fatih Özatay sonrasında konuyu bana kalırsa biraz da bulanıklaştırarak köşesine taşıdı, bkz. Özatay (2024). Ancak eğitimin şart olduğunu vurguladığı “iyi niyetli” çağrısına katılmamak ve icabet etmemek mümkün değil tabi ki!
3 Bu noktada ihraç edilen yükümlülüğün karşılığındaki “teminatları” dikkate almadığımız akla gelmesin. İlk olarak, her senedin teminatı olmaz, büyük bir istisna olarak yaratılan itibari paranın da hiçbir teminatı (karşılığı) olmaz. Teminat dediğimiz olgunun da zaten bir varlık olduğu ve başkası tarafından yaratılan bir yükümlülük olduğu da aklımızda bulunmalı. O yüzden yükümlülük ihracı yaratımıyla başlıyoruz anlatıya, mantıksal ve tarihsel dizge böyle gerektiriyor. Kapitalist finansın özü bu kâr merkezli varlık üretimine dayanır.
4 Bu konuda okuyucuyu gölge bankacılığın merkez bankacılığı üzerindeki etkisi üzerine detaylar için henüz yayınlanmış olan şu metnime göndermek isterim, bkz. (Güçlü, 2024).
Evrensel'i Takip Et