15 Mart 2013 12:08

Barışa giden yolda Trakya

Daha birkaç hafta önce Lüleburgaz’da HDK tarafından yapılmak istenen Ekoloji kurultayına milliyetçi, ırkçı ve şoven çevreler engel oldu. Ekoloji kurultayında CHP milletvekilleri ile birlikte konuşmacılardan birisi HDK ve BDP milletvekili Sebahat Tuncel idi. Salon iptalleri, salon veren sendikacılara dönük baskılar hafta boyunca de

Barışa giden yolda Trakya
Paylaş
Seyit Aslan / Asena Akarsu

Tartışmaların en yoğun olduğu dönemde, Trakya’da işçilerin, köylülerin, siyasi partilerin, sendikacıların söylediklerine kulak kabarttık. Bir kez daha anlaşıldı ki, Kürt sorunu ve çözüm süreci bütün ağırlığıyla devam ediyor. Kolay değil yüz yıl, daha ötesi var. Son otuz yıl çok sert çatışmalar yaşandı, sonuçları ağır oldu. Şimdi nasıl olacak, nasıl çözülecek, önce hangi adımlar atılacak, karşılığı ne olacak? Bütün bu soruların hemen yanıtı yok. Ortada bir gerçek var ki, bu soruna Türk ve Kürt halkının nasıl baktığı ve nasıl çözülmesini istediğidir.

İMRALI GÖRÜŞMELERİ TÜRKLERE NASIL YANSIDI?

Trakya’da girdiğimiz her kahvede bayrak ve Atatürk posteri mutlaka asılı. Her kahvede sürece dair tartışmalar var. Son yaşanan gelişmeler hararetle konuşuluyor. Tartışmaları masaların üzerindeki gazetelerin yönlendirdiğinden kuşku yok. Genelde ulusalcı gazeteler.

İlk kahvede daha biz bir şey demeden söze giriyor vatandaş. “Bu hükümete güven olmaz, bu dereyi geçene kadar böyle” diyenden, “Türklük bitti” diyene kadar farklı bakış açıları. “Türküm demekten utanıyorum artık. Bakın ne hale geldik” derken son tartışmalar ve basına sızan tutanaklardan bahsediyor, gelişmelere tepki gösteriyor masadaki. “Hani ben ‘terörist’ başıyla görüşmem diyene bak, ne oldu, bak görüşüyorsun. ‘İspatlamayan namerttir’ dedin ne oldu, ispatlandı ama yine bir şey yok. Adamda utanma, arlanma yok.” Milliyetçilik burada oldukça etkili. CHP, AKP, MHP fark etmiyor, böyle düşünüyorlar.

Lüleburgaz’da CHP, AKP ilçe başkanlarının, ‘Yoğunuz, çok işimiz var’ diyerek bizimle görüşmek istememesi bunun bir sonucu. Düşüncelerini ortaya koysalar birbirlerinden farkları olmadığı ortaya çıkacak. Başbakanın veya ana muhalefet partilerinin söylediklerini yerelde savunup savunamadıklarını öğrenememiş oluyoruz.

‘NASIL ÇÖZÜLECEK’ SORUSUNA CEVAP YOK

Kahvede iki kişi hararetle tartışıyor. “Öcalan hepsinden akıllı, bak on yıldır hükümeti ayakta tutuyormuş. Bu düşüncelerini dışarıda söylesin, niye içerde tutuyorlar.” Bunlar tepkiyle söylenen sözler. Peki, nasıl çözülsün sorusuna yanıt; daha fazla öldürmek, başka yolu yok. Arkasından devam ediyor, “Tabi hükümetin Öcalan’a ihtiyacı var, önümüzde iki kritik yıl var, üç seçim ve anayasa süreci” diyerek noktalıyor. Başka bir kahvede, kahve sahibi “Bu ülkeyi Amerika karıştırıyor, bütün bu sürecin sorumlusu onlar. Kapçık ağızlıların bu ülkede ne işi var” diyerek kendince eleştiriyor. “Peki, ne olacak” sorusuna yanıt yok. Egemen bir söylem almış başını gidiyor. Bölünme fobisi, Kürtlerin devlet olma meselesi. Anadil, kısmen hak olarak görülse de halen sıcak bakılmayan taleplerden birisi.

Bu aralar Suriye meselesinin üzerine tartışma yok, üzeri küllenmiş bulunuyor. Sıcağı sıcağına yaşanan görüşme trafiği, sızan tutanaklar, başbakanın, muhalefetin ve BDP’nin ne dediği, pür dikkat dinleniyor ve takip ediliyor. Türkler cephesinde yaşananlar böyle.


KÜRTLER EŞİT VE ADİL BİR ÇÖZÜMDEN YANA

Trakya bölgesinde azımsanmayacak kadar Kürt nüfus da var. Savaşın ve çatışmaların en yoğun yaşandığı yıllarda boşaltılan köylerden gelip yerleşenlerin sayısı az değil. Hatta bazı mahallelerde Kürt nüfusunun yoğunluğu her açıdan hissediliyor. İnşaatlar başta olmak üzere, tekstil sektörüyle beraber diğer sektörlerde iş bulan Kürt işçi ve emekçiler ulusal mücadeleyle bağlarını koparmış değiller. Yaşanan süreçle ilgili Kürtler cephesinde temkinli yaklaşımlar var. Somut adımlar atılmadan bir şey söylemiyorlar. KCK operasyonları, Kandil’e yapılan bombalamalar, Roboski ve birçok gelişme temkinli olmayı gerektiriyor. Daha birkaç ay önce savaş naralarının atıldığı, “Tek millet, tek vatan, tek bayrak” dendiği günlerden kısa bir süre sonra başlayan İmralı süreci, biraz şaşkınlık yaratmış durumda. “Evet, çözüm olmalı, mutlaka olmalı, ama eşit ve adil olmalı” diyorlar. Artık halklar yoruldu. Yetmez mi bunca acı, gözyaşı?


SENDİKALAR: HALK BİLGİLENDİRİLMELİ

Ülkede uzun yıllardır süren savaş ve üzerinden geliştirilen söylemler halk kadar emek ve demokrasi mücadelesi veren sendikalara ve sendikacılara da yansımış durumda. 30 yıl boyunca devam eden savaşta ölen binlerce gencin acısı, başa gelen hükümetlerin ve medyanın kurguladığı söylemler hala izlerini taşıyor. Kürt gençlerinin kandırıldığından, Kürt bölgelerinin eğitimsizlik yüzünden geri kalmışlığına kadar birçok söylem, Türk işçi ve sendikacılarıyla yaptığımız konuşmalarda kendisini gösteriyor. Fakat sendikacılar asıl olarak, hükümetin sorunun çözümünde halkı bilgilendirmemesinin tehlikesine dikkat çekiyorlar. Örneğin Petrol-İş Trakya Şube Başkanı Turgut Düşova ve DİSK Tekstil-İş Edirne Şube başkanı Savaş Testici bölge’de bir ayrışmanın yaşandığını ve halkın sürece olumsuz yaklaştıklarını belirtiyor. Bunun sebebinin de halkın süreçten habersiz olmasına bağlayan sendikacılar, hükümetin konuyla ilgili halkı bilgilendirmek için hiçbir adım atmadığını vurguluyor. Ayrıca sendikacıların ve işçilerin bir çoğu yaşanan sürecin seçim öncesi oy kazanmak için atılan bir adım olarak değerlendiriyorlar.

DİSK Genel-İş Lüleburgaz iş yeri baş temsilcisi Çiğdem Özyürek, çözüm için halkın bilgilendirilmesinin şart olduğunu belirtiyor; “Mevcut hükümet ne düşünüyorsa açık olmalı. Planlarını medya ve halkla paylaşmalı. İnsanların sesine kulak vermeleri lazım. ‘Biz yaptık, oldu’ olmaz. 30 yıllık sorunu 3 ayda çözemezler. Çözüm için önemli sonuçlar çıkabilir.”


İŞÇİ MEHMET’İN DEDİKLERİ

Gezimizin ikinci akşamı Çorlu’da sendika hakkı için direnen Daiyang işçilerinin dayanışma gecesindeyiz. Oradaki işçilerle Kürt sorununu konuşuyoruz. İşçiler aslında Türk ve Kürt emekçiler arasında sorun olmadığını söylüyor. Fakat Daiyang işçisi Mehmet Turancı hükümetin ve muhalefetin milliyetçi söylemlerinin Kürt halkının ve mücadelesinin az olduğu bölgelere nasıl yansıdığını gösteriyor. İşçi Mehmet bazen fabrikalarda Kürt işçilerin üzerine çok gidildiğini ve “Sen de dağdan mı geldin, dağdakiler nasıl” gibi sataşmaların olduğunu söylüyor. Bunun sebebi ise Trakya’daki halkın yetiştirilme biçimi. Mehmet kendisi de dâhil birçok kişinin bütün çocuklukları ve gençlikleri boyunca Kürtlere düşman yetiştirildiklerini belirtiyor. İşçi Mehmet de, bir diğer Daiyang işçisi Murat da özellikle anadilde eğitim meselesine sıcak bakıyorlar ve sorunun çözülmesini istiyorlar. Ama kendilerinin çözüm için bir önerileri yok. İşçi Mehmet birlik olamamaktan yakınıyor. Ve belki de çözüm için gerekli olan yolu, yanımızda bizi dinlerken konuşmak istemeyen bir işçiden sonra söyledikleri ile gösteriyor. “İşte biz böyle çekinmesek, her meselede düşüncelerimizi söyleyecek cesarette olsak, birlik olsak belki de sözümüz dinlenecek” Ve belki o zaman iki halkın birbirini anladığı eşit haklara dayalı bir çözüm işçi Mehmet’in dedikleri olursa gerçekleşecek.
 

ÖNCEKİ HABER

‘Hastaysanız karşı kıtaya’

SONRAKİ HABER

ODTÜ'de 'Kendi üniversitemizi kuruyoruz'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa