28 Nisan 2011 15:19

Türkiye’de Cumhuriyet’i inşa sürecinin sınıfsal pratikleri

“Devrim ideolojisi (Kemalizm) devrim analizi bağlamında açıklanacağına, Türk devrimi, dondurulmuş ve bir takım ‘ilkelere’ indirgenmiş bir ideoloji (Kemalizm) bağlamında açıklanmaktadır. Böylece zaman ve tarih dışı bir statü kazanmış bir ideoloji, toplumsal evrim ve dönüşümler ne olursa olsun yaşadığımız duruma

Türkiye’de Cumhuriyet’i inşa sürecinin sınıfsal pratikleri
Paylaş

Fatih Polat

“Devrim ideolojisi (Kemalizm) devrim analizi bağlamında açıklanacağına, Türk devrimi, dondurulmuş ve bir takım ‘ilkelere’ indirgenmiş bir ideoloji (Kemalizm) bağlamında açıklanmaktadır. Böylece zaman ve tarih dışı bir statü kazanmış bir ideoloji, toplumsal evrim ve dönüşümler ne olursa olsun yaşadığımız duruma uygulanmaktadır. Böyle bir yaklaşım skolastik zihniyetin tipik bir örneğidir ve laik gelenek içinde forme olmuş aydınlarımız bu rahatsız edici duruma iki türlü tepki göstermişlerdir. Ya Kemalizmin çağını   oldurduğunu, aşıldığını ileri sürüp yeni ufuklara yönelmişler ya da Kemalizmin donmuş ilkelerine canlılık getirmek, Kemalizmi çağdaş bir biçimde algılamak, Kemalist ilkeleri günümüz koşulları içinde yorumlamak gibi tezlerle ortaya çıkmışlardır. Bu iki tutumun ortak sorunu, Kemalist olmak ya da olmamak biçiminde ortaya koymaları ve bağnazca karşılıklı suçlamalara girmeleridir.” (Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası)

Türkiye’de, Kemalist harekete dair bu saplantılı tutumun izlerinin bugün bir ucu devletin resmi ideolojisinde, diğer ucu kendini ‘sol’da ifade eden kimi kesimlerde olmak üzere sürdüğü biliniyor. Lenin’in de vurgu yaptığı gibi, dönemi içinde Mustafa Kemal önderliğindeki ulusal kurtuluş hareketi, emperyalist işgal güçlerine ve içerideki destekçilerine karşı verdiği mücadele açısından tarihsel olarak ilerici bir rol oynamış, ancak daha sonraki uygulamalar bu hareketin ‘cılız da olsa antiemperyalist bir hareket’ olarak tanımlanmasını gerektirecek gelişmelere sahne olmuştur. Örneğin TKP’nun Kurucu Lideri Mustafa Suphi ile yoldaşlarının Mustafa Kemal’in davetiyle, Türkiye’de faaliyet göstermek üzere Ankara’ya hareket etmek için yola çıktıktan sonra, 28 Ocak 1921’de Karadeniz’de öldürülmüş olmaları, TKP kökenli aydınlar arasında dahi farklı biçimlerde yorumlanmış, katledilme eyleminin Mustafa Kemal’den habersiz gerçekleştiğini öne süren TKP’liler bile olmuştur. Bu komplonun ardındaki adresi bulma arayışı belgelere dayalı polemiklere dahi konu olmuştur. Oysa dönemin tarihsel ve Kemalist hareketin sınıfsal özellikleri, iktidarlarını ele alan burjuva ihtilalci Kemalist hareketin bundan sonraki amaçlarının, bu ihtilalin önünü açacak adımlara yönelmek olduğunu göstermektedir. Suphi ve arkadaşlarının katledilmelerinde çok kısa bir süre öncesinde gerçekleşen kimi gelişmeler de aslında bu eylemin işaretlerini içinde taşımaktadır. Bu sürece dair olarak Prof. Taner Timur’un şu vurgulaları anlamlıdır: “l.İnönü Zaferi kazanılıp Batılılarla Londra’da görüşmelere davet edilince Anadolu’da sol hareketler tasfiye edilmişti. Atatürk bunun Sovyet desteğine engel olmayacağını biliyordu. Nitekim daha zaferden önce, 3 Ocak 1921’de, Atatürk Büyük Millet Meclisinde Bolşevizmden bahsederken şunları söylüyordu: ‘Milletimize zarar verebilecek tarzda gelmesine karşı kesin tedbirler almak zorundayız ve bu tedbirleri almamızda onlar elbette bize muhalif olamaz.” (a.g.y, sayfa 42)

Bu süreç ve sonrasındaki gelişmelerin, Türkiye’de burjuvazinin iktidarını pekiştirdikçe daha da ezdiği işçi ve emekçiler açısından ders çıkarıcı nitelikte olduğu da açıktır. Bu dönemin ardından gerçekleştirilen reformlarla bir yandan, batılı anlamda kapitalist bir ülke olmanın koşulları olmanın üst yapısal hazırlanırken, diğer yandan da buna bağlı olarak, ‘hasta adam Osmanlı’dan’ bir ulus yaratma politikalarının da sonuçlarına tanık olundu. Ekonomide burjuva oluşturmak için sermaye birikimi sağlamaya yönelik bir ‘devletçilik’ politikası uygulanırken, Kurtuluş Savaşı sırasında desteği alınan Kürtler ve diğer uluslardan halkların ‘sınıfsız, imtiyazsız bir kitle’ anlayışı etrafında baskılandığı bir sürecin de önü açıldı. Bütün ulusların Türklerden geldiği iddiasına dayanan ‘Türk Tarih Tezi’ ve bütün dillerin kökenini Türk diline dayandıran ‘Güneş Dil Teorisi’ gibi, bilim dışı, ırkçı yaklaşımların bu süreçte, ‘Kemalist ideoloji’ inşa etme mühendisliğine girişenlerin marifetleri olarak bugün dahi Türkiye’nin demokratikleşme arayışlarında ayağına dolandığını belirtmeliyiz. Aralarında ‘dönek’ TKP MK yöneticilerinin de bulunduğu Kadro dergisi ve çevresinin bu ‘mühendislik’ hareketinde ve ‘Tek adam’ ideolojisini oluşturma süreçlerinde özel bir işlev gördüğü de özellikle vurgulanmalı.

Bu sürecin ekonomik-politik etkileri zemini bakımından da şunları vurgulamak gerekiyor: “… büyük zaferin kazanılmasından hemen sonra, İstanbul Türk Ticaret burjuvazisi de harekete geçmiş, Rum ve Ermenilerin yerini almaya adaylığını koymuştur. İzmir İktisat Kongresi’nin toplanmasında bunların da rolü olmuştur. Aslında emperyalizmle çıkarları en çok bağdaşan sınıf, bu ‘milli’ Türk ticaret burjuvazisidir. Bütün bu açıklamaları bir cümlede özetlemek gerekirse, derim ki, emperyalizme karşı olmak, siyasal iktidarın kontrol ve kanalize edemediği yabancı sermayeye karşı olmak demektir. Bu ise ancak sömürülen sınıfların öncülüğü sayesinde mümkündür. Bununla beraber, sömürgeciliğe karşı savaş da, elbette ki emperyalizmi zayıflattığı için antiemperyalist bir yön taşır.” (Prof. Taner Timur, a.g.y., sayfa 49)  Yarın: Türkiye’de Çok Partili döneme geçiş koşulları

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Mustafa Kemal Kürt sorununu kökten çözmek istedi!

SONRAKİ HABER

MGK'de kafa aynı!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...