Yazıkonak'ta işçinin hafta sonu: Pazar günü izin yapabilmek için günde on iki saat
Hafta sonu izin yapabilmek için hafta içi iki saat fazla çalışanlar, namazı yarım bırakıp işe koşmak zorunda kalanlar, ölüsünün acısını bir güne sığdırıp mesaiye geri dönmek zorunda bırakılanlar...

Fotoğraf: Evrensel
Özkan ZÜLFİKAR
Elâzığ
Bir pazar günü işçiler için nasıl geçer? Kuşkusuz üzerine çokça yazılmış, çizilmiştir. Biz bu soruya Elâzığ Organize Sanayi Bölgesinin de içinde bulunduğu, nüfusa oranla en çok işçinin yaşadığı, civar illerden de yoğun göçün yaşandığı Yazıkonak beldesinde yanıt arayacağız. Karşılaştığımız ilk kişi Yusuf. Soy isim ve detay veremiyoruz. İşçi Yusuf’un bizden ricası bu. Yusuf Erzurum’dan gelmiş. “Ne iş yaparsınız?”, “Yalıtım malzemeleri üretiriz” ile başlıyor muhabbetimiz. Anlatıyor Yusuf: “Çok ayakta kalıyordum. Yıllarca ayaklarımdan çektim. Halen çekiyorum. Yara-bere içerisinde hep. Şişiyor. Meslek bizi hasta etti.”
“Nasıl geçiyor pazar?” diye sorarken Yusuf’a, anlıyoruz ki birçok iş yerinde olduğu gibi pazar gününü ‘hak etmek’ için hafta içi iki saat fazla mesai yapması gerekiyormuş. Tatil yapacaksan tatil gününün üretimini haftaya yayacaksın, ne üretmen gerekiyorsa üreteceksin ve tatili hak edeceksin! Özet bu.
HESAPSIZ KİTAPSIZ BİR GÜN OLMAZ BİZDE
“Peki neler yapıyorsunuz tatilde?”
Yusuf “Çay ocağında çay içip dostlarla sohbet ediyoruz. İskambil alışkanlığım yok. Ancak hemen herkes oturup okey oynar, iskambil oynar. Ne yapsınlar, bir çeşit zevk. Sosyal hayat kahvelerde bizim için. Asgari ücretle dört nüfus geçinmeye çalışıyoruz. Bir pazar günü hanımı alıp çocuklarla sıradan bir lokantaya gitsek 1500’den aşağı çıkamıyoruz. Bir kere gitmiştik. 1200 lira hesap verdim. Hanım dedi ki ‘Bu parayla et alsaydık iki hafta yerdik.’ Ay sonuna parayı yetiremezsen hanımla arayı bozarız valla. ‘Lokantaya gitmeseydik, para yeterdi, ne gereği vardı’ falan tartışma bitmez. Hesapsız kitapsız bir gün olmaz bizde yani.”
BÜTÜN ACINI BİR GÜNE SIĞDIR
Başka fabrikalarda bırakın hafta tatilini, cenazesi olanlara sadece bir gün izin verilirmiş. Yusuf anlatıyor bu durumu da, “Bütün acını bir güne sığdır. Gel işbaşı yap. Ölüleri bırak. Yaşamak için çalışman lazım. Vicdan, merhamet yok.”
Yıllık izni, senelik izni de siz düşünün artık. “İzin olsa bile nereye gideceksin tatile? En çok aile ziyareti yaparsın. Köye gidip kışlık için hazırlık yaparsın” diye vurguluyor Yusuf.
Çalışma koşullarının nasıl zorlaştırıldığını da ekliyor ve devam ediyor: “Makine bozulursa bizden biliyorlar. Tamir edilirse bizden kesiliyor parası. İşçi bozuyormuş. Kardeşim işçi kendisinden kesilecek bir şeyi niye bozsun? Tam tersine işçi ekmek yediği şeyi bozmaz. Daha iyi bakar. Kaldı ki sürekli çalışan makine bozulur elbet. Kul yapısı bu, Allah yapısı değil ki. Makineler kapansa pazar günü tatil yapmak için ekstra üretim yapamayız. Pazar da işe geliriz. O yüzden olsa bile biz daha iyi bakarız makinelere.”
NAMAZI YARIDA BIRAKIP İŞE KOŞUYORUZ
Yazıkonak’ta hemen hemen bütün kahveler tıka basa dolu. Bu kahveler erkek işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, genç işçilerin tek sosyal alanları neredeyse.
Birçok işçinin benzer konularda şikayet ettiğini gözlemleyebilirsiniz. Hastanede çalışan bir taşeron işçi yemekten şikayet ediyor örneğin: “Bir tavuk koymuşlar önümüze, sanki canlanıp uçacak. Bildiğin çiğ et.”
Okey oynayan başka bir işçi taşı atarken daha bir hiddetle vurarak şöyle diyor: “Forklift miyim ben yahu? Her işi bize yaptırıyorlar. Bütün pis işler dahil. Ama düzenli güzel bir yemek bile vermiyorlar. Namaz kılarken bile yarıda bırakıp koşuyorum.
Bir belediye işçisi de "Yazıkonak Belediyesi bir türlü kadro açmıyor. İş, bir tek iktidar yanlısı olanın değil, herkesin hakkı” diyor. İnşaat işçisi biri uzaktan “Yaz abi. Yazmazsan hatırım kalır. Klasiktir ama işçiler kardeş, patron kalleş” diye sesleniyor.
İşçinin pazarı kahvede iskambille, okeyle. Hayatı, ‘Bir dokun bin ah işit’ ile…
Sahi yarın da pazar, bir pazar günü nasıl geçer işçinin...
Evrensel'i Takip Et