Spor ekonomisti Tuğrul Akşar: Hakeme atılan yumruk sorunların dışa vurumu
Futbol Ekonomisti Tuğrul Akşar; Faruk Koca'nın, Hakem Halil Umut Meler'e yumruk atmasının biriken sorunların artık yönetilemediğinin bir göstergesi olduğunu söyledi.

Fotoğraf: Pixabay
Gözde TÜZER
İstanbul
Ankaragücü – Çaykur Rize Spor maçı sonrası, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın, maçın hakemi Halil Umut Meler'e yumruk atmasının etkileri devam ediyor. Koca’nın bu cesareti nereden bulduğu, siyasi ilişkileri, ligin başından itibaren yaşanan yapısal sorunlar tartışmaların odak noktası. Spor Ekonomisti Tuğrul Akşar bu tür hareketlerin biriken sorunların artık yönetilemediğinin bir göstergesi olduğunu belirterek, hakeme atılan son yumruğun, futbolumuzun yapısal sorunlarının dışa vurumu olduğuna dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Bardaktan taşan son damladır. Biriken sorunlara sağlıklı ve toplumun (futbolun) yararına çözümler getirilmez ise, sorun patolojik bir vaka olur, kansere dönüşür. Bu olumsuzluk yıllar itibariyle patlamak için güç toplar ve bir gün gelir bünyeden dışarı patlar. Bu bir hakeme yumruk olur, şike olur, teşvik olur, rüşvet olur, şiddet olur, futbol aracılığıyla kara para aklama olur, rezillik olur...”
Futbolda ortam karışık ancak bir durum daha var, o da futbol pastasında en büyük paylardan birine sahip olan Katarlı şirket Bein’e satılan Digitürk… Türkiye Futbol Federasyonu ve Digitürk arasında her yıl yenilenen lig yayınları anlaşmaları var. Ve bu anlaşmalarda milyonlar, milyarlar havada uçuyor, devletin ödediği rakamlardan bahsediliyor… Spor Ekonomisti Tuğrul Akşar’la Digitürk’ün satılmasını, son yıllardaki ihaleye çıkılmadan yapılan anlaşmaları ve Türk futbolunun “marka değeri”ni konuştuk.
500 MİLYONDAN 65 MİLYONA
Akşar anlatıyor: “Süper Lig'in yayın hakkının Katarlı gruba satılmasına ilişkin hep bazı iddialar ortaya atılmıştır. Ancak, bu iddiaları açıklığa kavuşturacak ortaya somut bir şey de çıkartılamamıştır. Bununla birlikte, her dönem yayıncı kuruluş kar etmediğini, hatta zarar ettiğini beyan etmesine karşın, Süper Lig'in yayın hakkını da bırakmamış; aksine ilk döneme göre çok daha düşük tutarlarla Süper Lig'in yayın hakkını elinde tutmaya devam etmiştir. 2016'da 500 Milyon Dolar civarındaki Süper Lig yayın bedeli, bugün kurlardaki yükselmeyi de dikkate aldığımızda 65 Milyon Dolara kadar gerilemiştir. Yayın bedellerinin 65 Milyon Dolara gerilemesindeki temel neden, yayıncı kuruluşun zarar ettiğini ileri sürerek yayın bedelini düşük tutması ve siyasetin de yönlendirmesiyle kulüplerin bu tutara razı edilmeleridir.”
‘ŞEFFAF VE TATMİN EDİCİ YANITLAR VERİLMEDİ’
Olayın bir de geçmişi var. Katara nasıl satıldı, hangi paralar verildi, anlaşmalarda neler vardı? Katarlı BeIN Group'un sahibi olduğu BeinSport, 21 Kasım 2016 günü sonuçlanan ihaleyle, yıllık 500 milyon dolar + KDV karşılığı Süper Lig'in yayın haklarını 5 yıllığına satın almıştı. Sözleşme gereği, söz konusu tutarın 250 milyon dolarlık kısmının Merkez Bankası'nın güncel kurundan, kalan yarısının da TFF ve Kulüpler Birliği ile anlaşılan kur üzerinden ödeneceği BeinSport tarafından taahhüt ve kabul edilmişti.
Akşar kulüplere dağıtılan tutarın yayıncı kuruluşun daha az ödeme yapmasıyla çok ciddi düşmüş ve 2016'ın gerisinde bir tutara gerilediğine dikkat çekerek “Ayrıca kulüplere ödenen tutarlarda kur artışlarının da etkisiyle yaklaşık 50 Milyon Dolar daha ilave kayıp oluşmuştur” diyor. Peki sorun ne? Akşar sorunun Türkiye Futbol Federasyonu ile ilgili olduğunu şöyle anlatıyor: “Yayıncı kuruluşun Süper Lig'in yayın haklarına sahip olmaktan memnun olmadığını, zarar ettiğine ilişkin sürekli beyanda bulunuyor olmasına ve kulüplerin de yayın bedelini çok düşük bulmaları nedeniyle bu durumu gündeme getirmelerine karşın; her iki tarafın da yararına olmayan bu durumu (ticari sözleşmeyi) Türkiye Futbol Federasyonu'nun neden sonlandırmadığıdır. İşte, bu nedenle ve konuya ilişkin temel sorunlara şeffaf ve tatmin edici yanıtların da verilememiş olması sebepleriyle bu iddialar dillenmeye başlamaktadır. İnsanlar bu nedenle siyasetin bu işe etki ettiğini ve yönlendirdiğini düşünmekteler.”
400 MİLYONU DEVLET SPONSORLA ÖDEYECEK
2023- 2024 sezonunda yine çeşitli gerekçelerle ihaleye çıkılmamıştı. Ve 2 milyar 250 milyon TL’lik bir anlaşma gerçekleşmişti. Bu değerin çok düşük olduğunu belirten Akşar “Kaldı ki, yayıncı kuruluş bu tutarın 1.8 Milyar TL'lik kısmını ödüyor, kalan 400 Milyon TL tutarındaki para ise devlet tarafından sponsorluk sözleşmesi kapsamında kulüplere ödenecek” diyor. Devlet desteğini ve buradaki enteresan durumu Akşar açıklıyor: “2022-23 ve 2023-24 sezonları için yıllık 2.2 Milyar TL tutar üzerinden yayıncı kuruluşla iki yıl daha sözleşme uzatılmıştır. Yayıncı kuruluş 2021-22 sezonunda ödediği 2 Milyar 650 Milyon TL’den daha az bir tutarı ödeyerek maçların yayın haklarını satın almıştır. Buna göre Süper Lig kulüplerinin gelirlerinde TL bazında (devlet desteği olmasa) yaklaşık 800 Milyon TL azalış söz konusudur.”
KULÜPLER BİRLİĞİ NASIL KABUL EDİYOR?
Yayıncı kuruluş ile TFF arasında 2024-2025 sezonu için iddialar dolaşmaya başladı. Tuğrul Akşar, şeffaflığın olmadığına dikkat çekerek, Süper Lig'in yıllık yayın bedelinin ve kulüplerin naklen yayın gelirlerinin Avrupalı ilk 10 ligin ortalamasından 7 kat daha düşük olduğunu ve böylesi bir ticari anlaşmayı TFF'nin nasıl onayladığı ve daha da önemlisi Kulüpler Birliği'nin böyle bir teklife nasıl ‘evet’ deyip kabul ettiklerinin tamamen bir muamma olduğunu söylüyor.
YUMRUK, ŞİKE, TEŞVİK, RÜŞVET, ŞİDDET, KARA PARA…
Bir yanda atılan yumruklar, şike ve rüşvet iddiaları, bir yanda basının ‘dünyaya rezil’ olduk söylemleri, ‘Marka değerimiz çok büyüktü’ ifadeleri… Günümüz futbolunda neler oluyor? Spor Ekonomisti Tuğrul Akşar anlatıyor: “Günümüzde futbol tamamıyla reytinge dayalı bir gelir yapısına sahiptir. Reytingi ise ligin futbol kalitesi belirler. Eğer ligin izlenilirliği düşükse, parasal gelir düşer. Parasal gelir azalmaya başladığında ise bir süre sonra sportif performans geriler. Sportif performans yetersizleşince, buna bağlı olarak da ligin kalitesi geriler. Bunun sonucu bir süre sonra izlenilirlik düşer. İzlenilirlik düştüğünde ise lig sponsorların radarından çıkar. Bunun piyasadaki anlamı ise daha az para demektir. Bunda sadece sportif yetersizlik değil, aynı zamanda siyasetin futbola etkisi, kulüplerin mali yapıları, ligdeki rekabetçi dengenin haksız ve dengesiz rekabet şeklinde olması, futbol kalitesinin düşüklüğü, futbol kulüplerinin ve futbol otoritesinin uluslararası saygınlığının erozyona uğramış olması, yerli ve yabancı tüm oyunculara ve teknik kadrolara karşı yükümlülüklerin zamanında ve eksiksiz yerine getirilmemesi; futbol paydaşlarına karşı sorumlu davranılmaması, futbol örgütlenmesinde şeffaflığın bulunmaması, ligde uluslararası mali suçlarla mücadele ile ilgili kurum ve kuruluşlara karşı sorumlu hareket edilmemesi gibi tüm faktörler ligin marka değerini düşürür. Bu gelişme süreç içinde yavaş yavaş olur. Zamanla sorunlar dağ gibi birikir. Bu konuda futbol otoritesi (futbolu ülke içinde düzenleyen ve yöneten kurum- TFF) üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmez, sorunların üzerine cesaretle ve adil bir şekilde gitmezse, var olan sorunları doğru algılayıp analiz etmez, liyakatin yerine sadakati öncelikleyen bir yaklaşım sergilerse, bu sorunlar daha yıkıcı ve yakıcı olmaya başlar. Futbol otoritesi var olan sorunlara uzun vadeli ve siyaset üstü bir yaklaşım göstermez ise futbolumuzun da uluslararası saygınlığı ve marka değeri düşer. Yoksa, sadece bir yumrukla futbolumuzun marka değeri yerlere inmez. Ama bu tür hareketler, biriken sorunların artık yönetilemediğinin bir göstergesidir. Hakem Umut Meler'e atılan son yumruk, futbolumuzun yapısal sorunlarının dışa vurumudur. Bardaktan taşan son damladır. Biriken sorunlara sağlıklı ve toplumun (futbolun) yararına çözümler getirilmez ise, sorun patolojik bir vaka olur, kansere dönüşür. Bu olumsuzluk yıllar itibariyle patlamak için güç toplar ve bir gün gelir bünyeden dışarı patlar. Bu bir hakeme yumruk olur, şike olur, teşvik olur, rüşvet olur, şiddet olur, futbol aracılığıyla kara para aklama olur, rezillik olur...
SOSYAL FAYDAYI ÖNCELEYEN POLİTİK DURUŞ
Sonuçta; futbol fena halde yaşama benzer. Futbol, bir toplumun sosyal yaşamının ve kültürünün yeşil sahalara yansımasıdır. Sokaktaki insan ne ise, futbol yöneticiniz de, kulüp başkanınız da odur. Çünkü, sokaktaki insan toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel olarak ortalamasıdır. Bu bağlamda son sözüm: bu sorunlardan kurtulabilmemizin yolu, sokaktaki insanın ortalamasını yükseltmekten geçtiğidir. Bu ise, ancak sosyal faydayı önceliklemekle söz konusu olabilecek bir politik duruştur.”
Evrensel'i Takip Et