27 Nisan 2011 10:37

Kahraman yapan neydi onları

39 yıl öncesiydi. Gençliğin mücadele önderleri eşit bir dünyada yaşamak istedikleri için öldürüldüler. 12 Mart karanlığında üçe üç şiarlarıyla asıldılar. 3 vatanı satana karşı istediler Deniz in Yusuf’ un ve Hüseyin’ in canını. Belki de bu konuda hala 39 yıl öncesinin duygusallı

Kahraman yapan neydi onları
Paylaş
DUYGU BOYNUİNCE

39 yıl öncesiydi. Gençliğin mücadele önderleri eşit bir dünyada yaşamak istedikleri için öldürüldüler. 12 Mart karanlığında üçe üç şiarlarıyla asıldılar. 3 vatanı satana karşı istediler Deniz in Yusuf’ un ve Hüseyin’ in canını. Belki de bu konuda hala 39 yıl öncesinin duygusallığını yaşamakta birçoğumuz. Ölümü sindirememekte, özendiği kahramanlara reva görmemektedir.

Peki ya sadece bu duygusallıkla mı değerlendireceğiz?

Elbette ki hayır. Onları yapmak istedikleri, yaptıklarının ve söylediklerinin ölçüsüyle yani mücadeleye olan katkılarıyla, bilinçleriyle değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirmeyi yaparken Hüseyin İnan’ ın 1972 yılının Mart ayında yazdığı “Türkiye Devriminin Yolu” isimli yazıdan örnekler verirsek hem daha gerçekçi olarak değerlendirme imkânı buluruz, hem de şuan içinde bulunduğumuz şartlarla o dönemin şartlarını kıyaslarız. “Türkiye Devriminin Yolu” sıkıyönetim halindeki Türkiye’yi kastederek, iktidar olma fonksiyonunu zamanla yitiren partinin gelişen mücadele karşısında elinin kolunun bağlanması sonucunda işi 12 Mart muhtırasına devretmiştir. Faşizmin bu dönemde kendini 3 farklı biçimde gösterdiği söyleniyor. Bunlardan birincisi sınıf ve tabakaların ekonomik ve politik örgütlerini yok ederek bunlara yaşama fırsatı tanıyan kurum ve yasaları değiştirmek olarak gösteriliyor ve buna; 1961 anayasasının değiştirilmesi, sendika ve gençlik örgütlerin kapatılması, sarı sendikacılığın hâkim olması ve kapatılmayan kurumlarında baskı altına alınması örnek olarak veriliyor. Aynı zamanda Türkiye’nin şuan içinde bulunduğu durumu göz önüne alacak olursak o dönemde uygulanan birçok faşist uygulama hala farklı şekillerde de olsa uygulanmaya çalışılmaktadır. En açık örnekleri ise; son olarak Yüksek Seçim Kurulu’ndan çıkan vetoda ve kendisinden farklı düşünen ve sadece öğrendiği şekliyle işini yapmaya çalışan basını mahkûm eden zihniyette açıkça görüldü. Yani dönemsel olarak faşizm değişmeyerek sadece gösterdiği tepkiler dönemin şartları içerisinde değişmiştir.

“kapatılan örgütler dışında kalanları ise baskı altına alınarak demokrasi adına ibret-i âlem için muhafaza ediliyor.”

Türkiye Devriminin Yolu’nda geçen bu cümle klasik olarak her iktidarın yaptığı göstermelik demokrasi adına halkı kandırma taktikleridir. Aynı şekilde mevcut iktidarın da demokrasi adına olan söylemlerinin altında mutlaka baskıcı ve dayatılan bir uygulama ya da halkı sindirmeye çalışma vardır. Örnek verilecek olursa; Kürt sorunundaki açılım adımları sadece lafta kalan bir ifade olmuştur ve bize de hatırımızda yerini alan demokrasi avareliği kalmıştır. Kürtlerin asıl taleplerinden uzak olarak yapılanlar sözde ileri demokrasinin ürünü olarak gösteriliyor.

Aynı zamanda; faşist yönetim ekonomik politik krizin önüne geçilebilmesi için işçi sınıfının emeğini daha çok sömürecek vergiyi, zammı daha da fazlalaştıracaktır savı ikinci maddedir. Bu durum tabi ki geçerliliğini korumaktadır, hükümetin getirmeye çalıştığı her alanda 4-b ve 4-c standartlarında çalışma, güvencesiz iş – esnek çalışma saati sadece birkaç örneğidir. Burjuvazinin yeni yatırım hamlelerini gerçekleştirmesi için yatırımlar desteklenerek işçi sınıfı ve emeği üzerinden ekonomik kriz sadece patronlar için aşılacak işin ceremesini ise üretime katkısı olanların çektiği saptanıyor. Şuanda ise ekonomik krizi geçiştirmek adına birçok özelleştirmeye başvurularak milyonlar işsiz ve güvencesiz bırakıldı. Milyonerler çoğalırken milyonlar aç bırakılıyor.

Üçüncü olarak ise devrimci güçler tehlikeli bir şekilde fazlalaşma gösterdiklerinden dolayı bu güce karşı gerici güçlerin birliği şarttı ve bunu gerçekleştirdiler. Devrimci güçleri yok etmek adına birleşenler aralarındaki bazı farklılıkları görmezden geldiler.

Türkiye devriminin yolu 2 bölümden oluşuyor ilk bölümünde Türkiye’ nin içinde bulunduğu baskıcı durum değerlendirilirken, ikinci bölümünde ise bu duruma karşı yapılacaklar saptanmıştır. Faşizme karşı tavrımız diye başlayan bölümde genel olarak halkı yapılan faşist müdahaleden baskı ve zulümlerden tüm sansürlemelere karşı haberdar etmek yer alıyor. Yalnız bunun ve tüm fırsatlardan yararlanmanın asıl yöntemini silahlı mücadele olarak gösterilmiştir. İşte bu noktaya belki de tüm işçi sınıfının kendi hakları için mücadele etmesi garanti altına alınmadan gelinmiştir. Bu yüzdende sadece öğrenci ve aydın kesim cephesinde önemsenecek bir mücadele örneğini oluşturmaktadır. Bu ve birçok açıdan yanlışlarının bulunmasına rağmen bazı konularda güncellenebilmekte bir yazı örneğini teşkil ediyor.

“Mücadele, içinde birçok defalar görülebilecek zigzaglarla ilerleyecektir. İçinde bulunduğumuz dönem de bu zigzaglardan birisi, fakat önemli birisidir. Taktiklerimizi doğru seçmeli ve faşist politikanın zayıf noktalarını titizlikle bularak zamanında ve hatasız bir şekilde saldırıya geçmeliyiz.”

Evet, Hüseyin’in tespiti gayet doğru bu zigzag içerisinde bulunuyoruz biz de farkında olsak ta olmasak ta. Bu zigzag içerisinde hangi durumlarda bulunduğumuz değil, hangi işe hangi yöntemle katkı sağladığımız çok daha önemlidir. Ölüm kararları kesinleştikten sonra, her durumda mücadeleye katkı sağlanacağının farkında olmasından kaynaklı, dönem içerisinde gündemde yer alan tarım reformuyla ilgili de çalışmalar yapmıştır. Aynı zamanda 18 Nisan’ dan başlayarak Deniz, Yusuf ve Hüseyin 1961 anayasasının değiştirilmesi, zamların ve hayat pahalılığının işçi ve emekçi kesimleri etkilemesi, siyasi cinayetler, işkenceler, basın sansürü nedeniyle ölüm orucuna girmişlerdi. Yöntemi çok doğru olmasa da içinde bulunulan şartlar nedeniyle mücadelelerine devam etme yolu olmuştur. Hangi şartlarda olursa olsun gündemi takip edip yeni politika üretmeye çalışmalarını da, mücadeleye katkı sağlayarak devam etme yollarından biri olarak görebiliriz.  

Sonuç olarak elbette ki Deniz, Yusuf ve Hüseyin önemli gençlik önderleridir ve mücadeleye sağladıkları katkılarla yer yapmış isimlerdir fakat isimleri, uğruna can verdikleri mücadeleden ayrı olarak görülemez. Onları gözümüzde kahraman yapan asılarak öldürülmeleri değil, mücadeleye olan bağlılıkları ve yaşadıkları süresince mutlaka talepleri ve mücadeleleri adına yapılacak bir şeylerin bulunmasıdır.  Ki bu noktada her kişi kendi mücadelesi ve talepleri uğruna birer Deniz, Yusuf ve Hüseyin olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

KESK: Hükümet çözümsüzlükten nemalanmak istiyor

SONRAKİ HABER

Sınıra askeri yığınak yapılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...