26 Eylül 2023 04:45

"Popülist liderler, medya aracılığıyla toplumu kutuplaştırma eğilimindedir"

Gözde TÜZER
İstanbul

“Halkız biz halk”, “Onlar elitler”, “Yaparsak biz yaparız”… Toplumun kutuplaşmış ortamında medyada en çok duyduğumuz sesler popülist liderlerin karşıtlıkları oluyor. Savaş Çoban’ın "sıradan insanlar" ve "yozlaşmış elitler" karşıtlığı ve “düşman yaratma” söylemiyle yıllardır karşı karşıyız. İletişim araçları da buna hizmet ediyor ve Yasemin İnceoğlu’na göre gündemi yönlendiriyorlar.

Peki bu popülizm nedir, liderler bunu neden yapıyor ve medya bunun neresinde duruyor? London School of Economics Medya ve İletişim Bölümü Konuk Öğretim Üyesi Yasemin Giritli İnceoğlu ve Bağımsız Araştırmacı Savaş Çoban tarafından derlenen ve Ayrıntı Yayınlarından çıkan “Popülizm ve Medya” kitabı üzerine konuştuk.

"SIRADAN İNSANLAR’ VE ‘YOZLAŞMIŞ ELİTLER"

Kitapta, “Popülizm, Faşizm ve Medya” başlıklı makalenin girişinde popülizmin ne olduğu şöyle tanımlanıyor: “Çoğunluğun beklentilerini karşılamak ve onların desteğini almak amacıyla hareket eden kişilere popülist denir.” Elbette oldukça uzun ve detaylı bir konu ancak kısaca alabilir miyim, popülizm nedir?  

Savaş Çoban: Popülizmi karakterize eden ilk önemli unsur, acı çektiği, ihmal edildiği, dezavantajlı olduğu ve hatta tehdit altında olduğu iddia edilen “sözde homojen” insanlara büyük önem atfetmesi, zira popülizm, bir yandan “halkın”, diğer yandan da türdeşleşmenin önemine vurgu yapmakta.

Popülizmin tanımı konusunda bir uzlaşının olmaması, özellikle özü ve kullanımıyla ilgili yapılan itirazlar ve eleştiriler göz önüne alındığında, popülizmi tartışmalı bir kavram haline getirdi. Birçok araştırmacı, popülizmi ya bir ideoloji ya da toplumu ikiye bölen bir siyasi tutum olarak tanımlar: "sıradan insanlar" ve "yozlaşmış elitler". Popülist liderler, sözde homojen bir insan grubunun temsilcileri olduklarını iddia ederler ve bu insanları ezilen, ihmal edilen, dezavantajlı ve hatta tehdit altında olarak tasvir ederler. Popülizmi karakterize eden önemli bir unsur, siyasi süreçte "halkın" merkezi rolünü vurgulamasıdır. Popülist liderler, hükümetler ve ana akım siyasi partiler tarafından sistemli olarak görmezden gelinen “halkın” sesini temsil ettiklerini iddia ederler. Popülizmin anahtar yönlerinden biri, bu sözde homojen insanlara odaklanması ve bu insanların ezilen, ihmal edilen, dezavantajlı ve hatta tehdit altında olduklarına vurgu yapması. Popülist liderlerin vurguladıkları husus hem halk hem de homojenleşmenin önemidir. Özetle, popülizm, çeşitli yorumlar, boyutlar içeren karmaşık ve evrilen siyasi bir olgu.

"DÜŞMAN YARATARAK DESTEĞİ PEKİŞTİRMEYE ÇALIŞIR"

Kitapta “Popülist stratejilerin özünde halkın yüceltilmesi, halkla özdeşleşme ve seçkin karşılığı vardır” ve “Popülist söylem, kendini yeniden üretebilmek için her zaman bir düşmana gereksinim duyar” deniyor. Bunu biraz daha açabilir miyiz? Düşman yaratmak popülist liderler için neden önemli?

Savaş Çoban: Popülist stratejilerin temelinde halkın övülmesi, halkla özdeşleşme ve seçkinlere yönelen bir karşıtlık vardır. Bunu daha önce Nazizm’de görürüz aslında, popülizm burada çıktığı kaynağın temel politik araçlarını kullandığını bir kez daha gösterir. Popülist liderler daha önce Hitler’in yaptığı gibi özellikle seçkinlere karşı olumsuz bir imaj çizerek, kendilerini yüceltilen halkla özdeşleştirmeye çalışır. Bu stratejinin bir parçası olarak, halka sağduyu çağrısı yaparlar ve halkın duygusal tepkilerini kullanan bir dil benimserler. Bu yakınlık hissiyatı, popülist liderlerin halkla daha iyi bir ilişki kurmasına yardımcı olur.

Popülist liderler, kendilerini sadece halkın temsilcileri olarak değil, aynı zamanda halkın değerlerini ve çıkarlarını koruyan kişiler olarak göstermeye çalışırlar. Bu çerçevede, popüler kültür ve halkın değerleri popülist stratejiler için önemli bir araçtır. Popülist liderler, kendilerini halkın bir parçası olarak göstererek, halkın duygusal ve kültürel bağlarını güçlendirmeye çalışırlar. Popülist retorik, genellikle bir düşmanı hedef alır ve kendini bu düşmana karşı bir koruyucu olarak konumlandırır. Bu, popülist liderlerin kendilerini halkın gerçek savunucuları olarak göstermelerine yardımcı olur. Popülist stratejiler, kendilerini yeniden tanımlamak ve halkın desteğini sürdürebilmek için düşmana ihtiyaç duyar. Bu nedenle, birçok sağ kanat popülist grup, seçkinlerin bir komplo içinde hareket ettikleri komplo teorileri oluşturma stratejisini kullanır. Bu teoriler, seçkinlerin halkın çıkarlarını sabote ettiğini iddia ederek, popülist liderleri halkın gerçek kurtarıcıları olarak konumlandırır. Bu şekilde, popülist liderler, halkı kendilerine sadık kılmak ve desteğini sürdürmek için bu tür karşıtlıkları kullanır.

Bazı popülist liderler düşman yaratarak taraftarlarının desteğini pekiştirmeye çalışıyor. Kendilerini desteklemeyenleri genellikle halk düşmanı ve ülkenin gerçek vatandaşı olmayanlar olarak nitelendiriyorlar Popülist liderler, nihai hedefi olarak kendi siyasi güçlerini artırarak iktidara gelmeyi amaçlıyorlar ama buradaki en büyük kurban da demokrasi oluyor zira demokratik sistemi itibarsızlaştırıyorlar.

GÜNDEMİ YÖNLENDİRME

Kitle iletişim araçlarının kullanımını ve medyayı ideolojiden bağımsız düşünmek mümkün değil. Bu araçlar iktidarlar özellikle de popülist liderler için neden bu kadar hayati?

Yasemin İnceoğlu: Bu konuyu kısa ama ideoloji ve hegemonya anlamında kısaca özetleyelim: Lenin, medyanın halka etkili bir politik kurum olarak kullanılması gerektiğini savunuyordu. Ona göre, gazeteler sadece propaganda aracı değil, aynı zamanda politik organizasyonları eğitmek için bir araç olarak kullanılmalıydı. Bir tüm Rusya gazetesi, parti üyeleri arasında ideolojik bir bağ oluşturacak ve yerel bağımsız yapıları parti çatısı altında toplamada yardımcı olacaktı. Daha sonra Gramsci, hegemonya kavramını geliştirdi ve bu kavram yönetici sınıfın rıza göstererek kurulmasını ifade eder. Hegemonya sadece zorlama ile değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik güçlerin etkisiyle oluşur. Gramsci, medyanın kamuoyunu nasıl etkilediğine dikkat çekti ve hegemonyanın toplumun farklı katmanlarında var olduğunu vurguladı. Althusser, devletin ideolojik aygıtlarını kurumların ideoloji propagandasını yaptıkları temel yöntem olarak tanımlar. Bu aygıtlar din, hukuk, politika, medya ve aile gibi alanları içerir. Medya, kamuoyu oluşturmanın önemli bir aracı olarak görülür. Kapitalist ülkelerde medyanın kapitalist güçlerin kontrolünde olduğunu ve enformasyonun sıklıkla ideolojik bir biçimde sunulduğunu belirtir. Medya, ideolojinin yeniden üretildiği ve iktidarın korunduğu bir araç olarak kullanılır. Medya, hegemonyanın kurulması ve sürdürülmesi ve egemen ideolojinin her gün yeniden üretilebilmesi için önemli bir araç olarak görülür. Medya baronları toplumdaki güçlü ekonomik ve kültürel "elitin" manipülatif haberlerini ön plana çıkartarak "kültürel hegemonyanın" varlığını sürdürebilmesi için gerekli zemini hazırlamaktadırlar.

İktidarlar için kitle iletişim araçları son derece hayati zira kitle iletişim araçları üzerinden, kamusal tartışmaların çerçevesini ve gündemini belirleyerek, bu konuları kamu gündeminden uzaklaştırma yeteneğine sahipler, başka bir deyişle gündemi yönlendirirler. Yurttaşlar arasındaki bunalım duygusunu yayabilirler, örtük bunalımın açık bunalım haline dönüştürürler. Aynı zamanda kitle iletişim araçları siyasal kayıtsızlığın en önemli besleyicileridir. Adorno'nun belirttiği gibi artık bireyler kamusal konulara tepki verme dürtüsünden yoksunlaşmıştır. Kitle İletişim Araçları haber görüntüsü altında bilgisizleştirici haberler sunarlar. Bunun için, siyasal konulara ilişkin bilgiler kitle iletişim araçlarında her gün azalmaktadır. Kitle iletişim araçları Normalleştirme Söylemi ile kaderci bir yaklaşımla bireyleri kaderlerini "kabul" etmeye ikna ederler. Siyasal iktidar, kitle iletişim araçları üzerinden statükoya alternatif olabilecek her türlü yapılanmanın önünü keserek alternatifsizleştirme söylemine başvurur.

Siyasal sistemin "bekçilik" rolü haberlere verildiğinden sivil itiraz, protesto girişimleri ve benzeri sivil itaatsizlik girişimleri iletişim araçlarının süzgecinden geçirilir ve olaya karışanlar kızgın kalabalıklar olarak gösterilerek toplum vicdanına havale edilir. İktidarın ekonomik uygulamalarına yapılan protestolar kitle iletişim araçlarında çoğunlukla haksız bir eylem olarak gösterilir ve hükümetin haklılığı vurgulanır.

"TOPLUMSAL ANLAMDA KUTUPLAŞMAYA DA NEDEN OLUR"

Popülizm hem siyasetin hem toplumun hem de medyanın değişmesine neden oluyor. Öncelikle popülist liderler toplumda nasıl bir dönüşüm sağlamak istiyor?

Yasemin G. İnceoğlu: Popülizm, sadece siyaseti ve iletişimi değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü tetikleyerek medyanın kaçınılmaz bir değişimine yol açıyor doğal olarak. Bu değişim, önemli kırılmalar yarattığı gibi toplumsal anlamda kutuplaşmaya da neden olur. Popülist uygulamalar, kamusal alanın parçalanması sonucunda sıradan insanları sadece izleyiciler haline getirirken, aslında kamusal alanın merkezinde bulunan "sokaktaki insan" medyada daha etkin bir rol oynamaya başlar. Bu bağlamda, medya geleneksel işlevlerini kaybetmeye başlar ve sadece emredilenlere hizmet eden bir araç haline gelir. Bu değişim sürecinde medya, siyasetçilerin ve özellikle liderlerin güvenilirliğini, çekiciliğini ve inanılırlığını sağlamak için popülizmin elitlere karşıtlık stratejisinin yıkıcı etkisini azaltma eğilimindedir. Birçok medya kuruluşu, neredeyse tamamı devletin ideolojik aygıtına dönüşmüş bir şekilde, muhalif sesler dışında siyasetçilere daha fazla uyum sağlamaya başlar. Nazilerin yaptığı gibi toplumda farklı seslerin duyulmadığı bir ülke özlemi vardır. Her şey “tek” olmalıdır. Bizde de çok fazla kullanılan “tek halk”, “tek bayrak”, “tek dil” vs. gibi sloganlaşmış sözler siyasetçilerin ağzından sonra toplumun diline de sirayet etmeye başlar. İşte tehlike burada başlamaktadır.  Farklı seslerin susturulduğu yerde popülizmin özüne yani faşizme yelken açtığı söylenebilir.

Avrupa Birliği dışı ülkelerin sağcı popülist liderleri aşağı yukarı aynı fikirleri paylaşmakla birlikte, farklı ideolojik ve politik uygulamalarla başarılı olup iktidara geldiler; ülkelerinin demokrasilerine olduğu kadar uluslararası kurumlar için de önemli tehdit oluşturan Boris Johnson, Donald Trump, Jair Bolsonaro, Narendra Modi ve Rodrigo Duterte popülist liderlere örnekler….

Dünyanın dört bir yanındaki popülistler, geleneksel olarak liberal demokrasinin merkezi olarak kabul edilen kurumlar olan bağımsız basın ve medya kuruluşlarını kınıyorlar.

ABD'de Başkan Trump, bir zamanlar Sovyetler Birliği'nde Joseph Stalin tarafından popüler hale getirilen bir kavram olan ana akım medyayı sık sık ‘halkın düşmanı’ ve “yalancı” olmakla suçlayıp, Twitter aracılığıyla takipçileriyle doğrudan iletişim kuruyor.

Macaristan'da olduğu gibi popülist hükümetler yalnızca kendileriyle müttefik olan medyayı fonladılar, bağımsız gazetelerin ve radyoların reklam gelirlerini kıstılar ya da medyaya Polonya örneğinde olduğu gibi adeta hükümetin propaganda makinesi olarak hizmet vermesi için el koydular.

Popülist liderler, medyayı özellikle de sosyal medyayı etkili ve etkin kullandıkları için “yetenekli iletişimciler” olarak kabul edilmekteler. Toplumda sağlamak istedikleri dönüşüm kendi iktidarlarını güçlendirmek, kendi politikalarını onaylamayanları potansiyel bir tehdit gibi göstermek, medyayı hedef tahtasına koymaktır.

MANİPÜLASYON VE ALGI YÖNETİMİ STRATEJİLERİ

Medyanın sahiplik yapısı da popülist liderlerin etkisiyle değişiyor ve dönüşüyor. Buna Türkiye’den örnek verebilir misiniz?

Savaş Çoban: Popülizm, genellikle tek bir liderin veya siyasi gücün vurgulandığı bir yaklaşımı benimser. Medyanın sahiplik yapısındaki tekelleşme, belirli bir siyasi grubun veya liderin medya organlarını kontrol etmesine ve kendi görüşlerini yayar şekilde kullanmasına neden olabilir. Bu, popülist bir liderin veya partiye aşırı ölçüde medya maruziyetine yol açabilir ve rakip görüşlerin bastırılmasına neden olabilir.

Popülist liderler, medya aracılığıyla mesajlarını halka iletmek ve kitleleri etkilemek için sık sık manipülasyon ve algı yönetimi stratejilerini kullanır. Medyanın sahiplik yapısı, bu tür stratejilere uygun bir zemin sağlar. Popülistler, kendi medya organlarını ellerinde bulundurarak veya medya sahipleriyle yakın ilişkiler kurarak, mesajlarını daha etkili bir şekilde kontrol ederler. Yine popülist liderler, medya aracılığıyla muhalifleri düşmanlaştırma ve toplumu kutuplaştırma eğilimindedirler. Medyanın sahiplik yapısı, bu tür düşmanlaştırıcı söylemleri teşvik eder veya sınırlar. Özellikle popülist bir lider veya partiye yakın medya organlarının muhalifleri hedef alması, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir. Medyanın bağımsızlığı ve tarafsızlığı, popülizmin etkisi altında sık sık tartışma konusu olmaktadır. Popülist liderler, medya organlarının kendi ajandalarını izlemesini veya kendi bakış açılarına sadık olmasını beklerler. Bu, medyanın tarafsızlık ilkesine zarar verir ve kamuoyunun objektif bilgilere erişimini engeller.

Türkiye özelinde, medyanın sahiplik yapısı uzun süredir tartışmalı bir konudur. Ülkede medya sahipliğinin konsolide olması ve bazı büyük medya kuruluşlarının siyasi güçle ilişkilendirilmesi, popülizmin medya üzerindeki etkilerini artırır. Popülizmin Türkiye'deki medya üzerindeki etkileri, medyanın bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve tarafsızlık gibi demokratik ilkelere yönelik tehditler içerir. Bu nedenle medya sahipliği, popülizm bağlamında ele alınması gereken önemli bir konudur.

SOSYAL MEDYANIN ROLÜ NE?

“Geçmişte radyonun faşist liderlere verdiği gücü bugün daha çok ve çeşitli kitle iletişim araçları, özellikle de sosyal medya vermektedir” diyorsunuz. Ancak kitapta da yer aldığı gibi, sosyal medya bir yanıyla özgürlüklerin de yaşandığı bir yer. Bunu biraz daha açabilir miyiz?

Yasemin G. İnceoğlu: Popülizmin ana akımlaştırılması sürecinde sosyal medyanın rolünü göz ardı etmemeliyiz. Popülizmin başarısı, sosyal medyada her yerde bulunmasına bağlı. Tüm dünyada popülist partiler sosyal medyanın gücünden hızla yararlanarak onları tamamen siyasi iletişim araçlarına entegre ettiler. Bir anlamda, sosyal medya platformları popülist aktörlerin temel müttefikleri.

Popülizmin nasıl ana akım haline geldiğini anlamak için popülist ideolojinin nasıl yayıldığını incelemek gerekir. Popülist aktörler sosyal medya aracılığıyla geniş bir kitleye ulaşarak mesajlarını güçlendiriyorlar. Popülist liderlerin viral haline gelen mesajları geleneksel haber medyası tarafından alınıp daha da yaygınlaştırılıyor.

Örneğin radikal sağcı popülist partiler genellikle göç meselesini sahipleniyor. Bu meselenin görünürlüğü, bu meseleleri sahiplenen partilere verilen seçmen desteğiyle pozitif yönde ilişkili.

Sosyal medya, siyasi aktörler tarafından yanlış veya yanlış bilgilerin (kasıtlı ve kasıtsız yanıltıcı içerik) yayılmasını kolaylaştırıyor. Sosyal medya platformları komplo teorileri ve diğer yanlış bilgi için adeta bir üreme alanı, bu da medyanın itibarını sarsma ve vatandaşların bilinçli kararlar verme kapasitesine zarar verme riskini taşıyor.

Geleneksel haberlere olan güven her geçen gün azalıyor. Giderek artan sayıda vatandaş günlük haberlerini sosyal medya aracılığıyla tüketiyor. Bu durum alternatif haber medyasının yükselişiyle paralellik taşıyor. Alternatif medya ekosistemlerinin oluşması, popülist liderlere anlatıları üzerinde tam kontrol sağlayarak kamuoyunu şekillendirmelerine olanak tanıyor. Tabii doğruluk kontrolü (factcheck.org tarafından yapılan çalışmalar gibi) yalnızca elverişli koşullar altında işe yarıyor, bunu da göz ardı etmemek lazım.

Algoritmalar genellikle insanların etkileşimde bulunabileceği içeriğe öncelik veriyor. Bu, vatandaşların yalnızca mevcut inançlarını yansıtan ve güçlendiren mesajları aldığı yankı odalarının oluşması riskini taşır. Popülist mesajlar sansasyonel olma eğiliminde olduğundan, algoritmalar bunları orantısız bir şekilde ödüllendirebilir ve yayabilir. Dahası, mikro hedefleme, siyasi aktörlerin etkilerini en üst düzeye çıkarmak için mesajlarını belirli gruplara göre uyarlamalarına olanak tanır. İnsanların önceden var olan inançlarının bu şekilde güçlendirilmesi siyasette ve toplumdaki kutuplaşmayı daha da çok artırıp demokrasiyi tehdit eder

Son olarak, siyasi aktörlerin sosyal medya platformlarında ürettikleri nefret söylemi sorununa nasıl karşı çıkılacağı konusu halen tartışılmaya devam ediyor. Sosyal medya özgür ifadeyi ve fikir ve görüş alışverişini kolaylaştırır. Yine de ifade özgürlüğünün bittiği yer ile nefret söyleminin başladığı yer arasındaki çizgiyi çizmek zor. Nefret söylemi ve hakaret içeren içeriğin düzenlenmesi, sosyal medya platformları ve hükümetler için zorlu bir görev olmaya devam ediyor. Popülist partiler söylemlerini haklı çıkarmak için ifade özgürlüğüne sarılmakla birlikte, nefret söylemi toplumsal bütünlüğü bozabilir, demokratik normları baltalayabilir ve azınlık haklarını tehlikeye atabilir.

Sosyal medyanın gün geçtikçe daha fazla önem kazanması popülist liderler için bir sorun olmuştur. Moffitt’in ifade ettiği gibi yeni medyanın yükselişi, kimi popülistlerin geleneksel medya kanalları aracılığıyla kazanmış oldukları şöhreti tehdit etme potansiyeli taşır. Çünkü sosyal medya sansür ve yasaklara rahatça meydan okunabilen bir mecradır. Diğer taraftan hükümetler artık sosyal medyayı istedikleri anda susturabilmekte ve buradan yapılan paylaşımları tutuklama gerekçesi olarak kullanabilmektedir. Diğer taraftan kendi taraftarlarını ya da teknik imkanları kullanarak sahte hesap ya da profiller üzerinden karşı propaganda yapmaya da başlamışlardır. Bu anlamda internet sağlayıcılar devlet denetime tabi olduğu sürece tam anlamıyla özgür bir internetten bahsetmek imkansızdır.

Türkiye’de de ağ daraltması uygulaması ve birçok kişinin sosyal medya paylaşımları nedeniyle takibe uğraması hatta ceza alması her gün gerçekleşebilecek uygulamalar olarak karşımıza çıkmaktadır.

"MUHALİF GAZETECİLİK CİDDİ BİR ÇABA, CESARET VE YARATICILIK GEREKTİRİR"

Halkın belirli bir hedefle hareket etmesi için alternatif medya vazgeçilmez. Kitapta da yer aldığı gibi: “Sömüren – sömürülen ilişkisini ortaya koymanın ve işçi sınıfı ile birlikte tüm halka anlatmanın yolu medyayı kullanmaktır.” Bu nasıl olabilir ve alternatif medya bunu nasıl sağlayabilir?

Yasemin G. İnceoğlu: Sosyal medya ile popülizmin retorik ikna gücünün ortak hedefleri, geniş bir kitlenin hızlı tıklaması. Luca Manucci, sosyal medyanın popülizme uygun bir mecra olduğunun altını çizer, bunu da sosyal medyanın popülistler tarafından bağımsız bir alan olarak görülmesi, politik liderlerin seçmenleriyle doğrudan iletişim kurup imajlarını pekiştirebilmeleri ve sosyal medyanın gayri resmiliği ile popülizmin söylemsel biçimine yakınlığına bağlar.

Richard Fletcher, “Popülizmin Yükselişi ile Haber ve Medya Kullanımının Sonuçları” (2019) adlı raporunda şu sonuçlara yer vermiştir; “çevrimiçi medyanın popülizmin yükselişine katkı sağladığı gerçeğinin yanı sıra, haberler söz konusu olduğunda, popülist tutumları olanlar çevrimdışı haber kullanımını tercih ediyor, örneğin, popülist tutumları olanların yüzde 46'sının ana haber kaynağı televizyon. Popülist tutumları sahip olan kişilerin sosyal ağları kullanırken haberleri daha fazla paylaşma ve yorum yapma olasılıkları daha yüksek. Çalışmalar popülist partilerin Facebook'ta daha aktif olma eğiliminde olduklarını – daha fazla yayın yaptıklarını, daha fazla etkileşime girdiklerini ortaya koyuyor.  Frank Esser, Agnieszka Stępińska ve David Nicolas Hopmann’ın, Populist Political Communication in Europe adlı kitap için ortaklaşa hazırladıkları “Populism and the Media:Cross-National Findings and Perspectives” başlıklı makalelerinde, medya aracılığıyla “elitizm karşıtı” ve “halka hitap” retoriğinin söylemsel inşası, popülist siyasal iletişimin anlaşılması açısından hayati öneme sahip. Ayrıca medyanın asıl sorumluluğu, kendine özgü popülizmin yaygınlaştırılmasında değil, politikacıların popülist mesajlarının güçlendirilmesine katkıda bulunur.

Sosyal medyadaki çabayı bir kenara koyarsak, ülkemizde muhalif seslerin ana akım medyada yer bulması son derece güç, muhalifler var ancak muhalif ve alternatif gazetecilik yapanlar çok sınırlı sayıda, televizyonlarda ünlü muhalif yorumcular var, onlar da izler kitlelerine kendi güvenli alanları olan yankı odalarından sesleniyorlar ve aslında bu durum da popülizme hizmet ediyor, çoksesliliğe, farklılıklara tehdit oluşturuyor.

Alternatif medya aslında aynı zamanda iyi gazeteciliğin ta kendisi. Medyanın demokratik yükümlülükleri arasında; siyasal partilere seçme desteği almak için görüş bildirme fırsatı verme, alternatifler hakkında bilgilendirici olmak, farklı görüşlere adilce yer vermek vardır. Alternatif medya, seçmenlerden, politikacıların ve partilerin hesap verebilirliğini talep ettirme potansiyeline de sahip. Medya, skandallar veya yolsuzluklar hakkında haber yaparak, seçmenlere kimlerce yönetilmeleri konusunda karar almalarına yol gösterici olacaktır, bu, siyasilerin de seçmenlerinin çıkarlarına en uygun şekilde hareket etmelerini özendirir. Diğer yandan, muhalefet medyasının topluma sağladığı bu potansiyel faydalara rağmen, iktidarın, sansür mekanizmasını devreye sokmasının seçmenlere etkileri ne olacak? Popülist liderler iktidara geldiklerinde medyayı denetimleri altına alma konusunda büyük başarı sergiliyorlar. İktidar, medyanın “sessiz çoğunluğun” sesi olduğunu ileri sürerken, bağımsız gazeteciliğin gözetleme işlevini baypas ediyor. Bu noktada, muhalif basın karşı hamle ile kendine uygulanan sansürü ne şekilde etkisizleştirip, etkisini sınırlayabilir, kendi özgürlük alanını genişletebilir? bunun üzerine kafa yormakta yarar var. Zira muhalif gazetecilik ciddi bir çaba, cesaret ve yaratıcılık gerektirir.

"MEDYA, İDEOLOJİK HEGEMONYA VE PROPAGANDA ARACI OLARAK KULLANILIR"

Savaş Çoban: Her çağın egemen düşünceleri, o çağın egemen sınıfının düşüncelerini yansıtır. Bu gözlem, Karl Marx'ın dikkat çekici tespitlerinden biridir ve günümüzde hala geçerliliğini korur. Marx'ın bu ifadesi, mevcut gerçekliği en iyi şekilde anlatma ve özetleme konusundaki önemini yitirmemiştir. Marx ve Engels, siyasi partiyi sosyalist düşünceyi yaymak için bir propaganda aracı olarak görürler. Lenin de aynı fikri benimser, ancak bu onun için yeterli değildir. Lenin, partiyi sadece devrim için hazırlık yapmak için bir araç olarak görür. Bilinçli ve donanımlı bir parti fikrini savunur ve işçi sınıfına liderlik edecek profesyonel devrimcilerin ilk aşamada olması gerektiğini düşünür. Lenin, Rusya'daki siyasi kölelik koşullarıyla ilgili olarak Iskra gazetesi aracılığıyla yaymaya çalıştığı iki temel düşünceye sahipti: birincisi örgütsel merkezcilik, ikincisi ise ideolojik liderlik. Lenin, devrim gerçekleştikten sonra hemen medyayı kontrol etmeye başladı (bu dönemde medya genellikle gazetelerden ibaretti). Lenin'in Ne Yapmalı? adlı eserinde medyanın önemine vurgu yapması, o dönem için oldukça anlamlı ve yerinde bir hareketti. Lenin, tüm Rusya'ya dağıtılacak merkezi bir gazetenin devrim için önemli ve gerekliliğine inanıyordu. Yerel gazetelerin önemini de inkâr etmeyen Lenin, bu tartışmalara son noktayı koydu. Lenin yıllar önce medyanın önemini kavramsallaştırdı.

Medya, ideolojik hegemonya ve propaganda aracı olarak kullanılır, yönetenler, ideolojilerini tüm topluma yaymak zorundadırlar çünkü bunu yapmadıkları takdirde başka bir ideoloji gelerek bu boşluğu dolduracak ve hatta yönetenlerin elindeki gücü alacaktır. Bunu, 1917’den bu yana gelen sosyal alandaki isyan ve direnişlere bakarak kolayca görmek mümkündür. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen teknolojik gelişmelerle ve kitle iletişiminin insanların evlerine girmeye başlamasıyla birlikte yönetenler/baskıcılar bir nefes aldı ve rahatladı. Çünkü artık bu şekilde istedikleri zaman kitlelere ulaşabiliyor ve her istediklerini onlara iletebilmeye başladılar. Sadece bunlar değil, medya tüm dünyada bir propaganda ve ikna etme aracı haline geldi. Bu bağlamda muhalifler etkili medya araçları ile toplumsal anlamda farklı fikirleri yayarak ve sessizlerin sesine katkıda bulunarak onların görünürlüğünü artırmayı ve karşıt hegemonik bir siyasi proje için entelektüel liderlik yapmayı amaçlarlar. Hedef, sınıfsal mücadele vererek ve medya aracılığıyla kendi ideolojilerini yayarak karşı hegemonyayı oluşturmak ve egemen ideolojiyi zorlamak, hegemonyasında çatlaklar yaratarak onu zamanla yok etmektir.

Evrensel'i Takip Et