08 Haziran 2023 11:11

Hakikat bükücülüğü

Şimdi size sormak isterim; post truth kavramına karşılık “gerçek/hakikat sonrası” ya da “gerçek/hakikat ötesi” çevirilerini mi kullanmak uygun olur, yoksa “hakikat bükücülüğü”nü mü; ne dersiniz?

Fransız okuluna atfedilen anonim tablo (17. yüzyıl) | Fotoğraf: Jl FilpoC/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Kristof Kolomb 1451 yılında doğmuş Cenevizli bir kâşiftir. Genç yaşta denizlere açılarak dönemin haritalarında “terra ingocnita” ya da “mare ingocnita” olarak işaretlenen henüz keşfedilmemiş gizemli toprak parçalarına ya da deniz bölgelerine dümen kırmıştır. Elbette tek derdi haritaların gizemli, karanlık bölgelerini aydınlığa kavuşturmak değildi. Esas amacı o dönem için oldukça kazançlı olan baharat ticaretinden pay elde edebilmektir. Bu amaçla baharatın anavatanı Doğu Hint Adaları'na batı istikametinden geçiş sağlayacak alternatif bir rota bulabilmek için seferler düzenledi.

Kolomb ilk seferine 3 Ağustos 1492 yılında İspanya’nın Palos de la Frontera Limanından başlar. Tarihler 2 Ekim 1492 gününü gösterdiğinde Kolomb karaya ayak basar ve ayak bastığı bu adaya San Salvador adını verir. Bu ada günümüzde Bahama Adalarından biridir. Kolomb adaya ayak basar basmasına ama henüz keşfinin farkında değildir. Amerika kıtasına ayak basmış olmasına karşın Kolomb Hint Adalarına ulaştığını düşünmüştür. Bu nedenle de adanın yerli halkına Indian, yani Hintli demiştir. O nedenle de halen Amerikan yerlileri olan Kızılderililer Indian olarak adlandırılmaktadır. Bu arada Kuzey ve Güney Amerika arasında kalan adalar bölgesine de halen West Indies yani Batı Hint Adaları denildiğini belirtmeden geçmeyeyim.  

Kolomb ilk seferinde yeni kıtanın topraklarına ayak basmış olsa da kendisini Doğu Hint Adalarına ulaştıracak geçişi bulamaz. Ama aramaktan vazgeçmez. İlk seferinden sonra 1493, 1498 ve 1502 yıllarında 3 sefer daha düzenler ama nafile.

Kolomb İspanya’nın Cadiz Limanından sancak gemisi Capitana’ya eşlik eden 3 gemi ve 147 denizci ile son seferine çıktığında tarihler 9 Mayıs 1502’yi göstermektedir. Son seferi oldukça zorlu geçer. Uğradığı saldırılar, fırtınalar ve gemi kalaslarını yiyen kurt salgınının ardından Kolomb’un gemileri yüzemez hale gelir ve 25 Haziran 1503 günü gemilerini Jamaika’da karaya çekmek zorunda kalır. Kolomb ve adamları Jamaika’da yaklaşık 1 yıl mahsur kalır.

Jamaika’da yaşayan Arawak Kızılderilileri Kolomb ve adamlarını memnuniyetle karşılar. Onlara yiyecek ve barınak sağlar. Ancak günler haftalara, haftalar aylara sürüklendikçe hem Kolomb’un adamları arasında hem de yerli halkla Kolomb’un adamları arasında gerilim artar. Kolomb’un adamları yerli halka eziyet edip öldürmeye başlayınca yerliler Kolomb ve adamlarına sağladığı tüm desteği keser. Açlık ve çaresizlik içerisinde kalan Kolomb ve adamlarının imdadına takma adı Regiomontanus olan Johannes Müller von Königsberg yetişir.

Regiomontanus XV. yüzyılda yaşamış bir Alman matematikçi, astronom ve astrologdur. Ölümünden önce 1475-1506 yılları arasında gerçekleşecek astronomik olayları içeren bir almanak yayımlar. Bu almanak dönemin denizcilerinin başucu kitabı niteliğindeymiş ve hiçbir denizci bu almanağın bir kopyasını yanına almadan seyre çıkmazmış.

Elbette Kolomb’un elinin altında da bu almanak vardır. Almanağı inceleyen Kolomb kendini ve adamlarını içerisinde bulundukları açmazdan kurtaracak bilgiyi keşfeder. Bu bilgi 29 Şubat 1504 Perşembe akşamı, ayın doğuşu sırasında başlayacak olan tam bir ay tutulmasıdır.  

Ay tutulmasından üç gün önce Kolomb Arawak şefinden bir toplantı talep eder. Şefe, kendilerine yiyecek sağlanmadığı için Hıristiyan tanrısının Arawak halkına çok kızgın olduğunu bildirir. Hatta Hıristiyan tanrısının kızgınlığının açık bir işareti olarak üç gece sonra, yükselen dolunayı neredeyse tamamen yok edeceğini, onu gazabıyla alev rengine boyayacağını söyler.

Gerçekten de üç gün sonra 29 Şubat gecesi dolunay önce soluklaşır ardından da alev almışçasına kızıl bir renge bürünür. Arawaklar bu manzara karşısında dehşete kapılır ve çığlık çığlığa Kolomb’un gemisine koşarlar.  Kolomb’a Hıristiyan tanrı ile iletişim kurması için yalvarırlar. Tanrının ayı eski haline döndürmesi halinde Kolomb ve adamlarıyla seve seve işbirliği yapacaklarına söz verirler.

Kolomb Regiomontanus'un almanağına dayanarak ay tutulmasının süresini hesaplar ve tutulmanın sonlanmasından birkaç dakika önce ortaya çıkar. Arawaklara Hıristiyan tanrının onları affettiğini ve ayın yavaş yavaş eski haline döneceğini müjdeler. Gerçekten de dediği gibi olur. Böylece tanrının gazabından korkan yerli halk Kolomb ve adamları Jamaika’dan ayrılana kadar bir dediklerini iki etmezler.    

Kristof Kolomb 1504 yılında gerçekleşen bir ay tutulması hakikatini kendi çıkarına bükerek Arawak yerlilerinde oluşturduğu algı ile Jamaika’da mahsur kaldığı süreyi zevk-ü sefaya çevirmiştir.

Kolomb’tan sonra hakikat bükücülüğünün kavramsal bir çerçeveye oturması için yüzlerce yıl geçmesi gerekti. Günümüzde bir post truth furyasıdır gidiyor. Nasıl Türkçeleştireceğimizden sadede gelmekte zorlandığımız bir kavram post truth. Gerçek mi, hakikat mi; ötesinde mi, berisinde mi yoksa sonrasında mı tartışıla dursun biz sadede gelelim. “Hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu” olarak tanımlanan kavram sanki kendiliğinden ortaya çıkmışçasına, sanki olanlardan ya da olacaklardan kimse olumlu ya da olumsuz etkilenmiyormuşçasına adeta havada asılı duruyor gibidir.  

Oysa birileri bu hakikati bükerek duyguların, algıların, kanaatlerin hakikatten daha güçlü hale gelmesini sağlamaktadır. Bu kavramın ilk olarak 1992 yılında Sırp asıllı Amerikan oyun yazarı Steve Tesich tarafından “Government of Lies” (Yalanlar Hükümeti) makalesinde kullanılması ve bu kavramı açıklarken Bush hükümeti tarafından yapılan siyasi propagandaların sorgulanmadan gerçekmiş gibi kabul edildiğine vurgu yapması hakikatin bir bükücüsü olduğuna işaret etmektedir.   

Post truth kavramı, yani benim ifademle hakikat bükücülüğü tüm dünyada pek sevildi hatta Oxford Sözlüğü tarafından 2016 yılının kelimesi seçildi. Sadece sevilmekle kalmadı tüm dünyada muktedirler tarafından kendi çıkarlarına bükebilmek için ince ince çalışıldı ve halen de çalışılıyor.   

Bu yüzyılda halen dünyanın düz olduğuna inanan insanlarla birlikte yaşıyoruz. Aya dört şeritli yol yapacaklarını söylediğinde inanacak insanların olduğunu söyleyen bir bakanımız oldu. Yaşadığımız her olumsuz durumun dış güçlerin müdahalesi ile gerçekleştiğine inanan çok sayıda vatandaşımız var.  Faizin sebep enflasyonun netice olduğunu söyleyen “ekonomist” cumhurbaşkanımıza destek veren kerli ferli ekonomistlerimiz var.  Haydi haydi türünden montajlanmış video kayıtlarına inanarak seçimde oy kullanan milyonlarca seçmenimiz ve daha daha nelerimiz var.  Şimdi size sormak isterim; post truth kavramına karşılık “gerçek/hakikat sonrası” ya da “gerçek/hakikat ötesi” çevirilerini mi kullanmak uygun olur, yoksa “hakikat bükücülüğü”nü mü; ne dersiniz?

Meraklısına not: Bu yazıyı yazarken zihnimin fonunda Leonard Cohen’den “Everybody knows” şarkısı çalıyordu. Şarkıyı siz de isterseniz Türkçe altyazılı olarak buradan dinleyebilirsiniz.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI