08 Haziran 2023 04:46

Ülker ve sendikal bürokrasi: Çikolata tadında sömürü

Rüzgar mutlaka tersine esecek, sendikal bürokrasi ve sendikal bürokrasi ile iç içe geçmiş sermaye, işçilerin gücüyle geriye püskürtülecektir.

Ekran görüntüsü Öz Gıda-İş'in belgeselinden alınmıştır

Paylaş

Seyit ASLAN

DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı

İşçi sınıfı mücadelesinde hangi taşı kaldırsanız altından sendikal bürokrasi çıkar. Bunun örneklerinden biri Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş yöneticileridir. Öz Gıda-İş yönetimi milyarlarca dolar serveti olan, dünyada sayılı çikolata ve bisküvi üretimi yapan Ülker’in patronu Murat Ülker’le sendika olarak yapmış olduğu söyleşide iş birlikçi sendikal anlayışa taş çıkartacak bir sendikal bürokrasi örneğine imza atmış. Ülker’in patronu Murat Ülker’le yapılan iki bölümlük söyleşiyi izlemenizi öneririm. Böylelikle bu yazının amacı ve muradı daha iyi anlaşılmış olur.

Murat Ülker söyleşide DİSK/Gıda-İş Sendikasını Ülker’den nasıl tasfiye ettiklerini ve Öz Gıda-İş’i nasıl getirip örgütlediklerini, Öz Gıda-İş yönetimini nasıl kendi çizgilerine çektiklerini anlatıyor. Ve aynı zamanda fabrikada greve çıkan işçilere karşı nasıl grev kırıcılığı yaptıklarını da ballandıra ballandıra anlatıyor. Murat Ülker bu söyleşisini herhangi bir basın ve yayın organı aracılığıyla yapmıyor (O zaman da eleştiriyi hak ederdi elbette). Söz konusu röportajı işçi sınıfının çıkarlarını savunduğunu iddia eden, Ülker işçilerinin hakları ve çıkarları için mücadele ettiğini savunan bir sendika olan Öz Gıda-İş yapınca eleştiriler ikiye katlanıyor.

TÜRKİYE’NİN EN ZENGİNİ

ABD merkezli Forbes dergisinin 2022 yılında kişisel servetleri baz alarak yaptığı en zenginler listesinde Murat Ülker Türkiye’de birinci sırada, dünyada 601. sırada yer aldı. 2017 yılında 3.7 milyar dolar olan kişisel serveti, 2020’de 6 milyar 700 milyon dolar olmuş. Murat Ülker bu servete nasıl sahip oldu? Sırtında taş taşıyarak değil elbette. İşçilerin yarattığı artı değerin sonucu. Ülker işçileri gece gündüz demedi çalıştı, Murat Ülker kazandı. Milyarlarca dolar kişisel serveti böyle yaptı. Bu servetin birikiminde Öz Gıda-İş’in payı büyük. Yapılan her sözleşme işçilere sorulmadan, onayları alınmadan, patronun istediği biçimde imzalandı. Ülker fabrikalarında öyle bir mekanizma kurdular ki işçiler gözlerini bile açamıyor, tüm temsilciler sendika tarafından atanıyor, atanan temsilcilerin hepsi patron tarafından belirleniyor. İşçi iradesi hak getire. İşçilerin iddiasına göre toplu iş sözleşmesi taslağı bile patron tarafından hazırlanıyor, işçilere öyle sunuluyor.

PATRONA KIRMIZI HALI

Murat Ülker’in kurdurduğu endüstriyel ilişkiler modeli sendikayı da kullanarak işçileri sömürü çarkının bir parçası haline getiriyor. Zaten kendi ağzıyla söylemekten çekinmiyor. “Bana sendika lazım, ama benim dediklerimi yapacak sendika lazım” diyor, Öz Gıda-İş alkışlıyor. Peki Ülker işçilerinin durumu nedir diye soracak olursak, asgari ücretin biraz üstünde, açlık sınırında çalışıyorlar. Ülker’in işletmelerinde işçilerin psikolojileri bozulmuş, çoğu meslek hastalıklarıyla yüz yüze kalıyor. Fabrikalarda angarya o kadar ileri safhaya varmış ki, adeta işçilerin posası çıkarılana kadar çalıştırılıyorlar. Murat Ülker, Öz Gıda-İş’i övmesin de ne yapsın! Çünkü sendika patronun ayağına kırmızı halı sermiş. Endüstriyel ilişkiler adı altında sömürü çarkı tıkır tıkır işliyor. Patron kârına kâr katıyor, kişisel serveti açısından Türkiye birincisi oluyor, işçiler borç batağında yüzüyor.

BU ANLAYIŞ YENİLECEK

Murat Ülker için 12 Eylül öncesi DİSK/Gıda-İş Sendikasının yapmış olduğu grev, direniş ve fabrika işgali kapanmayan bir yara olarak kalmış. Bu nedenle Murat Ülker Öz Gıda-İş’in iş birlikçi yanını överken, Gıda-İş Sendikasının sınıftan yana çizgisini eleştirerek, bölücü ve terörle yaftalayarak temize çıkmaya çalışıyor. Bugün ülkede gerçek anlamda demokrasi olsa, işçiler sendika seçme özgürlüğünü kullanabilse tek bir Ülker işçisi bile Öz Gıda-İş bünyesinde kalmaz. Sadece Ülker işçisi değil, diğer fabrikalardaki işçiler de aynı davranışı gösterir. Çünkü bugün işçi sınıfının sırtında kambur olarak duran sendikal bürokrasi uğursuz rolünü oynamaya devam ediyor. Zayıf, örgütsüz olan işçilere karşı hem iktidardan, hem patronlardan güç alarak işçileri boyunduruk altına alan iş birlikçi sendikal anlayış mutlaka ama mutlaka yenilgiye uğrayacaktır. Şimdilik dünyadaki ve Türkiye’deki siyasal konjonktür onlardan yana esmektedir. Rüzgar mutlaka tersine esecek, sendikal bürokrasi ve sendikal bürokrasi ile iç içe geçmiş sermaye, işçilerin gücüyle geriye püskürtülecektir.

ÖNCEKİ HABER

700 bilim insanı, sanatçı ve hukukçudan Yargıtay’a ‘Can Atalay’ çağrısı

SONRAKİ HABER

Üzerine kaynar su dökülen 4 yaşındaki Abir yaralandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...