29 Mart 2023 03:51

Keşke sağlığında duyabilseydi hakkında söylenenleri

Kadir İncesu, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Şair Kirkor Yeteroğlu'nu yazdı.

Kirkor Yeteroğlu (Fotoğraf: Kadir İncesu)

Paylaş

Kadir İNCESU

Son görüşmemizde, emekli olduktan sonra da çalıştığı işyerinde yaşadığı sorunlardan söz etmiş, çözüm arayışı içinde olduğunu vurgulamıştı. Gizlemeye çalışsa da kırgınlığı, üzüntüsü sesine yansıyordu. İş konusunu kapattıktan sonra güncel kültür sanat olaylarından söz etmiştik; ilk kez, anlattığı olayla ilgili bir tarihi hatırlayamamasına “nazar” demiştik.

Her konuşmada olduğu gibi, “Kadir, görüşelim yavrum, özledik!” deyip kısa bir soluklanmadan sonra da “Ağız alışkanlığı, yanlış anlama,” diyerek devam etmiş, “Abimsin, içinden geldiği gibi konuşabilirsin” dediğimde gülümsemişti.

“Yitik bir adanın son kuşu” Kirkor Yeteroğlu, bu konuşmamızdan 3 gün sonra yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatmak zorunda kaldı. Bilinci kapalıydı. Oğlu Kamer ile sürekli haberleşiyorduk.  Doktorlar durumunun kritik olduğunu söylemesine karşın ailesi, sevenleri hep ümit içinde gelecek güzel haberi bekledi. Ümitli bekleyiş 24 Mart Cuma günü sona erdi.

Bir şiirinde, “beni göldağı’nın karına / şepik’in rüzgârına sarın” diyen Yeteroğlu, Üsküdar Surp Haç Kilisesi’nde 28 Mart Salı günü ailesi ve sevenlerinin katıldığı tören sonrasında toprağa verildi.  

İNANILMAZ BİR HAFIZASI VARDI

Kirkor Yeteroğlu’nun inanılmaz bir hafızası vardı. Yıllar önce yaşadığı bir olayı, bir karşılaşmayı yıl, ay, gün, hatta saat ve dakikasını belirterek anlatırdı. İlk olarak nerede, ne zaman karşılaştığımızı hatırlamam zor. 25 yılı geçmiştir tanışıklığımızın üstünden.  O zamanlar Cağaloğlu’da bulunan Çınar Yayınlarındaki çalışma sürecimde sık sık Üsküdar-Eminönü vapurunda karşılaşırdık. Çoğu zamanda özellikle buluşurduk. Konuşurduk uzun uzun. Yeter ki edebiyat ve kültür sanat üzerine konuşacak konumuz olsun. Ben daha çok dinlemeyi severdim; çünkü kendisini içten dinleyen birisine bütün heyecanını, coşkusunu anlatırdı. Çoğu zaman önemsemediğiniz bir konu, onun anlatımı sonrası değer kazanırdı.

SÖNMEMİŞ ATEŞLERİ SOĞUTMAYA ÇALIŞIRDI

Yıllar önce şair arkadaşım Rıza Parlak ile Arapgir yollarına düşmüştük. Hızla gittiğimiz yolda Yaylacık köyü tabelasını görünce, “dur!” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Hemen anlattım olanı, önceki adıyla Şepik, şair arkadaşım Kirkor Yeteroğlu’nun 20 Temmuz 1950’de dünyaya geldiği köydü. Hemen köye girdik, kendisinden de sık sık adını duyduğum babası Papken dayının evini aramaya başladık. Komşuları, “O bu saatte bağdadır,” deyince tarif edilen yöne gittik. Bulduk sonunda, hoşbeşten ve bağdaki ağaçlardan topladığı meyveleri yedikten sonra, “Kimlerdensiniz?​” dedi bize. Oğlunun arkadaşı olduğumuzu öğrenince, gözleri ışıldadı, hemen aradık Kirkor Yeteroğlu’nu… Zaten sık sık görüşüyorlardı, Papken dayı da, oğlu Kirkor ağabey de çok mutlu olmuşlardı. Arguvan’a her gidişimde mutlaka uğradık Rıza Parlak ile… Arapgir çarşısından geçerken de sık sık şiir ve yazılarının yayımlandığı Arapgir Postası’nı selamlayarak geçtik.  Her konuşmamızda konuyu buraya getirir, vefasızlık üzerine içinde henüz sönmemiş ateşleri soğutmaya çalışırdı.

ÇOK KIRILGAN BİR YAPIYA SAHİPTİ

Uzun yıllar Kadıköy Çarşı içinde yaşadı. Oradan ayrılmak zorunda kalmak çok yaraladı hem kendisini, hem de ailesini. Eşyalarını, İcadiye’deki evine taşıdığı günlerde ayrılmayı hiç istemediği evine götürdü beni. Aradan onca gün geçmesine karşın evin perdelerini çıkarmamıştı. Anılarını, yaşadıklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, acılarını kimse görmesin ister gibi… Gözlerinden dökülemeyen yaşlar, sessiz sessiz içine dökülüyordu. Fotoğraflarını çektim. Sonraki yıllarda o sokaktan geçişimde hep bakışlarımı kaçırdım o binadan. Duydum ki yıllar sonra kafe olan eski evine dostlarıyla gidip, onları orada evindeymiş gibi ağırlamış.

Vapur yolculuğumuzda, bazen notlarının arasından çıkardığı, küçük kağıtlara, inci gibi harflerle yazılmış şiirlerini okurdu sessizce... Uzun yıllardır yazıyordu yazmasına fakat şiirlerini dergilere bile göndermiyordu. Biraz çekiniyordu sanki... Çok kırılgan bir yapıya sahip olmasıydı belki de sebebi... Sanki tepeden tırnağa hüzün yüklüydü. Duruşu, bakışları, konuşması...

ANILARIN KIYISIZ SULARINDA

“Kitap çıkartmak benim için çok zor?​” derdi. Şiirleri beğenilirdi. “Kırık Çan” adlı şiir kitabı Kıyı Dergisi Yayınları tarafından yayımlandığında coşkusu, mutluluğu görülmeğe değerdi. Kitabını okuduktan sonra bir düşüncem kesinleşmişti: Yeteroğlu, her hücresiyle anılara bağlı. Onu hayatta tutan anılar sanki... “Anıların kıyısız sularında” yol alarak çocukluğunu, annesini, babasını, kardeşlerini, Arapgir’i, köyünü, geçmişini arar gibiydi. Hüzün, yalnızlık, keder, ölüm, hasret vardı şiirlerinde çokça. Geride bıraktıkları, belki de bir daha göremeyecekleri... “yazsan da geri gelmez o günler / yaşadıklarımız buruk bir anı / kırgın bir rüzgâr eser / dağıtarak düşleri” dizelerini sık sık yinelerdi. “Yitik bir adanın son kuşu” olarak anıların peşinden gitmek için yazdı, nefes aldı. Bu düşüncelerimi paylaştığımda, suskunluğu ile yanıtlamıştı beni, bana söyleyecek bir şey bırakmadın der gibi.

"YAŞAMA TUTUNMAK HAYLİ YIPRATICIYDI"

 “Kırık Çan” için de bir söyleşi yapmıştık. Karşılıklı konuşmaktansa, yanıtlarını yazılı olarak vermeyi istemişti. Uzun yıllardır yazmasına karşın kitap çıkarma konusunda neden bunca yıl beklediğini şöyle açıklamıştı; “Birçokları gibi şiir kitabım yayımlansın, tanınıp, ünlü olayım gibi bir düşüncem olmadı hiç. Yayımlanan bir yapıtın sanat değeri, estetiği olması gerekir. Dergilerde seyrek de olsa çıkıyordu şiirlerim. Elbette şiirlerim mükemmeldir gibi bir iddiam yok. Her zaman haddini bilme erdemine sığınmışımdır.”

Yeteroğlu az şiir yazmasının nedenini de sorduğumda, yaşamın ağır koşullarının, üretmenin coşkusunu sınırlayıp, istenen, beklenen başarıyı kısıtladığına dikkat çekerek, “Arapgir’den gelip İstanbul keşmekeşinin içine girip, yaşama tutunmak hayli yıpratıcıydı. Ekonomik sorunların başat öncelik taşıması, sanat uğraşına sekte vurur,” şeklinde konuşmuştu.

Şiirlerinde öne çıkan ölüm, keder ve hüznü şöyle yorumlamıştı Yeteroğlu, “Çok kırılgan bir insanım. Kabalıktan, görgüsüzlükten, vefasızlıktan hep kaçınmışımdır. Birisini üzüntülü gördüğümde çabuk etkilenir, keşke yardımcı olabilsem derim. Son yıllarda insan kişiliği erozyona uğradı. Teknolojinin, bilimin, geliştiği bu çağda hâlâ savaşlar, haksızlıklar ve mutsuzlukların sürmesi beni üzüyor. Bu durum da şiirinize istemeseniz de keder olarak yansıyor.

"KİMSE YARININDAN EMİN DEĞİL"

Çocukluğumun, Çemişgezek’te dedemin, nenemin yanında geçirdiğim ilk 12 yılı -ki mutlu yıllarım- diyorum. Arapgir’de ailemin yanında kısa süre kalmam, Üsküdar’daki yatılı Surp Haç Tıbrevnak Lisesi Ortaokulunda, Arapgir Ortaokulunda okuma, annemin 37 yaşında aramızdan ayrılması, 3 yıl Diyarbakır’da çalışma yaşamı, askerlik, 1974 Mayıs’ında İstanbul’a yerleşmek derin izler, hüzünler, çalkantılar, bırakarak kişiliğimi biçimlendirdi. Savrulmalar, ‘Dağılmış pazar yerine’ döndürdü yaşamımı. Kırılgan duygusal yaşamdaki gelgitler, inişli çıkışlı durumlar, mükemmeliyetçi olmak, hüznü öne çıkarıp yaşama egemen oldu. Acıyı arabesk anlamda değil, insanın olgunlaşmasını sağlayan bir öge olarak da yorumlayabilirim. Ölüm konusuna gelince: Yaşadığımız evrenin talan edilmesi, bir türlü durmak bilmeyen savaşlar, kıtlıklar, insanın kendi yarattığı puta-paraya tapması hepimizi karamsar kılıyor. Kimse yarınından emin değil. Gelecekte, ‘Ne olacağız?​’ korkusu var herkeste…”

"KİMSELER DUYMADI YÜREĞİMİN SESİNİ"

“Şiir, yaşamın içinde her zaman vardır; acıda, sevinçte, mutluluk ve mutsuzlukta… Yarası olan yazar. Olmayan ya da farkına varmayan neden yazsın ki? Edebiyatın üstündedir şiir, söz sanatları içinde kristalize sözcükler yumağıdır. Yaşamı derinlemesine duyumsayanlar, daha çok şairlerdir, sanatçılardır,” diyen Kirkor Yeteroğlu’nun kaybının ardından onunla tanışanlar kadar tanışma olanağı bulamayanlar da paylaştılar duygularını. İnceliğinden, zarafetinden söz ettiler. “Kimseler duymadı yüreğimin sesini” dese de, keşke sağlığında duyabilseydi, okuyabilseydi hakkında söylenenleri, yazılanları…

ÖNCEKİ HABER

Sancar: AKP-MHP iktidarından bu ülkenin kurtulacağı tarihi ana sayılı günler kaldı

SONRAKİ HABER

Eğitim Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi: Üniversitelerde şiddet ve taciz kol geziyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...