DİB'den Savaşa Karşı Hayat Konferansı: Barış kendiliğinden gelmez, inşa etmek lazım
Demokrasi İçin Birlik (DİB), Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde “Savaşa Karşı Hayat Konferansı” düzenledi.

Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
İLGİLİ HABERLER

DİB’den savaşa karşı hayat konferansı
Demokrasi İçin Birlik (DİB) tarafından bugün Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde “Savaşa Karşı Hayat Konferansı” düzenlendi. Konferansın açılışında konuşan DİB Sözcüsü Rıza Türmen, “Barış kendiliğinden gelmez, barışı inşa etmek gerekir. Demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük temelinde inşa etmek gerekir” dedi.
Demokrasi İçin Birlik’in çağrısıyla 20 Eylül'de bir araya gelen ve 70 kurumdan oluşan Konferans Hazırlık Komisyonu'nda, kadın, LGBTİ+, insan hakları ve meslek örgütlerinin yanı sıra sendikalar ve siyasi partiler de yer aldı.
Konferansa EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, TÖP Sözcüsü Perihan Koca, Yeşil ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat, HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz da katıldı.
Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Konferans, "savaşa karşı hayat" temalı kısa video gösteriminin ardından DİB Sözcüsü Rıza Türmen'in açılış konuşmasıyla başladı.
"BAZILARI ZENGİNLEŞİRKEN BAZILARI YOKSULLAŞIYORSA BARIŞ OLMAZ"
Türkiye’nin yaşamın her alanında bir şiddet sarmalı altında olduğuna vurgu yapan Türmen, “Bir gece ansızın geliriz” anlayışına, savaşçı dış politikaya dikkat çekti. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizi de işaret eden Türmen, savaşın maliyetinin de sorgulanması gerektiğini söyledi.
TSK güçlerinin Suriye’den Katar’a çok sayıda ülkede bulunduğunu hatırlatan Türmen, “Askerlerin orada işi ne var” diye sordu.
Barış için şiddettin günlük yaşamdan da çıkartılmasını gerektiğini belirten Türmen, temel hak ve özgürlüklerini talep edenlere uygulanan devlet şiddetine şiddete dikkat çekti.
Barış mücadelesinin demokrasi ve insan haklarından ayrı düşünülemeyeceğini söyleyen Türmen, “Barış, savaşın bitmesi değildir. Savaşa yol açan nedenlerin ortadan kaybedilmesi gerekir. Barış kendiliğinden gelmez, barışı inşa etmek gerekir. Demokrasi, adalet, eşitlik, özgürlük temelinde inşa etmek gerekir. Toplumsal sınıflar varsa, bazıları giderek daha zengin olurken bazıları giderek daha yoksul oluyorsa barış olmaz” diye konuştu.
Uluslararası sözleşmelere de atıf yapan Türmen, barışın sağlanmasında devletin sorumluğunu hatırlatarak, “Barış içinde yaşama hakkını devletten talep etmemiz, devlete karşı bunu sunmamız lazım” dedi.
Konferansın da buna hizmet edeceğini belirten Türmen, barışın sokaklarda, hayatın her alanına talep edilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Devletin vatandaşların bir kısmını düşman olarak gördüğü koşulların barış için tehdit oluşturduğunu belirten Türmen, bu tehditler karşısında mücadele araçlarının kullanılması gerektiğini ekledi.
Devletin güvenlikçi söylemine dikkat çeken Türmen, bunun muhalefeti susturmak için kullanıldığını, muhalefettin bu politikalara karşı durması gerektiğini söyledi. Türmen, “Altılı masa güvenlik politikalarına karşı çıkmıyor, teşhir etmiyor, o yüzden bize kalıyor, o yüzden bu toplantı son derece önemli” dedi.
Rıza Türmen | Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin de konferansı selamlayan bir konuşma yaparak, bir arada olunması durumunda sorunların üstesinden gelinebileceğini söyledi.
"MUHALEFET, İKTİDARIN SAVAŞ POLİTİKALARININ ARKASINA DİZİLMEMELİ"
Konferansın açılışından sonra Ayşegül Devecioğlu’nun yönettiği “Savaş Varsa Demokrasi Yok” başlıklı panel gerçekleşti. İsmet Akça rahatsızlığı nedeniyle katılamazken, Doç. Dr. Sevilay Çelenk panelde konuşmacı olarak yer aldı.
Ayşegül Devecioğlu, "Bugün Türkiye'de barış istemek suç olarak görülüyor. Bu durumu nasıl değiştirebiliriz? Bu iklimi değiştirmedikçe barışı tesis edemeyeceğiz” dedi.
Aile ve toplumun militarize edildiğini belirten Devecioğlu, “Bu dil üzerinden insanlar harekete geçiriliyor. Kontrgerilla, Kürt sorunu üzerinden ayakta duruyor. Muhalefetin iktidarın savaş politikalarının arkasına dizilmemesi gerekiyor” dedi.
"Türkiye, bütçesinin yüzde 20'sini "güvenlik" harcamalarına ayırdığına dikkat çeken Devecioğlu, “İktidar, savaş politikalarının 'müşterisi' olduğunu bilerek söylem üretiyor. Toplumu militarize ediyor” dedi.
Ayşegül Devecioğlu (solda) ve Sevilay Çelenk (sağda) | Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
"SAVAŞ ORGANİZE BİR ŞİDDETTİR, ÖRGÜTLÜDÜR"
Doç. Dr. Sevilay Çelenk, çatışma hallerinde barıştan söz etmenin zorluğuna dikkat çekti. Dilsel mekanizmaya değinen Çelenk, “Egemen ideolojiler her zaman her şeyden önce dil üzerinde baskı kurarlar. Neden? Sözcükler neden bizim elimizden alınır? Çünkü dil aslında düşüncenin koşuludur” dedi.
Dilin baskılanmasının, bu konuların tabulaşmaya başlamasının ilk adımı olduğunu anlatan Çelenk, savaş ortamının antidemokratik yönüne vurgu yaptı. Kürt sorunun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan çatışmalara da değinen Çelenk, barışın için demokrasinin önemine dikkat çekti.
Kendisinin de aralarında olduğu, barış bildirisine imza attıkları için üniversitelerde atılan akademisyenlerin duruma dikkat çeken Çelenk, “Barış demenin ne kadar güç olduğunun çok somut ve yakın tarihimizin birçok yakıcı şeylerinden biriydi” dedi.
Barışın kültür yönüne de vurgu yapan Çelenk, “Evet, belki içimizde bir şiddet var, birinin burnuna bir yumruk indirmeye dönük. Çoğu zaman engelleyebiliriz. Bir öfke sonucunda ama savaş böyle bir şiddet değildir. Savaş organize bir şiddettir, örgütlüdür. Hazırlık gerektirir, strateji gerektirir” dedi.
“4 mevsimin yaşandığı, birçok doğal zenginliği olan, genç bir nüfusu olan her şeye sahip bir ülke. Hep daha yoksul, daha yoksul… İşsizlik oranlarının daha çok arttığı bir ülke… Çünkü her zaman bizi açlığa razı olmaya ikna eden bir söylem var” diyen Çelenk, iktidarın “beka siyasetine" dikkat çekti.
“SAVAŞ KARŞITLIĞI HALKIN EKMEĞİNİ DE BÜYÜTÜR”
Diyarbakır Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, “Fay Hatlarını Etkisizleştirmek” başlığıyla sunum yaptı. Kürt sorunundan kaynaklı yaşanan savaşa dikkat çeken Genç, sorunun çözümü için yapılan tartışmalar ve çözüm arayışlarına dair bilgi verdi. 1999’dan sonra çok sayıda çözüm çabasına ve çözüm çağrısının yaşandığını hatırlatan Genç, bunları 3 döneme ayırdı. 1999- 2004, 2008- 2011, 2013- 2015 tarihlerini veren Genç, çözüm sürecinin bitirilmesiyle şiddetin yeniden geri döndüğünü ifade etti. Kürt sorunun çözümünde sürekli aktörlerin değiştiğini belirten Genç, Kürt sorunun çözümü için topluma, kurumlara görevler düştüğünü ifade etti. Genç, soruna “güvenlik” ve “terör” olarak yaklaşılmayacağına vurgu yaparak, Kürt sorunun tarihsel süreç içinde yaşanan değişimleri de dikkat alarak, Kürt sorunun uluslararası boyutuna değindi.
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri de “Savaş, Göç ve Mültecilik” başlığıyla sunum yaptı. “Mülteciyi yaratan ya da göçü yaratan nedenleri mi tartışmalıyız?” diye soran Yoleri, “Sürdürülebilir mültecilik yerine nedenleri ortadan kaldırmaya yönelmeliyiz” dedi. Mülteciler konusunda ülkelerin eşit sorumluluk almaktan kaçındığına da vurgu yapan Yoleri, “Ülke ve bölgeye göre ayrımcılık yapılıyor. Her ülke sömürebileceği mültecileri istiyor” dedi. Göçmenler ve mültecilerle ilgili verileri de paylaşan Yoleri, iktidarın Avrupa Birliğiyle özellikle Suriyeli mülteciler üzerinden girdiği pazarlık politikalarına dikkat çekti. Yoleri, mülteciliğin insani bir mesele olduğunu ve böyle tartışılması gerektiğini de söyledi.
Mert Büyükkarabacak ise “Mermi değil ekmek” başlığıyla sunum yaptı. Savaşın Türkiye'de yaşanan kapitalist krizlerin temel dinamiklerinden bir tanesi olduğuna vurgu yapan Büyükkarabacak, dünyada benzer durumlar üzerinden tarihsel örneklerini vererek, savaşın sınıfsal yönüne vurgu yaparak savaşın işçi sınıfını köleleştirdiğini söyledi. 2015 itibariyle gündeme getirilen çökertme planına işaret eden Büyükkarabacak, “Sadece Kürt halkının örgütsel kapasitesini ortadan kaldırmaya, kazanımlarını ortadan kaldırmaya dönük bir saldırı değil, aynı zamanda ortaya çıkan sonuçlar itibariyle Türkiye halklarının, özellikle emekçilerinin yaşadığı en derin yoksullaşma ayla da paralel giderek aslında toplumun tümüne dönük bir saldırının bir parçası olduğunu da ortaya koymuş oldu” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın Meclisteki bütçe konuşmasının hatırlatan Büyükkarabacak, silahlanmanın meşrulaştırılmak istendiğini söyledi. Büyükkarabacak, eğitim ve sağlık gibi kamusal alana bütçenin silahlanmaya ayrıldığını belirtti. Savaşlarla hesaplaşmanın sermaye düzeniyle hesaplaşılması gerektiğini vurgu yapan Büyükkarabacak, savaşın sermaye için yaşam, işçi sınıfı için yıkım olduğunu ifade etti. Büyükkarabacak, silah sanayisinin Kürt sorunun çözümünü zorlaştıran dinamiklerden bir tanesi olduğuna dikkat çekerek, Kürt illerindeki yoksulluğu da işaret etti. Grev yasaklarının son yıllarda “alışkanlık” haline geldiğini söyleyen Büyükkarabacak, “Demokrasi güçleri açısından sosyalistler açısından savaş karşıtı siyasetle emek siyasetinin bir arada büyütmek, bir arada geliştirmek, Kürt halkının taleplerini ve demokrasi talepleriyle bir sınıf hareketi inşa etmek açısından çok önemli bir imkân ve olanak da sunuyor. Tüm bu değerlendirebilmek için güçlerimizi birleştirmek ve bu konuda programlı bir mücadele hattı inşa edebilmek gibi de bir durumla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
Demokrasi güçlerin, sosyalist güçlerin, Emek ve Özgürlük İttifakının bu konudaki sorumluluğa işaret eden Büyükkarabacak, “Savaş karşıtlığı halkın ekmeğini de örgütünün de gücünü de büyütür. Demokraside ancak halkın devlet ve sermaye karşısında gerçek bir örgütlü güç haline gelmesiyle mümkündür” diye konuştu.
Fotoğraf: Evrensel
"SAVAŞLARDA ÖLÜ SAYISI VERİLİYOR ENGELLİ KALANLARIN SAYISI VERİLMİYOR"
“Savaşların Hayatımıza Yansımaları” başlığıyla yapılan paneli Sevtap Akdağ yönetti. Konuşmacı olarak Ayhan Çelik, Abdülmecit Yılmaz, Şükran Kablan Yeşil, Atalay Göçer, Özgül Saki katıldı. İklim Adaleti Koalisyonu’ndan Ayhan Çelik, savaşın doğaya, ekolojiye yönelik yarattığı tahribata vurgulayarak, “Ekoloji mücadelesi antimiliter, enternasyonal karakterde olmalıdır” dedi.
Diyarbakır merkezli çalışma yürüten Engelsiz Bileşenler Federasyonu’ndan Abdülmecit Yılmaz, savaşın yarattığı tahribatlara dikkat çekerek, “Savaş yokken haklarını özgürce kullanamayan engelli bireyleri savaşta kimse hatırlamıyor. Savaş kayıplarında kaç insanın engelli kaldığında dair bir veri yok” dedi. Türkiye’de IŞİD tarafından yapılan bombalı katliamları hatırlatan Yılmaz, bu katliamlar sonrasında ortaya çıkan engelli insanların durumuna dikkat çekti. Yılmaz, savaşların insanları engelli duruma düşürdüğünü de vurgu yaptı.
KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kaplan Yeşil, savaşın sınıfsal boyutuna dikkat çekti. İktidarın bütçe kaynaklarını sermaye lehine kullandığına vurgu yapan Yeşil, 17 Aralık’ta yapmak istediklerini mitinglerinin engellenmesini hatırlattı. Yeşil, “demokrasi mücadelesi, emek mücadelesi ve sınıf mücadelesinin kendisi birbirini bütünleyen, tamamlayan ve birbirinden ayrılmaz olduğu noktadan bakmak lazım” ifadelerini kullandı.
Diyarbakır merkezli Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği'nden Atalay Göçer de yaptıkları çalışma hakkında sunum yaptı. 2013-2018 yılların kapsayan araştırmada, Diyarbakır'da yaşayan LGBTİ'lerin adalete, sağlığa erişimde, siyasi katılım, eğitim, çalışma hayatı ve ailede maruz kaldıkları ayrımcılıklara dair bulguları paylaştı. Araştırmacı Özgül Saki de savaşlarda kadınların durumuna dikkat çekti. Saki, “Savaşa karşı çıkan siyasal öznelerin kolektif mücadelesi gerekiyor. Kadınlar savaşın sadece mağduru değil, mücadele yürüten özneleridir” diye konuştu.
"SAVAŞA KARŞI SİYASİ HAREKET OLMALI"
“Savaş Koşullarında ve Barış Süreçlerinde çocuklar” başlıklı panelde Çember Dergisi’nden Hatice Göz, Rengarenk Umutlar Derneği’nden Alper Yalçın sunum gerçekleştirdi. Savaşın çocuklar üzerinde ağır hak ihlallerine maruz bıraktığını kaydeden Göz, 40 yıldır Kürt halkı ile yürütülen savaş politikalarının, çatışma ortamlarının, ihlalleri iki katına çıkardığını vurguladı.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Hakan Güneş savaşın uluslararası boyutlarına dair bir sunum yaptı. Bölgesel ve küresel savaş tehlikelerine değinen Güneş, bu durumun, ekonomik, finansal ve siyasal her alanda karşımıza çıktığını söyledi. Bölgesel güvenlik tuzağı konusuna dikkat çeken Güneş, savaşa karşı toplumun farklı kesimlerin de içine alan siyasi hedefi olan inşa edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Araştırmacı Yazar Bereket Kar, Ortadoğu’da halk hareketlerine dikkat çekerek, bunun emperyalist ve gerici ülke yönetimlerin engellenmesine karşı dipte bir dalgalanmanın olduğuna vurgu yaptı. Kar, “Bölge halkları, ilerici, devrimci güçler arasında bir barış inisiyatifini dillendirmek gerekiyor” dedi.
İRAN’DAN VE YUNANİSTAN’DAN KONFERANSA MESAJ GÖNDERİLDİ
İran’dan konferansa mesaj gelirken, Yunanistan’dan ise video mesaj gönderildi.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Eşit Başkanı Hüseyin Mat ise yaptığı sunumda Alevilerin verdiği mücadelenin sadece, Alevilerin inançları için olmadığı toplumun farklı kesimlerinin hakları için mücadele verdiklerini belirti. Alevilerin yaşadığı sorunlara işaret eden Mat, demokrasiden yana, sosyalist güçlerin de Alevilerin ötekileştiren ve görmezden gelen yaklaşımlardan uzak durması gerektiğini de söyledi. Mat, ayrıca 25 Aralık’ta Yenikapı’da yapılacak Alevi Kurultayına katılım çağrısı da yaptı.
Şairler Nalan Çelik ve İsmail Afacan’ın şiir dinletisinin ardından Sinema Oyuncusu Jülide Kural, tarafından okunan sonuç deklarasyonu, yapılan önerilerle birlikte daha sonra tamamlanmasına verildi. Kural’ın okuduğu sonuç deklarasyonu şöyle:
"DÜNYAMIZI ÜLKEMİZİ YIKIMA UĞRATAN SAVAŞA KARŞI HAYAT"
"Dünyamızı ve ülkemizi saran savaş ve operasyonlar yıkıcı sonuçlar yaratıyor. Emperyalistler dünyanın egemenleri, bütün canlılara ait olan kaynakları ellerinde tutmak, yeniden paylaşmak amacıyla işgal operasyonlarından tatbikatlara, silahlanmaya, NATO ve karşısındaki ittifakları büyütmeye, yeni savaşların hazırlıklarına, dünyayı yeni bir büyük savaşa taşımaya ara vermeden devam ediyorlar. Küresel güçler arasında yaşanan güç kaymaları sonrasında daha da yükselen gerilimler, emekçiler ve ezilen halklar savaş karşıtı bir inisiyatif alamadığı sürece dünya üzerinde yaşamı yok edecek seviyede yıkıcı sonuçlar üretme potansiyeline sahip.
Erkek egemen bakış açısına sahip sermaye iktidarları bombaya, savaşa, operasyona harcamak için ekmeğimizden, hayatımızdan çalıyorlar. Savaşlar dünyaya ve ülkemize yoksulluk, şiddet, göç ve ölüm getiriyor.
Güdülen yeni Osmanlıcı yayılmacı politikaların sonucunda ülkemizin Suriye, Libya, Akdeniz ve Afganistan’da savaş politikalarının parçası ve uygulayıcısı haline gelmesinin yıkıcı sonuçlarını yaşıyoruz.
Yoksulluğun önlenmesi, halkın ulaşamadığı eğitim, sağlık, barınma gibi kamusal hizmetlerin sağlanması en yakıcı toplumsal ihtiyaçken, kaynaklarımız, bombaya, mermiye, sınır ötesi operasyonlara, işgallere harcanıyor. Çocuklarını okula aç göndermek zorunda kalan insanlara mermi ve roket fiyatlarından dem vuruluyor pişkince.
Savaş, ekolojik yıkım, çocuklara, kadınlara, LGBTİ+ lara yönelik şiddet demek. Ayrımcılık, militarizmin, milliyetçiliğin, ırkçılığın yükselerek toplumu zehirlemesi, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olması demek. Engelsiz yaşamı kurmak kamusal-toplumsal görevken engellileri artırmak demek.
Savaş demokratik hak ve özgürlüklerin tümden yok edilmesi, faşizmin kurumsallaşmasına meşruiyet sağlanması, demokratikleşme olanaklarının boğulması, halkın ve muhalefetin sesinin yok edilmesi, grevlerin yasaklanması, işçilerin hak arama yollarının tıkanması demek.
İktidar ayakta kalabilmek için ülkemizi yıkıma sürüklüyor. Halkın değişim ve dönüşüm umudu, savaş politikalarının altında ezilmek isteniyor.
BİZLER SAVAŞA KARŞI HAYAT DİYENLER
Kaynaklarımızı tüketen, barışçıl ve demokratik çözüm yollarını tıkayan bu savaş politikalarına karşı çıkmayı demokrasinin gereği ve insanlık görevi olarak görüyoruz.
Savaştan beslenenlerin dillerine doladığı “ulusal çıkar”, “milli dava” gibi söylemlerin ardında tekellerin, sermayenin çıkarları olduğunu biliyoruz.
Savaşa karşı hayat derken, eşit yurttaşlığın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, emekçi haklarının, doğanın haklarının sağlandığı kaynakların adil bölüşüldüğü, halkın yönetimde söz ve karar sahibi olduğu ve denetleyebildiği, barış içinde bir hayattan söz ediyoruz.
HAYATIMIZI GELECEĞİMİZİ, BÜTÜN CANLILARA AİT OLAN DÜNYAMIZI SAVUNUYORUZ
Sınır ötesi operasyonlara acilen son verilmelidir.
Türkiye askeri varlığını başka ülkelerden çekmeli, dışarda ve içerde barış birlikte yaşama ve uyum politikaları hayata geçirilmelidir.
Savaş ve güvenlik harcamalarına, otoriterleşmeye ayrılan bütçe, halkın eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi acil ihtiyaçlarına aktarılmadır.
Kürt sorununun; yerel demokrasi, anadilinde yaşam, eşit yurttaşlık gibi evrensel hakların hayata geçirilmesiyle barışçıl ve demokratik bir çözüme ulaştırılmasını talep ediyoruz.
18 Aralık Uluslararası Göçmenler günü vesilesiyle ilan ediyoruz ki, herkes zulüm karşısında başka ülkelerden sığınma talebinde bulunma ve sığınma olanağından yararlanma, yani iltica hakkına sahiptir. Mültecilerin üçüncü ülkeye geçmelerinde güvenli yollar açılmalı; AB ile Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. AB’nin mültecileri sınırları dışında tutma ve Türkiye’yi kiralık bir “mülteci depo”su olarak görme yaklaşımı değişmelidir.
Bir halkın özgürlüğünün diğerlerine karşı tehdit değil ortak özgürlüğümüzün inşasının güvencesi olarak görüleceği bir bölge, bir dünya için yola çıkıyoruz.
Ukrayna, Suriye, Irak başta olmak üzere bütün savaş ve çatışmaların bir an önce sona erdirilmesini talep ediyoruz.
Ermenistan’dan Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a bütün komşu halklara barış ve dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz. Halkların uluslararası dayanışmasının savaş seçeneği karşısında yaşamın en büyük gücü olduğuna inanıyoruz.
İran halkının özgürlük mücadelesini destekliyoruz, idamların bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz.
Ege bir barış denizi olmalıdır.
İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü baskı zulüm ve işgal politikalarına son verilmelidir.
Bütün dünyadaki savaş karşıtı güçlerle birlikte olduğumuzu beyan ediyoruz.
Bütün demokrasi güçlerini, iktidarın faşizmi kurumlaştırma sürecini savaş politikalarını derinleştirerek ilerletmesi, demokrasi güçlerini savaş aracıyla parçalaması ve etkisizleştirmesi politikasını boşa çıkarmak için savaşa karşı uyanık olmaya ve güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz.
YERKÜREMİZİN YAŞANMAZ HALE GETİRİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ, SAVAŞA KARŞI HAYAT DEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ"(İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et