24 Kasım 2022 04:22

Elvan Kaya Aksarı: Mekanların da insanlar gibi bir hafızası var

'Saatçi İbrahim Efendi Tarihi' romanında yazar Elvan Kaya Aksarı, tarih kürsüsüne ancak 'büyük insanlar' çıkarılır anlayışına karşı, romanında sadece emeğiyle geçinen bu eski saat ustasını anlatıyor.

Fotoğraf: Elvan Kaya Aksarı arşivi

Paylaş

Kadir İNCESU

“At Sancısı” ile 2019 Everest Yayınları İlk Roman Ödülü ve Attilâ İlhan İlk Roman Vakıf Özel Ödülüne değer görülen Elvan Kaya Aksarı, Vacilando Kitap tarafından yayımlanan “Saatçi İbrahim Efendi Tarihi” adlı romanı ile çıktı okurlarının karşısına… Ön kapağın içinde okura “Seyahate hazır mısın?​” diyen yazarın, romanın sonunda herhangi bir soru sormak yerine okuru “görsel dipnotlar”la baş başa bırakması romanın inandırıcılığını, gerçekliğini çok derinden sorgulatıyor. Aksarı ile romanı üzerine konuştuk.

“Mahalli bir bozgun tanrısı” Saatçi İbrahim Efendi hangi özellikleriyle bir roman kahramanı oldu?

Kitabın kapağından son sayfasına dek, tek ciltte toplanmış bir tarih atlası havası hakim. Hepimiz en azından tahsil yıllarından tarih atlaslarına aşinayızdır. O kitaplarda fatihler ve savaşlar önemsenir. Tarih kürsüsüne ancak “büyük insanlar” çıkarılır. Süleyman Efendi’nin nasırına şiirde, yel değirmenleriyle dövüşen Don Quixote’nin mızrağına romanda tesadüf ederiz. Saatçi İbrahim Efendi, tarihi, tam da bu meşreple yazılmış bir anlatı olup, şehrin hayhuyu içinde fark edilmeyen ve fakat daima orada olan ve onun da ötesinde tercih hakkını kullanmak isteyen küçük bir zanaatkarın söylencesidir. İbrahim Efendi bir Marvel karakteri değil, dünyayı kurtarma gibi bir iddiası yok. Rasputin gibi okültist bir şifacılık meziyeti de yok. Onun tek meziyeti bilhassa saatler olmakla birlikte, cümle mekanik alet edevatı tamir etmek. Ama küçücük bir mekanda kendine kurduğu mikro bir evren var. Dinlediği müzikten okuduğu kitaba kadar bir uyum söz konusu. İbrahim Efendi bu çağda bile Diyojenvari yaşanabileceğinin ispatı. Bir insan toplum huzur ve barışına zarar vermiyorsa devletin tomar tomar mevzuatı bir insanın tercihlerden daha mı kutsal ve mühimdir; roman, okuru bu soruya davet ediyor.

“Bu romanda adı geçen kişiler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür,” cümlesini çok aradım…

Aramızda kalsın ama bu klişe not, yazarın kullandığı savunma mekanizmalarından biridir. Böyle bir dünyanın inşa edilebileceğine ihtimal vermiyorum. Fantastik “Orta Dünya” bile Tolkien’in hayatından izler taşır. Büyük savaşta geçen askerlik yıllarından tutun da okuduğu William Morris romanlarına değin birçok unsur Yüzüklerin Efendisi’nde deveran eder. Yazar, mensup olduğu toplum ve kültürden tastamam azade olamaz. Bunlara ilaveten bu roman hakikaten de gerçeği ve kurguyu mezceden bir anlatı. Ben kanıyla canıyla yaşamış olan İbrahim Efendi’nin yakından bildiğim öyküsünü anlatının hurafeleriyle zenginleştirerek okura arz ettim. Gogol’ün Palto’su, “Devlet dairelerinden birinde…” diye başlar. Bugün herhangi bir devlet dairesine fazla değil yarım saat kadar uğrarsanız romanın gerçekliğinin sağlamasını ilk elden yapabilirsiniz. Uğramasanız dahi devlet, İbrahim Efendi’ye yaptığı gibi bir gün size de kendini takdim edecektir.

‘KÜÇÜK İNSANIN HAYATINI GÖZETTİK’

Kitabın içinden çıkan İbrahim Aslan’ın kartviziti ile anlatının gerçekliğine mi vurgu yapmak istediniz?

Biz sevgili dostum ve kitaptaki bütün tasarımların sahibi Ali Kerem Morgül ile birlikte imece usulüyle bir geçekliği yeniden inşa ettik. Romanın algoritmasına uydurduk. Görsel dipnotlar tam olarak bunun için eklenmiştir. Burada da gözettiğimiz şey küçük insanın hayatına dair minik ve gerçek unsurlardı. İbrahim Efendi’nin yaşadığı yerin krokisi, opera bileti, kartvizit, hüviyet cüzdanı; ona dair şahsi müzenin tamamlayıcıları gibiydi. Daha sonra editörüm Mustafa Okumuş’un güzel fikriyle birlikte kartvizit cismen de okurla buluştu. Bundan güzel bir ayraç olamazdı.

Romanı okuyabildi mi Saatçi İbrahim Efendi?

İbrahim Efendi, buğday öğüten bir değirmen iştahıyla kitapları hatmetmeye devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda kendisini ziyaret ettik. Kitabı takdim ettik. Çok bahtiyar oldu. Romanla ilgili fikir ve eleştirilerini de öteki gidişimizde dinleyeceğiz. Memnun kaldığını tahmin ediyorum. Kitapları için yaşayan, kitabi yaşayan bir adamı kitaplara almak sanırım ona verilebilecek en güzel hediyeydi.

Romanın dili çok dikkat çekiyor. Dilde kahramanın, anlatılan olayın rolü nedir?

Elbette kurgunun matematiğine uygun yazmak zorundasınız. Dildeki hakimiyetiniz, manevra kabiliyeti sağlar. Pazarda kullanılan dille, operadaki dil aynı mıdır? Bir taziyeye gittiğimizde başka, bir kır gezintisine çıktığımızda başka giyiniriz söz gelimi. Ben yazdığı dili önemseyen ve yazdığı her cümle üzerinde titizlikle duran biriyim. Madem benim hayal dünyamı okura ulaştıran temel işaretler harfler oluyor, o halde o harflerin diziliminden daha önemli olan şeylerin sayısı çok az olsa gerektir. Sadece bir öykünün peşinde koşturmuyoruz, aynı zamanda binlerce senedir işlenegelen zengin bir dilin heybetini de okuyucuya tadımlık da olsa sunmaya çalışıyoruz. Kalemin hakkını vermek diye bir deyiş varsa bunun ancak dille mümkün olacağını düşünüyorum. Çizgili pijamayla dünya turu atamazsınız. Kısır bir dille, sürekli tekerrür eden kelimelerle, harcıalem bir tutumla tahkiye geleneğinin ipine tutunmak mümkün müdür?

Saatçi İbrahim Efendi özelinde insan ve mekanın birbirine olan etkisi üzerine neler söylemek istersiniz?

Artık biliyoruz ki, mekanların da insanlar gibi bir hafızası var. Belki de bu hafızadır ki, genetik kodlanma gibi nesilden nesle bir şeyler aktarıyor. Bir şehri kent yapan şey de bu mekan hafızasıdır. Geçtiğimiz günlerde Londra sokaklarının isimlerinin hikayesini konu edinen bir kitabı incelemiştim. Özgün ve faydalı bir uğraş. Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Londra’nın en büyük alametifarikalarından biri bu süreklilik. İstanbul, Londra’dan daha kadim bir kent olmasına rağmen devamlılık konusunda ciddi bir anlayış eksikliği var. Tabiri caizse bir mekan akustiği oluşturamadık. İbrahim Efendi’nin kaldırılan barakasının yerine ucube bir bina dikildi. Nasibimize yakamoz değil müsilaj düştü.

Zaman felsefesi ile ilgilenen Saatçi İbrahim Efendi zamanın içinde mi yoksa dışında mı bir profil çiziyor? Kısacası aykırı bir karakter mi?

Buna, Ahmet Hamdi’nin kelimelerini evirerek, “Ne içinde zamanın, ne de büsbütün dışında” diye cevap verebiliriz. Artık salt zamanın eşitliğini değil de göreliliğini esas tutuyoruz. Zaman aletlerinin mütehassısı İbrahim Efendi’nin de nevi şahsına münhasır bir zaman telakkisi vardı. Hızlı bir çağda yaşıyoruz ama bazı insanlar etrafına da kendi hayatına da dinginlik saçmaya devam ediyor. İbrahim Efendi de aheste bir karakterdi. Bunu uyuşukluk olarak söylemiyorum, anı yaşamak olarak ifade ediyorum. Romandaki bir pasaja dayanarak söyleyebilirim ki, o sadece bağlı olduğu anı önemseyen ve gelecek anların kaygısını gütmeyen zaman-üstü bir kalendermeşrepti. Bizse bu kerameti antidepresan prospektüslerinde arıyoruz

‘İBRAHİM EFENDİ ‘ZAMANIMIZIN KAHRAMANI’DIR’

“Bunca yılın sonunda artık saatin ustası olarak anılabilirim lakin zamanın hâlâ talebesi sayılırım,” diyebilen, kolunda saati de olmayan Saatçi İbrahim Efendi’nin yaşamıyla zamana hakim olduğu söylenebilir mi?

Geç olsa da insanlık şunu anladı ki, doğayla savaşmak, onu kendimize hizmetkar kılmak değil, onunla bütünleşmek tek çıkar yoldur. Doğayı tükettikçe tükeniyoruz. Onunla uyumlu olmak, ekolojik bir retorik geliştirmek zorundayız. İbrahim Efendi bizim iklime ve doğaya geliştirdiğimiz uyumu bunların yanında zamana karşı da geliştirebilmiştir. İnsan bireysel olarak zamanın hakimi olamaz. Toprağın altı, üstünden kalabalık. Mühim olan, hissemize düşen nefesleri, hiçbir canlının gölgesini bile incitmeden tüketebilmektir. İbrahim Efendi, Kriptonlu bir çizgi roman kahramanı değildir. Sadece emeğiyle geçinen ve sosyal parazit olmayı reddeden bu eski saat ustası, “zamanımızın bir kahramanı”dır.          

ÖNCEKİ HABER

Adana'da metal işçileri: Benim derdim savaş değil geçim

SONRAKİ HABER

"Açıklamalar inandırıcı gelmiyor"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...