Hacı Bekir’in önünde
DÖNERLİ SANDVİÇ
Dönerli sandviç de yeniydi o yıllarda. Fitaş sinemasının bir köşesi ayakkabıcı “Şeref”, diğer köşesi ise “Burç Kafeterya” idi. Burç Kafeterya’nın kapıya yakın olup, yoldan görünen yerinde döner kesilir, cımbız gibi bir maşanın ucuyla tutulan küçük döner yaprakları sandviç ekmeği arasına ustaca yerleştirildikten sonra, iki ince dilim salatalık turşusu ve domates ile süslenirdi. (Aylık bütçeler, genellikle “Yenice” ya da “Gelincik” sigara paketlerinin arka kapağına yapılırdı. Kimliğini bir türlü aklımda canlandıramadığım Orhan Boran’ın “Yuki”si ile şenlenirdi evlerimiz.)
KURUYEMİŞÇİNİN PAPAĞANI
“Papağan Pasajı” yeni açılmıştı ve köşesinde (cadde üstünde) bir kuruyemiş dükkânı vardı. Kapısında “T” harfi biçimindeki tünek üzerinde kuyruğu yarım metreden uzun, rengârenk bir papağan bulunurdu. Papağanıyla ilgi çekip satış yapan bu dükkânın önünde her daim meraklılar toplanır, papağanı konuşturmak için türlü şaklabanlıklar yaparlardı.
Ben, o papağanın konuştuğuna hiç tanık olmadım, ama gene de hayvancağızın çıkardığı sesleri sözcüklere benzeten kimi şavalakların: “Aaa, bak konuştu, bak konuştu,” diye birbirlerini dürtüp, kendilerince eğlenmelerine tanıklık yaptım. Kimilerinin dükkânın sahibine ya da çalışanlarına çaktırmadan papağanın yüzüne tükürdüklerini de görmüşümdür. (Her dem tazesi bulunsun diye, kahve yüzer gram alınırdı. İskele meydanlarında ıstakoz sepeti ve çirozlar asılı durur; kış öncesi evlerde reçeller yapılır, turşular basılırdı. Bir “Job”la beş tıraş olurdu, “Nacet” kullanmayanlarımız. Siyah okul önlükleri ve beyaz yakalar geceden ütülenirdi.)
MUHALLEBİCİ
Atatürk Erkek Lisesi’nin sokağında havagazı ocağı satıcıları, Junkers marka şofben tamircileri bulunurdu. Sokağın diğer köşesindeki iki katlı muhallebicinin keşkül, tavukgöğsü ve muhallebisi pek meşhurdu ve ikinci kat genellikle okulu kıran öğrenciler ve sevgilileriyle buluşmuş genç âşıklarla dolardı. Benim İstanbul’umun Beyoğlu’sunda muhallebiciye gitmek gelenek halini almıştı ve bu gelenek Beyoğlu’na çıkanların günlük programlarının vazgeçilemez bir parçasıydı. Sinema-tiyatro öncesi ya da sinema-tiyatro çıkışlarında muhallebiciye mutlaka uğranır, eşlere-sevgililere randevular muhallebicide verilirdi.
ALİ MUHİTTİN HACI BEKİR
Yeni Melek Sineması’nın sokağının başında bulunan Şekerci “Ali Muhittin Hacı Bekir” 1777 yılında kurulmuş, ülkenin en eski özel kuruluşuydu ve şekercilik ekolü sembolüydü. Türkiye’de 16. yüzyılda başlayan şekerleme üretiminde tatlandırıcı olarak bal, pekmez ve su; bağlayıcı, doku yapıcı olarak da un kullanılırken, 18. yüzyıl sonlarında Avrupa’da kurulan rafinerilerde üretilen şekerin (o günlerin ismiyle ‘’Kelle Şekeri”) Türkiye’ye gelmesiyle, Hacı Bekir bu şekeri havanlarda dövüp eritmiş; gül, tarçın gibi doğal aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri üretimini geliştirmişti. Ayrıca 1811’de bir Alman bilgini tarafından bulunan nişastayı un yerine kullanarak, şeker ve nişasta “terkibi” ile bugünkü nefasetteki lokum üretimini gerçekleştirmişti.
LOKUMLAR
Bundan başka sallama kazanlarda yapılan badem şekeri, haşlanmış bademlerin soyulup havanlarda dövülerek şeker ve şeker şerbeti ile yoğrulup biçim verilen çeşitli badem ezmeleri Hacı Bekir’e haklı ilgi ve şöhreti kazandırmıştı. Hacı Bekir’in, yoldan biraz yüksek vitrininde Antep fıstıklı, sade, kakaolu tahin helvaları sıra sıra durur; Hindistan cevizli, fındıklı, güllü, lokumlar çekmeceden çıkartılıp karton kutulara dizim dizim dizilirdi. Paketi kâğıda itinayla sarıp, süslü püslü iple bağlarlardı. Paket ağırca olursa, kolay taşınması için bir de tutacak takılır, bağ yerine amblemlerinin bulunduğu yapışkanlı marka yapıştırılırdı.Tarçınlı, susamlı, limonlu, güllü ya da peynir şekerli renk renk akidelerden almadan geçmek bir “nefis mücadelesiydi”. Dükkânın, sinemaya giden yan sokağına bakan vitrininde ise, renkli yaldız kâğıdına sarılı çikolatalar tepsilere dizili biçimde sergilenir, bu çikolatalar “misafir çikolatası” olarak da anılırdı. Diyeceğim o ki, Beyoğlu o döneminde başkaydı. Daha sokak kadını olmamıştı, kimseye bulaşmazdı. Ve de o günlerinde, kimseyi kimseye bulaştırmadı.
Evrensel'i Takip Et