27 Temmuz 2022 04:27

Vakıf Üniversitelerinde reklam (tercih) dönemi sömürüsü

Vakıf üniversitesindeki güvencesiz ve ağır çalışma koşullarının baskıcı bir emek rejimi ile destekleniyor oluşunun merdiven altı tekstil atölyelerine benzetiliyor olması önemli noktaya işaret ediyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ekinsu Devrim DANIŞ

ÖSYM tarafından 18-19 Haziran 2022’de düzenlenen üniversite sınavı sonuçlarının açıklanmasıyla vakıf üniversitelerinin reklam yatırımlarının en yüksek düzeye ulaştığı ‘tanıtım günleri’ de başlamış oldu. Bu aynı zamanda birçok farklı vakıf üniversitesinde çalışan akademisyenler için baskının, mobbingin ve emek sömürüsünün de katmerlendiği bir döneme denk geliyor. Özellikle Vakıf Üniversitesi Dayanışma Meclisi’nin (VÜDAM) ve vakıf üniversitesi emekçilerinin istikrarlı mücadelesinin etkisiyle vakıf üniversitelerindeki çalışma koşullarının, ücret eşitsizliğinin ve sistematik sömürünün boyutu kamuoyuna da yansıyacak şekilde tartışılır hale geldi. Peki, ‘kâr amacı gütmeyen kuruluş’ kategorisinde olan vakıf üniversiteleri, sahiden de kar etmiyor mu? Bu yazı için seçilmiş birkaç şanslı vakıf üniversitesinin vukuatlarından yola çıkarak bu kurumların kâr amacı güden ticarethaneler olduğunu, akademisyenlerin zorlu çalışma koşulları üzerinden göstermeye çalışacağım.

KAMUYLA EŞİT ÜCRET TALEBİ

Türkiye’de neo-liberal dönüşümle birlikte sayıları her geçen gün artan vakıf üniversiteleri hem fiziki koşulları hem de bu kurumlarda çalışan emekçilerin maruz kaldığı sömürü koşulları ile bir nevi ticari işletme özeliği taşıyor. Tercih dönemlerinde çağrı merkezinde aday öğrencileri telefonla aramaktan arşiv temizliğine dek görev tanımı dışında işe koşturulan akademisyenler, devlette çalışan emsallerinden ise düşük ücret alıyor. Fakat 2020 yılı Nisan ayında 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan düzenleme ile ‘Vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına, unvanlarına göre Devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret tutarından az ücret verilemeyeceğine’ karar verildi. Kanun çıktığından beri akademisyenler, ücretlerinin yükseltilmesi için ciddi bir mücadele veriyor. Geçtiğimiz aylarda bu kanuna dayanarak ücretlerinin devlet üniversitesindeki emekçilerle eşitlenmesini talep eden Nişantaşı Üniversitesi akademisyenleri işten çıkarılmıştı. Başka üniversitelere de sıçrayan bu emek eksenli mücadele vakıf üniversitesi patronlarını korkutmuş olacak ki onlar da kendi cephelerinden iktidara ve YÖK’e basınç uygulamaya devam ediyor.  

DÜŞÜK ÜCRETE KILIF BULMAK

Geçtiğimiz günlerde 60’ın üzerinde akademisyeni ikale sözleşmesi ile işten çıkaran İstanbul Aydın Üniversitesi kurucusu Mustafa Aydın, Dünya Gazetesi yazarı Yasemin Salih’e verdiği röportajda yükselen enflasyondan yakınarak “gidere göre zam yapsak vakıf üniversitelerinde öğrenci kalmaz!” demiş. Konuşmasının devamında ise üniversitenin artan gelir kalemlerinden yakınarak akademik personele verilen ücretlerin yüksekliğinden şikâyet ediyor. Yasemin Salih şu şekilde aktarmış: “Sorun ise artan giderlerde.” Bugün SGK’sını ödeyemeyen üniversiteler var” derken, ilk dikkat çektiği konu personel giderlerindeki artış oluyor Mustafa Aydın’ın. Bir yıl önce vakıf üniversitelerine getirilen ücret skalası uygulamasının sisteme zarar verdiği görüşünde. Uygulamaya göre tıpkı devletteki gibi vakıf üniversitelerine de akademik personel için bir ücret tarifesi getirildi. Burada da devlet üniversitelerindeki aylık maaşlar kıstas alındı. Mustafa Aydın’a göre bu; vakıf üniversitelerini memur zihniyetine sokma çabası.

TİPİK BİR VAKIF ÜNİVERSİTESİ PATRONU

Kâr marjındaki azalmayı üniversite bünyesinde çalışan 60 akademisyeni tek seferde işten çıkarmakla dengeleyen Mustafa Aydın, elbette bir istisna değil. Aksine, üniversiteyi özgür ve bilimsel bir bilginin üretildiği kurumlar olarak değil; ticarethane olarak gören, öğrenciye müşteri olarak yaklaşan tipik bir vakıf üniversitesi patronu. Dolayısı ile bir yandan akademisyenler çeşitli bahanelerle işten çıkarılıyor diğer yandan ise reklam ve tanıtıma milyonlar harcamaktan imtina edilmiyor. Geriye kalan az sayıda akademisyen ise “ne ders olsa veririz” mecburiyeti ile sıkıştırılıyor.

AKADEMİSYENE ‘0 ZAM’, REKLAMA DEVASA BÜTÇE

Tercih dönemlerinin vakıf üniversitelerinin sömürü düzeni açısından bir turnusol olduğunu söylemiştik. YÖK’ün yayınladığı Vakıf Yükseköğretim Kurumları Raporlarına (2021) göre, Nişantaşı Üniversitesi’nin öğretim elemanına ödenen ücretlerin (38.526.639,1) toplam gidere oranı yüzde 23 görünüyor. Aynı üniversite, reklam ve tanıtıma ise toplam 4.615.588,4 TL harcama yaparak 72 vakıf üniversitesinin içinde ilk 10’a girebilmeyi başarmış. Akademisyene “0 zam” reva gören bu üniversite, kanuna dayanarak ücretlerinin yükseltilmesini talep eden akademisyenleri işten çıkarmıştı.

‘BENDE PROFESÖRDEN FAZLA ALAN DOKTOR VAR’

Mustafa Aydın ile yapılan röportaja geri dönelim. Konuşmasının devamında Aydın, ‘Öyle herkese aynı ücret olmaz; performans sistemine göre hak edene hak ettiği ücret verilir” diyor.  ‘Bizde ölçülebilirlik var, performans sistemi var. Bu nedenle dünya üniversiteler sıralamasına Türkiye’den daha çok vakıf üniversiteleri girebiliyor. Akademik ağırlığa, yetkinliğe, üretkenliğe göre ücret veriyoruz. Bende profesörden daha fazla ücret alan doktor var. 50 bin TL maaş alan hocam var benim. Yoksa o yüksek potansiyeldeki bilim insanını elinizde tutamazsınız. Şimdi devlet hiç yayın yapmasa da şu ücreti vereceksin diyor. Testiyi getirenle kıranı bir tutamazsın. Yeni kural öyle yapacaksın diyor. Bu uygulama bizim maliyetlerimizi asgari yüzde 50 artırıyor. Külliyen yanlış.” Yasemin Salih’in gazetecilik anlayışı başka bir yazının gündemi olsun. Fakat Mustafa Aydın’ın ifadelerinin altına bütün vakıf üniversitesi patronlarının imza atacağı bir gerçek. Şimdi biraz da “testiyi getiren ile kıranı bir tutamazsın” sözündeki testiyi kıranlara çevirelim yönümüzü. Kim bu testiyi kırıp da düşük ücreti hak edenler, performansı düşük olanlar?

GÜVENCESİZ, ESNEK ÇALIŞTIRMA: CALL CENTER

Tercih döneminde VÜDAM’a her gün onlarca mesaj geliyor. Vakıf üniversitesinde çalışan akademisyenler tercih döneminde zorla kendilerine üniversitenin reklamını yapan tişörtler giydirildiğinden, bilgisayar laboratuvarlarına indirilip çağrı merkezi elemanı olarak çalışmaya zorlandıklarından, üniversitenin mütevelli başkanını özel instagram hesabını takip etmeye zorlandıklarından bahsediyorlar. Dahası var! Akademisyenlerin beğendiği her gönderi, performans ölçüm sisteminde puan olarak onlara geri dönüyor. Yani Mustafa Aydın ve vakıf üniversitesi patronlarının ‘performans’, ‘ölçülebilirlik’ diye yakındığı ücret tarifesi, akademisyenlerin akademik üretim yapan bilim emekçilerinden ziyade alelade bir işyerinin ortalık elemanına dönüştüğü kuralsız, güvencesiz, esnek çalışma sürecinin ihtiyacıdır. Bunun en büyük örneği üniversitelerdeki tercih döneminde gerçekleşen ‘call center’ süreci.

ÇÜRÜK ELMALAR: CALL CENTER AKADEMİSYENLERİ

Araştırma görevlileri üniversite sınav puanları açıklanmadan birkaç gün önce bilgisayar laboratuvarlarına indiriliyor. Üzerlerinde numaralı ve giymeleri zorunlu olan Nişantaşı Üniversitesi tişörtleri ile bilgisayara kurulu olan çağrı merkezi programının başında üç hafta aralıksız (Cumartesi-Pazar dahil) çalıştırılıyorlar. Her laboratuvarın başında bir sorumlu var ve araştırma görevlilerinin konuşmalarının içeriğini, sürelerini denetliyor. Eğer ki ortalamaya göre kısa konuşuyorsanız ilgili şahıs tarafından uyarılıyorsunuz. Arayan aday öğrencilere ücret bilgisi vermenin, ücret pazarlığı yapmanın bir akademisyenin asli görevi olmadığını ifade edenlere ise kapı gösteriliyor: “Mutsuzsanız çalışmak zorunda değilsiniz hocam.” İşte performansı düşük, çürük elmalar tam olarak bu kişiler oluyor…

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDEKİ SINIF SAVAŞI

İşten çıkarılma kaygısını ve güvencesizliği tahakküme dönüştüren bu baskıcı-despotik uygulamaların bir diğer adresi ise Arel Üniversitesi. Burada çalışan akademisyenler de yeri geliyor arşiv odalarında temizlik yapıyor, yeri geliyor tanıtım masalarında üniversiteyi pazarlamaya zorlanıyor. Akademisyenlerin üniversiteye giriş-çıkış saatleri kart basma sistemi ile denetleniyor. VÜDAM’a ulaşan bir akademisyen şöyle demiş: “Arel Üniversitesi araştırma görevlilerine akademisyen gibi bakmak bir yana konfeksiyonlardaki ortacılar gibi davranıyor”. Vakıf üniversitesindeki güvencesiz ve ağır çalışma koşullarının baskıcı bir emek rejimi ile destekleniyor oluşunun sıkça merdiven altı tekstil atölyelerine benzetiliyor olması da önemli bir noktaya işaret ediyor. Vakıf üniversitesi emekçileri kendi sınıfını biliyor.

Görünen o ki vakıf üniversitesi emekçileri ile patronları arasındaki bu sınıf savaşı vites artırarak devam edecek.

Sahi, vakıf üniversiteleri için ‘kar etmeyen kurum’ mu demiştiniz?

ÖNCEKİ HABER

Bodrum ve Malatya'dan kadınlar: İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam edeceğiz

SONRAKİ HABER

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu: Tehdit alıyorum, ilgilenilmiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...