EVET TES-İŞ ORGANİZE ETTİ
İşte bu haber üzerine geldi telefon. Arayan Tes-İş İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Ozil’di. Sesi ilk önceleri sakindi. Haber Müdürümüz Muzaffer Özkurt’la görüşmek istediğini söyledi. Ve telefon Özkurt’a iletildi. Konuşma ilerledikçe sakinliğini kaybeden Ozil, mektubun yer aldığı haberin gerçek dışı olduğunu söyleyerek söze başladı. Bunun üzerine Ozil’e “Tes-İş böyle bir mektubun gönderilmesini organize etti mi, etmedi mi?” sorusunu yönelttik. Bunun yanıtını ancak uzun bir görüşme sonucu alabildik: “İş yerinden işçiler İGDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili kişilere mektup yazılmasını gönderilmesini istiyordu. Biz de işçilerin imzaladığı mektupları gönderdik.” Yani Evet. Böyle bir mektup var ve Tes-İş’in organizasyonuyla, işçilere imzalatılarak Başbakana gönderilmiş.
EYLEMLER HANGİ GAZETEDE YER ALDI
Ozil’in sıkıntısı bu kadar değil. Bu kez tepkisi başlığı yönelik. “Ben majestelerinin sendikacısı değilim, ben Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş bir sendikanın, işçiler tarafından seçilmiş bir sendikacısıyım. Ben senin sendikacın değilim, kafandakilerin sendikacısı da değilim.” Buna yanıtımız net: “Olmayın zaten. Başbakanın da sendikacısı olmayın, işçilerin sendikacısı olun yeter. Başka bir şeye gerek yok.” Ama o “Evrensel’i emek yanlısı zannettiğini” ve “Bu iddiada bir gazetenin bu habere yer vermemesi gerektiğini” ileri sürdü. Ozil’e Evrensel gazetesinin sendikacıların değil (Bu kendini işçilerden ayrı düşünmeyen ve hâlâ işçi sınıfının bir parçası olarak gören sendikacılar için geçerli değil) işçilerin gazetesi, olduğunu hatırlattık. Hele hele, Tes-İş de dahil her hangi bir sendikanın bülteni hiç olmadığımızı söyledik. Dolayısıyla gazetenin işçiden doğru bakış açısıyla doğru yapılanları desteklediğini, yanlış gördüklerini eleştirdiğini, bunun da hakkı ve görevi olduğunu anlattık. Zira Ozil’in de dediği gibi özelleştirmeye karşı Tes-İş’in yaptığı eylemler Evrensel’de ve hem de hak ettiği biçimde yer buldu. Bunlara nasıl yer verdiysek, eleştirilerimizi, hatta bu tür durumlarda en sert eleştirilerimizi de dile getirebileceğimizi, bunun Evrensel’in varlık nedeni olduğunu anlatmaya çalıştık. Ama Ozil için bunların bir anlamı yok. Tek bir söz söylüyor aslında: “Ben majestelerinin sendikacısı değilim!” Ya bu mektup ne anlama geliyor o zaman? Ozil’e göre, Başbakana oy veren işçileri örgütlemek ve onları harekete geçirmek gerekiyor ve bunun yolu bu mektup. Peki bu yol ne? Torba yasayı çıkaran, “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” diyen, TEKEL işçilerini Ergenekoncu olmakla suçlayan, emeklilik yaşını yükselten, ardı ardına gelen iş cinayetlerine “takdiri ilahi” diyen... hükümetin Başbakanına methiyeler düzmek ve özelleştirmenin kibar adı olan halka arzı savunmak.
AYÇİN’E NİYE SORUYORSUNUZ?
Ozil’in halka arzın aslında özelleştirme olduğu tespitine de itirazı var. Bizim halka arzı bilmediğimizi, halka arzın özelleştirme olmadığını, dünyada çeşit çeşit halka arzlar olduğunu savundu. Biz de bu “çeşit çeşit” halka arzlardan sadece THY’nin halka arzının örnek verildiği mektupta “THY, halkımıza arz edildiği için dünyanın en gözde havayolu şirketi oldu. İGDAŞ da halkımıza arz edilirse bu başarılarını devam ettirecek, yeni başarılara imza atacaktır” dendiğini hatırlattık. Bu nedenle de THY’de örgütlü olan ve üstelik Tes-İş gibi Türk-İş’e bağlı bir sendika olan Hava-İş’in Genel Başkanı Atilay Ayçin’e THY’deki halka arzın sonuçlarının ne olduğunu öğrenmek için aradığımızı ve haberde de bu nedenle yer aldığını söyledik. Zira mektupta övülen halka arzın sonuçları Ayçin’in anlattıklarına göre hiç de iyi değil. Üstelik Ayçin halka arzla özelleştirmenin aynı şey olduğunu özellikle vurguluyor, gazetemize yaptığı açıklamada. Ozil buna da kızıyor ve “Atilay Ayçin’e niye soruyorsunuz?” diyor. “Nasıl yani?” demekten kendimizi alamıyoruz. Ama verilen yanıt daha da ilginç: “Bana sorsanıza niye THY demişiz.”
DAVA AÇACAĞIZ
Konuşma ilerledikçe Ozil’in sesi de yükseliyor. Ve artık sonuca geliyoruz. Ozil, baştan bu yana söylediğini tekrarlıyor: “Tekzip yollayacağız, sendika avukatlarımız aracılığıyla dava açacağız.” Peki bu dava niye açılacak? Böyle bir mektup olmadığı için mi? Tes-İş sendikacılık tarihinde eşi benzeri görülmemiş böyle bir mektubun gönderilmesini organize etmediği için mi? Mektupta halka arz da dahil özelleştirmeler savunulmadığı halde haberde bu yazıldığı için mi? Bu soruların hepsi koca bir “Hayır!” Davaya konu olan söz büyük olasılıkla, “Majestelerinin sendikacısı” manşeti. “Muhteşem”, “Haşmetli” gibi anlamları olan İngilizce kökenli bir sözcük “Majesteleri”. Mektuptaki ifadelere uygun bir kavram yani... Kızacak, öfkelenecek, “suç unsuru” taşıdığını iddia edecek hiç bir yanı yok. Evrensel olarak, önümüzdeki günlerde gelişmeleri de, açılacağı söylenen davayı da takip etmeye devam edeceğiz... (İstanbul/EVRENSEL)
TOPBAŞ’A YAZILMIŞ BİR MEKTUP DAHA VARMIŞ
Gazetemizde önceki gün çıkan “Majestelerinin sendikacısı” manşetinde Tes-İş yöneticilerinin işçilere imzalatarak Başbakana gönderdiği mektuba yer vermiştik. Tes-İş yöneticilerinin organize ettiği mektubun Başbakanın yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a da gönderildiği ortaya çıktı. “Sayın Başkanım” diye başlayan mektupta şu ifadelere yer verildi: “Sizi kimsesizlerin kimsesi, geldiği yeri unutmayan içimizden biri olarak bilirim.” İGDAŞ’ın halka arz edilmesinin talep edildiği mektubun son bölümü şöyle: “Sayın Başkanım. İGDAŞ en parlak günlerini sizinle yaşıyor. İGDAŞ’ın en büyük mimarlarından biri de sizsiniz, koruyucusu da siz olun. İGDAŞ’ı halkımıza arz edin, halkımızın olsun. İstanbul halkını ve İGDAŞ çalışanlarını mağdur etmeyeceğinize, hakkımızı ve emeğimizi kendi hakkınız gibi koruyacağınıza yürekten inanıyoruz.”
Evrensel'i Takip Et