16 Mayıs 2022 00:30

Engelli bir kadının yaşam savaşı: Bize engel oldukları için engelliyiz!

Kas hastası Meryem Nazlı, 12 yaşından bu yana önüne çıkarılan engellerle mücadele ediyor. Meryem, “Engelli kavramını kabul etmiyorum, bize engel oldukları için engelliyiz” diyor.

Fotoğraf: Meryem Nazlı'nın kişisel arşivi

Paylaş

Eylem NAZLIER
İstanbul

Sivas’ta 1970 yılında dünyaya gelen Meryem Nazlı, 12 yaşında geçirdiği kas hastalığı nedeniyle bir süre sonra yürüyemez duruma geldi.  O andan itibaren önüne çıkarılan engellerle mücadele etmek zorunda kalan Nazlı, engellendikleri için engelli olduklarını belirterek; “Engelliler haftasını kutluyorlar, ‘kutlu olsun’ diyorlar. Neyi kutluyorlar? Bizim eve mahkum olmamız mı kutlanıyor? Bizim bu kadar hayattan yoksun yaşamamız mı kutlanıyor? Bizim hayatımızı, yaşamımızı kolaylaştıracak, bizi hayata katacak,  insan gibi yaşama hakkımızı verecekler ki o zaman kutlayalım bu günü. Şimdi neyi kutluyoruz?​” diyor.

10-16 Mayıs Engelliler Haftası. Yetkililer yine bir yığın vaatlerde bulunacak, açıklamalar yapacak. Ancak Türkiye’de yaşayan yaklaşık 10 milyon engelli söz değil, çözüm bekliyor. Çözüm bekleyen engellilerden biri de Meryem Nazlı. “Türkiye’de engelliler haklarına erişebiliyor mu?​” sorumuza Nazlı, “hayır” yanıtını veriyor. Nazlı, engellilerin yaşadığı en büyük sorunun erişebilirlik olduğunun altını çiziyor. Nazlı, “Bize engelli kavramını yakıştırmışlar ama ben hiçbir zaman bu kavramı kabul etmedim. Biz hiçbir zaman engelli olmadık, bizi engelledikleri, engel oldukları için biz engelliyiz” diyerek tepkisini dile getiriyor.

“BEN BÜYÜRKEN HASTALIK DA BÜYÜDÜ BEDENİMDE”

Meryem Nazlı, 12 yaşında kas hastalığına yakalanmış.  Önce kardeşi ardından da kendisinde kas hastalığı başladığını söyleyen Nazlı o süreci şöyle özetliyor: “12 yaşında bir ağrıyla başladı, eklemlerinde, diz kapaklarımda ağrılar vardı ama kas hastası olduğumu bilmiyordum. O dönemlerde doktorların bize söylediği şey sadece akraba evliliğinden kaynaklı bir durum olduğu ve tedavimizin olmadığı. Uzun süre hastalığımızın ne olduğunu bilmeyerek yaşadık. Sürekli ilerleyen bir hastalıktı. Daha sonra babama doktorlar, ‘tedavisi yok’ dedi. Babam bir daha götürmedi beni hastaneye. Ben bu hastalıkla büyümeye çalıştım. Ben büyürken hastalıkta büyüdü bedenimde.”

“TEDAVİSİ YOK CÜMLESİ AĞIR GELİYORDU”

İstanbul’a 1984’te tedavi için geldiğini, kısa bir dönem kaldığını, tekrar köye döndüğünü anlatan Nazlı; ”Doktor ne yapmam gerektiği hakkında bilgi verdi. Bol bol fizik tedavi yapmam, iyi beslenmem, güzel ortamda yaşamam gerektiğini söyledi. Ama ne yazık ki benim öyle bir şansım yoktu. Şanslı bir ailede değildim tekrar beni köye götürdüler. Köyde 1997'ye kadar kaldım, hastalığım baya ilerledi. Hava şartları olsun, ev ortamı olsun, yollar taş topraktı. Düşüyordum, yürüyemiyordum. Tek göz odanın içinde rahat hareket edemiyordum. Yazın köye tatile gelen arkadaşlarım benim halime üzülmüşlerdi. Arkadaşlarım, tekrar bir doktora gitmemi söylediler. ‘Para toplayalım, yardımcı olalım. Belki iyileşirsin’ dediler. Onların önerisi ve desteğiyle tekrardan geldim. Çapa Tıp Fakültesi’nde yattım. Orada da aynı sonucu aldım. Tedavim yoktu. ‘Tedavisi yok’ cümlesi çok ağır geliyordu. Umutlarım sadece yok olmuyordu, yanıyordu kül oluyordu. Bir daha toparlanamıyordum” dedi.

“BİR BİLGİSAYAR HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ”

2000 yılına kadar köyde kötü ve zor şartlarda hayatına devam ettiğini, daha sonra ablasının kendisini İstanbul’a getirdiğini söyleyen Nazlı, “Ben 2017’ye kadar ablamın yanında kaldım.  Maddi manevi zor durumdaydık, ablam tek başına çalışıyordu. Yetiştiremiyordu, evin taksitlerin ödüyordu. Psikolojim bozulmuştu. Ablama da yük oluyordum hakkım yoktu. Hiçbir şey yapmadan oturuyorum o çalışıyor, evin her işini yapıyordu. Ablam bu hayatı hak etmiyordu. Çok bunalıma girmiştim. Camdan bile bakmıyordum, kimseyle konuşmuyordum” diye anlatıyor.

Hayatını değiştirenin ise o dönem evlerine gelen noter memuru olduğunu aktaran Nazlı, “3 aylık engelli maaşı alıyordum. Bunun için ablama vekalet vermem gerekiyordu. Noter işlemi yaptığı esnada benim psikolojimi anladı. İşlem yaptıktan sonra gitmedi, benimle çay içti. ‘Sana ne yapabilirim, ne istersin’ dedi. İnsanlar çok umut verip, bana sırtlarını dönmüşlerdi. Bir karar almıştım, yapılmak istenen yardımları reddediyordum. Noter beye ‘istemiyorum’ dedim. Ama yine kırılmadı, gönül koymadı, ‘sana bir bilgisayar gerekli. Evet bedensel engelin olsa da biliyorum neler başarırsın’ dedi.  Noter, bir bilgisayarla geldi, çok mutlu olmuştum. Evde bakımın bağlanması, noterin bana bilgisayar getirmesi, o zamanlar akülü arabam yoktu. Abim akülü arabasını bana göndermişti, küçük gelmişti ona” diye konuştu.

“38 YAŞIMA KADAR 4 DUVAR ARASINDA YAŞADIM”

“38 yaşında kadar 4 duvar arasında yaşadım” diyen Nazlı, “38 yaşından sonra akülü araba geldi. Sokağa çıkıyorum ama ürkek, sıkılıyorum insanlar bana bakıyor. Ben o yaşıma kadar hiç tek başına hiç çıkmamışım ki. Manuel araba vardı, yaz sezonunda iki ayda bir beni parka götürür getirirlerdi. Komşular destek olurdu. Ekmek olsun, evin ihtiyaçları olsun komşulardan destek isterdik. Bazen markete gittiklerini görürdüm, seslenirdim. Duyarlardı, duymamazlıktan gelirlerdi. Bıkmışlardı. Yüreğime dokunurdu. Sokağa alıştıktan sonra gittim kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılamaya başladım” dedi.

İnternet üzerinden de yayınlar yaptığını anlatan Nazlı şöyle devam ediyor sözlerine: “Biraz özgüvenim geldi. Okuyamadım ama kurslara katılıp kendimi geliştireceğim dedim. İlk kursum İngilizceydi, başarıyla geçtim. O yetmedi bana. İlkokul diplomam vardı bunu yükseltmeyi düşünüyorum gittim, açık öğretime kayıt oldum. İlk sınavda ortaokul belgemi aldım. Baktım başarılar üst üste geliyor, ayaklarım yürümüyor ama uçuyor gibiyim. Liseyi okuyacağım dedim, bu arada artık her işimi tek başına yapıyorum. Liseye de kayıt oldum. Sanki dünyaya yeniden gelmiş gibiyim. 2 buçuk yılda liseden mezun oldum.” 

“ENGEL OLDUKLARI İÇİN ENGELLİYİZ”

Üniversite sınavlarına hazırlanırken iki ablasını da kanserden kaybettiğini söyleyen Nazlı, “82 yaşında annemle tek başıma kaldım. Alzheimer başlangıcı olan anneme de bakıyorum” dedi.

2017 yılında hayatını yazmaya karar veriyor Nazlı.  “Bir azmin kırılgan hikayesi. Adı Meryem” kitabını yazan Nazlı, “Çok mücadele ettim, belediyelere gittim. Kitaplarımı satacak bir yer istedim. İkinci kitabımı çıkaracağım sponsor bulamıyorum. Hayatımı döndürmeye çalışayım, ne yazık ki hiçbirinden olumlu yanıt alamadım. Bize engelli kavramını yakıştırmışlar ama ben hiçbir zaman bu kavramı kabul etmedim. Biz hiçbir zaman engelli olmadık, bizi engelledikleri, engel oldukları için biz engelliyiz. Bakın benim bir akülü arabayla, bir bilgisayarla hayatım nereden nereye geldi. Ne yazık ki kimse duymuyor bizi. Seçim zamanı engellileri görüyorlar ama sorunlarına çözüm üretmiyorlar” dedi.

“KADERİMİZE TERK EDİLMİŞ DURUMDAYIZ”

Nazlı yaşadıkları belli başlı sorunları ise bir çırpıda anlatıyor: “Yollarda giderken bizim geçitlerimize araçlar park ediliyor. Yoldan geçemiyoruz. Hastanelerde sıkıntı yaşıyoruz, raporlarla ilgili. Randevu alamıyoruz.  Onun dışında sürekliliği olan bir hastalığımız var ama raporlar süreli veriliyor. İki yılda bir rapor yenilemek gerekiyor. İlaçlarımızı alamıyoruz. Özel takviyeler almamız gerek bunları alamıyoruz. Medikal cihazlarımız alamıyoruz. Engellilere uygun ev yok. Devlet, evin gelir düzeyine göre destek veriyor. Geliri hesaplıyor gideri hesaplamıyor. Bizi birey olarak tanımıyor. Aileden biri olacak, o şekilde bakım parası veriyor. Tek yaşamış olsak vermiyor. Biz hayatımızı beynimizle çevirebiliyoruz. Aklımız başımızda. Sosyal devletiz ama bir sosyal devletin gerektirdiği şekilde hizmet göremiyoruz.  Bizi aileye mahkum ediyorlar, aileler ilgilenmiyor. Duyarlı değiller. Bizi aileye bırakıp arkasını devlet dönmesin. Biz kaderimizi terk edilmiş durumdayız. Bize verdikleri evde bakım 2 bin 240 TL, maaş da bin 290 TL civarında.  Asgari ücret 4 bin 253 TL. Bizim aldığımız maaş asgari ücret yapmıyor.”

“NEYİ KUTLUYORLAR?​”

Nazlı, tepkili ve tepkisini şöyle dile getiriyor; “Engelliler haftasını kutluyorlar, ‘kutlu olsun’ diyorlar. Neyi kutluyorlar? Bizim eve mahkum olmamız mı kutlanıyor? Bizim bu kadar hayattan yoksun yaşamamız mı kutlanıyor? Bizim hayatımızı, yaşamımızı kolaylaştıracak, bizi hayata katacak, insan gibi yaşama hakkımızı verecekler ki o zaman kutlayalım bugünü. Şimdi neyi kutluyoruz? Yani ben bu kutlama olayını asla kabul etmiyorum. Ben insanların yardımına kalmışım, birçok insanda böyle. Önümüzdeki engelleri kaldırın.”

ÖNCEKİ HABER

Ankara Üniversitesi Rektörlüğünden "İnek Bayramı"na idari soruşturma

SONRAKİ HABER

Çöpten geçilmeyen Beşiktaş-Arnavutköy sahili denizanalarıyla doldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...