11 Ocak 2013 12:53

Hayatı geri alacağım

Hülya Arslan, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kız Yurdu’ndan atılan bir taşeron işçisi. Kendisine ulaşıp da görüşmek istediğimizi söyleyince severek kabul etti. Çünkü o hem kadın olmanın hem de anne, eş, işçi olmanın ağırlığını kat kat yaşayan, bir yandan da tek başına bunlarla mücadele etmeye çalış

Hayatı geri alacağım
Paylaş
Burcu Yıldırım

Hülya Arslan on beş yaşında babasının zoruyla istemediği bir evlilik yapıyor ve çocuğu olduğu için bu evliliği yirmi üç yıl sürdürmek zorunda kalıyor. “Yedi yaşında annemi kaybettim ve annesiz kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum ve çocuğuma yaşatmak istemedim” diyor. Evlilik hayatında hep sorunlar yaşadığını ve ayrılmak istediğindeyse babasının; “olmaz kızım, gelinliğinle girdiğin evden kefeninle çık. Biz akrabayız, el bize ne der, benim şapkamı yere eğdirme!” söylemleriyle karşılaşmış. “Uzunca bir süre babamın şapkasını eğdirmedim ama benim hayatım mahvoldu” diyor.
Eşinin verdiği beş lira ile çocuğuna, eve, kendine bakamadığını ve buna dayanamadığını fark ettiğinde iş aramaya başlayan Arslan bir tanıdığının tavsiyesi ile Hacettepe bünyesindeki şirketlere başvurup temizlik işçisi olarak kız yurduna giriyor. “Eşimden ayrılmadan bir yıl önce işe girdim, asgari ücret bile olsa para kazanmam, kendi ayaklarımın üzerinde durmam, nihayet evden çıkıp yeni bir ortama girmem beni çok mutlu etti” diyor. Diğer yandan yemek molalarında ya da işin olmadığı gece vardiyalarında, yurttaki öğrencilerin de yardımıyla çalışarak dışardan liseyi bitiriyor. Çalışma hayatının kendisini nasıl var ettiğini ve kendisinin imkânlar olduğunda neler yapabileceğini gören Arslan daha bir özgüvenli yaşamayı öğreniyor.

HASTANEDE YATARKEN İŞTEN ATILMAK

Hacettepe Üniversitesi’nde,  rektörün değişmesiyle beraber kadroların da değiştiğini belirten Arslan, yeni rektör Murat Tuncer’in, “burası Ali Babanın çiftliğine dönmüş” diyerek işten çıkarmaları başlattığını ve kendi kadrolarıyla kendi çiftliğini nasıl kurduğunu anlatıyor. Tabii taşeron oldukları, güvencesiz ve sendikasız çalıştıkları için kendilerinin bir müdürün, amirin, memurun sözüyle nasıl kolay işten atıldıklarını ve işten çıkarılmalara nasıl kılıf uydurulduğunu da.
İşten atılma sebebini sorduğumuzda karşılaştığımız manzara, bu kadar da olmaz dedirten cinsten. Bu süreçte eşinden ayrılan Arslan önce erkek kardeşini yangında kaybediyor, aradan bir yıl geçmeden oğlu intihar ediyor. Bunalıma giriyor, psikolojik destek alıyor. Yaşadıklarının et
kisiyle intihar etmeyi bile düşünen Arslan “beni hayata bağlayan işim oldu” diyor. “Evet, oğlumu kaybettim ama bir yurt dolusu kızım var, arkadaşlarım var, her sabah uyanmamı sağlayacak bir işim var, oğlum kadar güçsüz olmayacağım’ diyerek her yeni gün kendimi motive etmeye çalışıyordum” diyor.
Sık sık rapor alması ve hastanede yatmak durumunda kalması, işten atılmasına, üstelik hastanedeyken atılmasına sebep oluyor. Sadece kendisinin değil birçok arkadaşının işine son verildiğini anlatarak kendisi gibi düşünmeyen ve işlerine son veremedikleri insanları da sürgün ettiklerini söylüyor. “Kadın işçiler yapmaları gereken temizliğin dışında, gözetmenlikte de duruyor, yurt etrafının çöpünü de topluyor hatta kış aylarında karları bile kürüyor. Ekmek parasını kaybetmemek için daha çok özveride bulunan özellikle kadın işçilerin çalışma koşullarının böyle mi olması gerekir?​” diye soruyor?

UMUTLA PES ETMEDEN

İşsiz kaldığı sürece de İŞKUR ve birçok kuruma başvuran Arslan, “onurumla çalışacağım ve kendi ayaklarım üstünde duracağım bir hayatım olsun” diyor. Devletin kendisine 420 TL işsizlik maaşı verdiğini ve bu paranın sadece faturalara yettiğini anlatan Arslan hayat pahalılığından yakınıyor. Erkek kardeşlerinin ve babasının ona destek olmadığını anlatırken “kız kardeşim olmasaydı, karnımı doyurmak için hırsızlık yapsaydım, fuhuşa sürüklenseydim, bu devlet bana şimdi bakmadığı gibi yine beni suçlardı” diyor.
Kadına istihdam yaratılmadığını düşünen Arslan, “ben kendi çabamla liseyi bitirdim, bana imkân verilse her işi yapar ve başarılı olurum” diyor. Başbakana da seslenerek, “sen Suriye vatandaşını getirip yer verirken kendi vatandaşına yaşayacak imkân sağlamıyorsun” diyor. Tüm Ekmek ve Gül okurlarına, özellikle kadınlara seslenen Arslan, “ben bunca şeye rağmen dik kalabiliyorsam, nefes alabiliyorsam mücadeleme borçluyum. Hayat devam ediyor ben de umutla ve pes etmeden her gün devam ediyorum. Benden aldıkları o koca hayatı zorla da olsa ellerinden geri alacağım. Kadınlar bir araya gelsinler, kapatıldıkları evlerden çıksınlar, kendilerine uygun görüleni değil hak ettikleri hayatı yaşasınlar” diyor… O kararlı. Biz umutlu. Tekrar görüşmek üzere ayrılıyoruz yanından.

ÖNCEKİ HABER

Okul sütü projesinde üreticilere darbe

SONRAKİ HABER

Bizim için bir kent

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...