11 Ocak 2013 11:55

Asgari yaşam, karanlık oda

Nihayet Asgari Ücret Tespit Kurulu işçiye verilecek zammı açıkladı: İlk 6 ay için 4.1, ikinci 6 ay için 4.4. Yani işçinin eline ne kadar para geçecek? 804 lira. Yalnız bundan önce enflasyon sepetini değiştirme yetkisine sahip TÜİK kurul  toplanmadan önce sepete kış aylarında bol ve ucuz olan maydanozu atıverdi ve e

Asgari yaşam, karanlık oda
Paylaş
Kader Bayram

Sevgi abla 42 yaşında ve 3 çocuk annesi. 19 yaşında evlendikten sonra hayalleri bir bir elinden alınmış bir kadın. Çünkü eşi işçi. 20 yıldır ayakkabı imalatında çalışıyor. Bunun sadece 2 yılı sigortalı. 2010’dan beri çalıştığı fabrika, ünlü bir ayakkabı firmasına üretim yapıyor. Aslında ürettiği her ayakkabıyı giyenler, topukları altında hem kendi bedeninini, hem eşinin hayallerini, hem de çocuklarının geleceğini eziyor.
Sevgi abla ilk çocuğuna hamile kaldığında, 7 aylık hamileyken 46 kilo geliyormuş. Zaten ilk çocuğu da yetersiz beslenmeye bağlı demir ve kalsiyum eksikliğinden omiriliğin gelişmemesi olarak bilinen Kifos hastalığına yakalanmış. Çocuk, 7. sınıftan itibaren kamburlaşmış. 2 yıl ömür biçmiş doktorlar. Bunları anlatırken gözyaşları sicim gibi akıyor.
“Çalışıp da doymayan karınların sebep olması insana ağır geliyor” der gibi hıçkırıklara boğuluyor. Yine ameliyat diyorlarmış. 30 küsur platin takılmış. “Ona her baktığımda içim eriyor” diyor. Kendisi astım, tansiyon hastası. Büyük oğlu kifos, küçük oğlu astım bronşit. Hastalıklarının sebebini konuşma arasında anlatıyor aslında. “Bodrumlarda oturdum. Güneş görmeyen rutubetli, havasız yerlerdi. Bunlar yetmezmiş gibi kışın kömür de yok. Bunun sonucunda ne olur? Bize verdikleri asgari ücret patronların bir kahvaltı parası. Benim sokaktaki herkes asgari ücretle geçiniyor. Herkes hastalıklarla boğuşuyor. Nasıl olmasınlar? Yemezsen, içmezsen…Evimize kırmızı et girmiyor zaten. Aybaşında bir tavuk alıyoruz. Fırına bile borcumuz var. Geçenlerde tüp bitti. Tüpçüye gittim vermedi. Yüzümü elime aldım bir daha gittim. Minnet rica tüpü aldım. Ne yapayım çocuklar aç mı kalsın? Bakkala gidiyorum, fırına gidiyorum aynı keza. Kocama dedim ki biz profesyonel yüzsüz olduk. Hangi birini anlatayım? Elektrik kesik, 104 lira geldi. 15 günde bir çalıştırıyorum elektrik süpürgesini. Çoğu zaman çalı süpürgesiyle süpürüyorum ya da savanları çıkartıp çırpıyorum. Suyu gıdım gıdım kullanıyorum” diyor. Eeee zaman tasarruf zamanı. Enerjiden tasarruf edelim ki Türkiye büyüsün! Patronlar fabrikalarına bir fabrika daha katsın! “Onlar ülkeyi kalkındırıyor” bahanesiyle verilsin teşvikler, ucuzlasın elektrikler! Enerji hanıma da çalı süpürgeleriyle evi temizlemek, karanlıkta oturmak düşsün. Kadının gücü ucuz nasıl olsa…

İÇİMİN BACASI YOK Kİ ALSIN DERDİMİ DIŞARI ATSIN

Güzel şeyler de konuşmak istiyoruz ama Sevgi abla,”of off içimin bacası yok ki alsın derdimi dışarı atsın. Yoksuluz diye kimseye derdini söyleyemiyorsun. Bunlarda ne olur, hastalık olur tabi” diyor ve bir ağrı kesiciyi ağzına atıp suyu  yudumluyor. “Kimseye gitmiyorum. İnsanlıktan çıkıştık. Yol parasına vereceğime ekmek alırım diyorum. 22 yıldır evliyim, çarşı merkezini iki kez gördüm. Bir hastahaneleri bilirim. Karşıyaka setinden başka bir yerleri bilmem. Ben de iyi değilim. Gülmeyi unuttum. Gülünce senin  gülmeye hakkın yok diyorum kendi kendime. Dügünlere gitmeyi de bıraktım. İçimden gelmiyor artık oynamak eğlenmek” diyor.

GÜNAHSA EĞER KİMİN GÜNAHI?

Hayalleri ne gemicikler satın almak, ne marketler zincirine ortak olmak, ne pırlanta, ne kat ne de yat. Ayşe’nin hayali bir genç odası, Sevgi ablanın ise denizin karşısında bir kahvaltı yapmak. Bunları duyunca nefesim kesiliyor. Çok şey mi istiyor bu insanlar? Bu kadar masum bir hayali bile söylemekten hicap duyuyorlar. “Peki ne yapmalı, yoksulluk kader mi”  sorusuna yerinde bir kıprıdanıp eşarbını düzelterek yanıt veriyor Sevgi abla. “Bak bacısı, aç kalırsan, çocukların aç kalırsa günahı mı dinlersin? Hırsızlık da yaparsın, yalan da söylersin. Bize verdikleri para onların elinin kiri. Kaçak elektrik kullanıyorlar diye sayaçları dışarı çıkarttılar. Günahmış güya kaçak kullanmak. Bize günah değil mi? Çocuklarımı aç yatırdım. ‘Anne karnım ağrıyor’ diye ağladılar. İstediklerini alamıyorum. Gözleri hep dışarıda kalıyor. Onlara günah değil mi? Geçenlerde elektrik zammı için yürüyüş vardı. Sokaktaki kadınlara hadi kalkın gidelim, hakkımızı arayalım dedim. Kimse gelmedi. İnsanlar korkuyor elindekini de kaybeder diye ama bu nereye kadar? Elektriğe yine zam gelecek. Her şey aldı başını gidiyor. Bize verilen 804 lirayı alsın başlarına çalsınlar. Bunların Allahtan korkuları yok.”

BEN EVİ BİLİRİM EV BENİ BİLİR

Tüm bunlar konuşulurken battaniyenin altında bizi dinleyen Ayşe’ye  dönüyoruz “Senin günün nasıl geçiyor, neler yapıyorsun?​” diye sorarak. “16 yaşındayım, hiçbir komşuya çıkmam. Ben evi bilirim, ev de beni bilir. Arkadaşım yok zaten, televizyonla vakit geçiriyorum. Hiçbir yeri de bilmem. Antep merkezini hiç bilmem. Hastaneye bile gitmedim. Buradaki sağlık ocağına giderim. Kıyafetlerimi annem ya kapıya gelen tablacıdan (seyyar satıcı) ya da pazardan alır” diyor. Sevgi abla giriyor araya  “Okula gittiğinde de arkadaşı yoktu. Parasızlıktan çocuğum okulda hep geri kaldığı için insan  içine çıkamadı . İnsanın derdini paylaştığı kimse olmaz mı? Yok. Kimseye gitmiyor. Gidip geldikten sonra gözü dışarıda kalıyor”diyor.
Hani  derler ya İstanbul’da oturup da denizi görmeyenler var diye, bu artık tüm işçi havzaları için geçerli. İnsanlar artık kendi yaşadığı yere yabancı.. Sonra “gözünüzü bağlasak, gezdirsek, Antep’in bir yerine bıraksak ve burası başka bir il desek” diyoruz “inanırım vallaha” diyor Sevgi abla, kafasını sallıyor Ayşe de...

ÖNCEKİ HABER

Hakkını aldıkça azmin artıyor

SONRAKİ HABER

Medya’nın davası burada bitmedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...