Boğaz'ın yüzen nostaljisi: Vapurlar
Osmanlı’dan günümüze düdük sesleri ile martı çığlığı arasında ahenkli bir İstanbul senfonisi sergiliyor. Tarihi kentin vazgeçilmez bir parçası haline gelen vapurlar, metrobüsün devreye girmesiyle eski cazibesini yitirse de çay simit eşliğinde keyifli bir yolculuk yapmak isteyenlerin vazgeçilmezi. Öyle ki sırf Boğaz’ı seyretmek için vapurları tercih eden de var, aile kahvaltısını güvertede yapmak isteyenler de…
Yedi tepeli şehri anlatan şiirlerin, şarkıların ilham kaynağı; yağlı boya tablolarının vazgeçilmezi, İstanbul denince akla ilk gelen figürlerdir onlar. Çayın da simidin de tadı bir başkadır orada. Şehrin gürültülü temposundan uzak, dingin bir yolculuğa çıkarır bineni adeta...Boğazın alımlı ama bir o kadar da yorgun emektarlarıdır vapurlar …Mütevazi yapısıyla İstanbullular kadar martılar için de vefalı bir dost oldu yıllarca. Boğaz’ın bir yakasından diğerine geçerken martılarla birlikte yürür, masmavi denizin üzerinde adeta bir kuğu gibi narince süzülürler.
YUSUF KAPTAN’IN HİKAYELERİ
Yusuf Kaya 26 yıldır kaptanlık yapıyor. Anlatabileceği belki yüzlerce hatırası var. Teknoloji işlerini kolaylaştırsa da o eski vapurları özlüyor ve “Onların düdüklerinden çıkan ses bir başkaydı” diyor. Vapurlar Yusuf Kaptan’ın adeta evi olmuş. Sabah 08.00’de alıyorlar vardiyayı, bir sonraki sabaha kadar çalışıyorlar. 24 saatlik mesaide 7 kişilik gemi mürettebatı eşlik ediyor kendisine. Sıkı bir dostluk var aralarında. Yusuf Kaptan vapurdaki çalışmalarını seyir defterine sürekli not ediyor. Bu defter onlara göre vapurun kara kutusu. Ne olup bittiği ekip tarafından buraya yazılıyor.
Yusuf kaptan başından geçen hatıraları anlatıyor: “90’lı yıllardı. Boğaz’dan seferden gelirken bir kuru yük gemisi ile hayvan taşıyan geminin çarpışmasına şahit olduk. Hayvan gemisi battı. Gemide bulunan koyunlar suyun yüzüne çıktı. Bir seferimde de Yalova’dan geliyoruz lodoslu bir havada. Hava çok sert. Birkaç yolcu kaptan köşküne geldi. Tedirgin olduklarını söylediler. Korktukları belliydi. ‘Biz burada gitmek istiyoruz’ dediler. Biz de onları rahatlatmaya çalıştık. Sonunda da, sağ salim Eminönü’ne geldik.”
İstanbul’un vapursuz düşünülemeyeceğini anlatıyor Yusuf Kaptan ve duygularını şöyle ifade ediyor: “İstanbullu ile özdeşmiş vasıtalar vapurlar. Ben denizi de, mesleğimi de çok seviyorum. Rüyalarımda bile gemi kullandığım oluyor mesela.”
KAHVALTILAR VAPURDA
Kaptanlar kadar yolcular da vapurların ayrılmaz bir parçası. İstanbul’da yaşayıp da vapura binmeyen boğazın keyfini çıkarmayanların sayısı çok azdır. İşte onlardan biri 46 yaşındaki Cemil Temel.
Kendisi İstanbul Boğazı’na duyduğu hayranlığı dile getiriyor. Temel, kahvaltıyı evde yapmadığını sırf boğaz için vapurda yaptığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Boğazı seyretmek insana rahatlık veriyor. İnsanın yükünü stresini alıyor. İstanbul’da olup da gemiye binmemek insanın dünyada kaybedeceği zevklerden bir tanesi.”
600 YILLIK HALİÇ TERSANESİ
İstanbul vapurlarının bakım ve onarımının yapıldığı yer Haliç Tersanesi. Bu tersane yaklaşık 600 yıldır hizmet veriyor. Vapurlar buradaki havuzlara alınıyor ve gerekli tamirat işlemleri yapılıyor. Söz konusu tersane Kasımpaşa’dan Hasköy yönüne doğru Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerini kapsıyor. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında kurulan Tersane-i Amire günümüzde Haliç Tersaneleri adıyla anılıyor.
DÜMENİN YERİNİ JOYSTICK ALDI
Sultan Abdülmecit’in 1851 yılında kurduğu Şirket-i Hayriye ile vapurlar kente hizmet vermeye başladı. Günümüzde ise Şehir Hatları’na bağlı olarak asli görevine devam ediyor. Dış görünümünden fazla bir şey kaybetmeseler de yıllar geçtikçe onlar da teknolojiye ayak uydurmaya başladı. Bir zamanlar kömürle çalışıyorlardı; şimdi elektronik sistem ile hareket ediyorlar. Kazan dairesinin yerini makine dairesi aldı. Vapurlarda seyyar satıcılara da izin verilmiyor artık. Vapurun dümenleri de artık tarihin tozlu defterleri arasındaki yerini aldı. Zira artık kaptanlar dümen yerine vapuru joystickle kontrol ediyor. Yani değişen İstanbul’a onlar da ayak uydurmaya başladı. (İstanbul/CİHAN)
Evrensel'i Takip Et