Geççek
"Hep zihnimizdedir sesler ve sözler, kocasak bile. Hele bir de titreşmesin günümüzün ses ve sözleriyle çocukluğumuzun vaat ve taahhüt içeren ses ve sözleri; nasıl gümbürder o zaman."

Ekran görüntüsü, 'Tarkan' YouTube hesabından paylaşılan 'Geççek' videosundan alınmıştır.
Dilbozan bir kelime günlerden beri ülkenin kimyasını bozuyor. Bu dilbozan kelime Tarkan’ın son çıkardığı teklinin adı olan “Geççek”… Tarkan’ın dilbozanlığı sadece şarkının adı ile kalmamış, adeta şarkının bütünü “Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dildir” önermesini çürütmeye ahdetmiş. İyi de etmiş…
Kimimiz şarkının; “Bu kaçıncı darbe?/İlk değil ki/Düştük, evet ama kalkmadık mı?/Biz hep hayata meydan okumadık mı?/Sen ferah tut içini/Biz neleri atlatmadık ki?” cümlelerinde kendini buldu. Kimimiz; “Git'çek, git'çek, geldiği gibi git'çek/ Her şeyin sonu var, bu çile de bit'çek/ Oh, oh, zilleri takıp oynıy'ca'z o zaman/ O çiçekten günler çok yakın, inan” satırlarıyla kıpırdaklaştı. Sen misin kendini bulan, umutlanan, kıpırdaklaşan; hemen şarjörlere Tarkan’ın önceki şarkıları dolduruldu ve karşılıklı ateşlendi. Ama kurşunlardan hiçbiri “Ceylan” değildi.
Tarkan’nın Geççek teklisi dillere dolanmaya başladığında, Sezen Aksu’nun “Şahane bir şey yaşamak” adlı şarkısında geçen "Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e..." sözlerinin etkisi halen kulaklarımızdaydı. Ne diller kalmıştı koparılmadık ne sıkılmadık kafalar… Oysa Sezen Aksu koparılan diline, sıkılan kafasına karşılık yazdığı “Avcı” şiirindeki “Ben avcıyım sen avcı/ Vur bakalım…/Sen beni sezemezsin/ Dilimi ezemezsin” dizeleri ile çığırtkan sesleri bir bardak fırtınada boğdu.
Tam da bu arada bir başka kadın şarkıcı “kerli ferli” adamların hedefindeydi, sahne kıyafetleri nedeniyle. Gülşen’e ar, edep ayarı verilmeye çalışılıyordu. Gülşen yanıtını, sözlerini Sezen Aksu’nun yazdığı “Namus” şarkısı ile verdi. Şarkı “Hadi yandan/ Hadi hadi yandan” tekrarı ile bitiyordu. Bu tekrar da “kerli ferli” abilerde özürlü, müstehcen kupürlü bir sessizlik oldu…
Ne ilginç değil mi? Ülkenin fiziğini, kimyasını, dilbilgisini şarkıcılar belirler oldu. Bir de Haluk Levent’in Migros depo işçilerinin direnişinde oynadığı arabulucu rolünü düşününce ülkenin politikasını da yukarıdaki listeye ekleyebiliriz.
Aslında ülkenin fiziğini, kimyasını, dilbilgisini ve politikasını belirlediğini söylediğim ses ve söz; ayrı ayrı her birimizin yaşamlarını da belirliyor. Ses ve söz insan yavrusu olarak yaşama attığımız ilk çıpalarımızdır. Bizi hayata bağlar. Doğarız ve belki memeden bile önce annemizin/bakım verenimizin sesine sözüne tutunuruz. Bir daha da bırakmayız.
Bu ses ve söz bir vaat içerir, aynı zamanda da bir taahhüttür geleceğimize dair. Ninnilerimiz vardır örneğin, rüyalarımızın giriş kapısı ya da annemizin yokluğunda yalnızlığımızı paylaşan. “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ Hiçbir yere gitmez” diyor ya Edip Cansever, işte o gökyüzünün gergefine bulutları çocukluğumuzun sesleri ve sözleri nakışlar. Onun için de hep zihnimizdedir sesler ve sözler, kocasak bile. Hele bir de titreşmesin günümüzün ses ve sözleriyle çocukluğumuzun vaat ve taahhüt içeren ses ve sözleri; nasıl gümbürder o zaman.
Sonra anlamla kavuşur ses ve söz, o dönemeçte kaybolur çocukluğumuzun vaat ve taahhüdünün tılsımı. Çünkü anlam arttıkça zihnimizde, çocukluğumuzun sesi ve sözü kısılır hatta duyulmaz olur kulağımızda. Ama yine de o derinlerdeki ses hep bir çatlak arar umutla, Ekho’nun sesinin Narkissos’u aradığı gibi. Hele o çatlak bulunmaya görsün bak o zaman nasıl titreşir sesimiz.
İşte o zaman kerli ferli abilere, amcalara karşı “sesimiz”, “sözümüz ve bir de Gülabi Abi’nin “bakışı” kazanır.
Evrensel'i Takip Et