2 Ocak 2013 08:03
Metehan Ud

BİYOGEN, başta “evrim” olmak üzere ODTÜ’de bilimsel etkinlikler yapan ve bilimin bütün kesimlere ulaşması açısından örnek gösterilecek çalışmaları olan bir topluluk. Topluluğun Başkanı ve Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğrencisi Onur Özer, yaşananlar olaylar sonrasında önce temel insan hakkı olan ifade özgürlüğünün saldırıya uğradığını, ardından da bilimsel üretimin temeli olan sorgulama eyleminin bir kenara bırakılıp iktidara methiyeler düzüldüğünü belirtti.

Özer, şaşırtıcı olanın kendisine bilim insanı diyenlerin gerçeği ifşa etmek yerine iktidarın peşine takılması olduğunu vurguladı.  ODTÜ’nün bu yaşananlara cevap olarak siyasi ayrılıkları aşarak dayanışma içine girdiğini söyleyen Özer, hayali molotoflara inat, kitaplarıyla, işleriyle, umutları ile direnmeye devam edeceklerini belirtti. Bilgi üretimini elinde tutanın, toplumu da elinde tutabileceğini belirten Özer, yeni YÖK Yasası’yla ilgili görüşlerini de aktararak şöyle dedi; “AKP’nin ülkede gerçekleştirmek istediği piyasacı değişimin belki de en büyük ayağını eğitimi düzenlemek oluşturuyor. Yeni YÖK yasası da bu bağlamda üniversiteleri kontrol altına almanın zeminini hazırlamaktadır.”

BİRÇOK İLK YAŞANDI

BİYOGEN Topluluğu Yöneticisi Oğuzhan Beğik de, ODTÜ’de yaşanan haksızlıkların sadece ODTÜ öğrencilerine yapılmadığını belirterek, o gün yaşananların birçok konuda bir ilk olduğunu vurguladı. İlk defa akademisyenlerin resmi bir açıklamayla öğrencilerinin arkasında durduğunu, ilk defa olaylar arasında bulunan gözlemci akademisyenler sayesinde önce polislerin saldırıya geçtiğinin teyit edildiğini ifade etti.

Oğuzhan Beğik, “Bu olay bir ilkti çünkü diğer üniversite öğrencileri gerçekten ODTÜ öğrencilerine sahip çıkarak ve destekleyerek, kısacası ‘benimseyerek’, kendi iktidar yandaşı olan rektörlerine başkaldırdılar. Bu olay bir ilkti çünkü Başbakan ilk defa ODTÜ tarafından, daha doğrusu bir üniversite tarafından, bu kadar kızdırıldı ve ODTÜ’yü takıntı haline getirdi” diye konuştu.

Endüstri Mühendisliği Öğrencisi, BİYOGEN Topluluğu Denetleme Kurulu Üyesi ve Evrim Ağacı Grubu İdari Sorumlusu Çağrı Mert Bakırcı da polisin ODTÜ içersinde demokratik hakkını kullanan öğrencilere umarsızca saldırmasının, dağıtma sırasında tuzaklar kurarak kıstırmasının ve yakaladıklarında ise ağza alınmayacak küfürler savurarak dövmesinin hiçbir çevre tarafından kabul edilebilecek davranışlar olmadığının altını çizdi.

Devletin üst kurumları ve birçok rektör tarafından yapılan açıklamaların ODTÜ’ye yapılan sistematik bir saldırının göstergesi olduğunu ifade eden Bakırcı, “ODTÜ ülkemizden çıkan ulusal yayınların yüzde 30’unu, uluslararası yayınların yüzde 50’sini bünyesinde barındırıyor” dedi. Medyada ODTÜ’yle ilgili çıkan haberlere de değinen Bakırcı, daha öncesinde bazı medya grupları tarafından BİYOGEN Topluluğu’nun yaptıklarının çarpıtıldığını ve kendilerinin hedef gösterildiğini anlattı. Yeni YÖK Yasasıyla ilgili olarak da Bakırcı, yasanın amacının iktidarın son 10 yıldır sürdürdüğü hedeflere bağlı olarak, üniversitelerin de ticarethaneye dönüşümünü sağlamak ve buralardan kâr elde etmek olduğunu ifade etti. (HABER MERKEZİ)


SAHİP ÇIKMAK OLAĞANDIŞI SALDIRI OLAĞAN

MOLEKÜLER Biyoloji ve Genetik Öğrencisi Gizem Kars , üniversite öğrencisinin özerkliği savunarak üniversitesine sahip çıkmasının olağandışı, üniversiteye zırhlı araçlarla giren binlerce polisin hiçbir şiddet ortamı yokken saldırıya geçmesinin ise olağan bir şey gibi gösterildiğini belirtti. Kars, bazı üniversite yönetimlerinin ODTÜ’yü kınamasının endişe verici olduğunu söyledi. Diğer üniversitelerden gelen desteklerin yalnız olmadıklarının göstergesi olduğunu ifade eden Kars, YÖK Yasa Tasarısı hakkında da şunları kaydetti: “Zihniyeti değişmeyen yeni bir yasa tasarısının hiçbir üniversitenin, öğrencinin ve akademisyenin ihtiyaçlarına yönelik olarak hazırlandığını düşünmüyorum. Üniversiteler içinde bu tasarı tartışılmakta, endişeler ve ihtiyaçlar dile getirilmekte, raporlar yayınlanmakta fakat bunların dikkate alınmadığı da anlaşılmakta.”


Babür Erdem (ODTÜ Biyoloji Öğrencisi): “KENDİ okulumuzda, arkadaşlarımıza karşı yaşatılan şiddet kesinlikle kabul edilemez. Bu şiddet baskısının yanı sıra, bir diğer sorun ise kurumsal olarak düşünce esaretine yeltenilmesidir. Hâlihazırdaki YÖK zaten üniversitelerin dizginleyicisi konumunda iken; yetkileri genişletilmiş yeni adıyla TYÖK ve Üniversite Konseyi adı altında, taraflı olarak oluşturulması işten bile olmayan, bir üst kurulun üniversiteleri bir kazığa bağlayacağı aşikârdır. Öğretim üyeleri için getirilecek olan muğlâk performans sistemi ile ‘kayırmacılığın’ artması oldukça olasıdır. Bu koşullar altında, zaten özgürlüğü kısıtlanmış olan üniversitelerin, tamamen güdülen üniversitelere dönüşeceği kolaylıkla öngörülebilir. Sonuç olarak, kısıtlanmış bakışlar ve kapatılmış ağızlarla düşüncelerin doğmasını, paylaşılmasını ve bilimsel gelişmenin sağlanmasını bekleyemeyiz. Akademiyi kapatan Bizans İmparatoru Jüstinyen akla geliyor. Döneminde yaşanılan ise; şaşalı bir ‘yükseliş’ gösterisi altında dini baskı, kitapların yakılması, demokrasiden kopuş, ağır vergilerle aç bırakılan ve susturulan toplum.

‘O GÜN YAŞANANLAR UNUTULMAZ’

Duygu Tolunay (ODTÜ Biyoloji Öğrencisi): “BÜYÜK bir sahne düşünün. Herkes oyuncu ve herkes kendi repliğini yazıyor. Ortada gerçek diye bir şey yok. Çoğu kez dediler bana yapılan haberler yalan dolan diye inanmadım. Halkına, yaşanan olayları tüm objektifliği ile anlatmakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar nasıl yalan söylerler diye düşündüm. Hele de bu kadar rahat, tüm pişkinlikleri ile… Yapılabiliyormuş, ODTÜ’lü olunca anladım, gerçek gözümün önünde yaşanınca anladım. O gün olanlar ne unutulabilir ne de affedilebilir. Bölümümün yanı başında yaşananlar haberlerde izlediğim Filistin’den görüntülerdi sanki. Büyük nefretle atılan gaz bombaları bulunduğum yerin eğitim yeri olduğunu unutturdu bana. Bir de sonrasında yapılan anlamsız sözel saldırılar. Bizler ne teröristiz, ne de molotof atan eylemcileriz. Bizler geleceğin beyinleri olacak, şimdinin öğrencileriyiz. Öğrendiğimiz ise farklı görüşler bir ülkeyi çeşitlendirir, güçlendirir. O ülkeyi uçurumlara sürüklemez. Kendi görüşünden başka görüşe saygısı olmayanlar şapkalarını önlerine koyup bir daha düşünmelidirler.