4+4+4 tahribatı sürüyor
O ilk gün, sınıfa girdiğimde, daha öncekilerden farklıydı manzara.
Birinci sınıflar hep miniktir ama bunlar mini minnacıktı… Annelerine sıkı sıkı yapışmış, korkudan irileşmiş gözlerle bana bakıyorlardı. Gülümsemeye çalışıyordum ama ben de tıpkı onlar gibi korkuyordum aslında. Öğretmen tedirgin, öğrenci öğretmenden de tedirgin.
Annelerin beni çocuklarıyla baş başa bırakma vaktinde deyim yerindeyse kızılca kıyamet kopuverdi. Annesinin peşinden ağlayan, çığlık atan, kendini yere atıp çırpınan. Bu arada da çocuğunu kucağına alıp az-biraz sakinleştirebilen anne ise ricalara(!)başlıyordu:
-Aman hoca hanım, yerinde kımıldamaya başlarsa bil ki tuvalete gidecektir, sen yollayıver hemen, altına kaçırmasın!!
-Aman hoca hanım, pek alışık değil kalabalığa, itip kakıvermesinler, kurban olayım gözün üzerinde olsun…. vs vs vs. Uzayıp giden açıklamalar, ardı arkası kesilmeyen istekler ve hepsinden önemlisi de kaygılı anneler, korkmuş çocuklar. Ortalık durulunca, sınıfta çocuğuyla oturan annelerle sohbet etmeye başladık. Sordum onlara, bu minnacık çocukları nasıl kıyıp da okula gönderebildiniz diye. Aldığım yanıt insanın içini burkan, yurdumun halinin refah haritasını çizen cinstendi. Kimisi evlere gündeliğe gidiyor, kimisi merdiven yıkıyordu, kimisi tekstilde çalışıyordu; ekmek kavgasıydı yani anneyi çocuğundan ayırıp, çocuğu anneden ayırıp okullu eden mecburiyet. Nereye bırakayım çocuğumu diye soruyordu anne, aldığım üç kuruş kreşe mi yeter... Anasınıfın önemini belirttiğimde ise gülümsüyordu acı acı, bedava olsa göndermez miydim diyordu. Durum tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Anne evine katkı sağlamak için ekmek kavgasında ama çocuğa bakacak kimsesi yok, eh AKP iktidarı da bu sorununa hemen bir çözüm(?) buluvermişti işte. Tahsilli bakıcılar(?)olarak koskoca bir öğretmen ordusu ne güne duruyordu. Zaten üç ay yatıyorlardı, bari dokuz ay bir işe yarasınlardı. Çocuk hem okula gelecek ve böylelikle bakım sorunu ortadan kalkmış olacak, hem de okuma-yazma öğrenecekti. Daha ne olsundu?
Daha ne olmadı ki? Hala her sabah annesinin peşinden ağlayan öğrenciler var. Kırk dakikalık ders saatinin yarısı tuvalet ihtiyaçlarıyla geçiyor. Kırk dakika yerinde oturmak işkence gibi geliyor, kıpır kıpır kıpırdanıyor, dikkatini veremiyor. El-göz koordinasyonu, ince motor becerileri 72 aylık çocuklara göre daha geride olduğundan el yazısı çalışmalarında, sesleri tanımada da sorun yaşıyor. Durum böyle olunca da, kendisini diğerleriyle kıyaslayıp başarısız buluyor, bunun sonucunda da zeka geriliğine sahip olduğunu düşünüyor, okuldan soğuyor. Aileler de üzülüyor bu duruma ama bir şey gelmiyor ellerinden…
AKP için, 4+4+4 kolaya kaçmadır aslında. Anneleri de ucuz işgücü ordusuna dahil edip yedekleyebilmek için, çocuk bakım sorununu sınıf öğretmenlerin omuzlarına yıkarak -ki bu başarısızlığı da öğretmenlerin sırtına bindireceği gibi-her tarafından sökülen yamalı bohçaya bir yama daha atmaya çalışmaktır. Sosyal devletin görevi olan çocuk bakımevleri, ücretsiz kreşler açmak yerine, anasınıfında olması gereken çocukları okula mecbur kılarak, psikolojik durumlarında derin tahribatlar yaratarak, dimdik yürümeleri gereken eğitim-öğretim yolunda, bu el kadar bebeleri düşe kalka ilerleterek nasıl bir vebal altına girdiklerinin bilincindeler mi acaba? Peki ya biz öğretmenler; elde beyaz tebeşirle kara yazılar yazmaya mecbur bırakılmaya ne kadar ses çıkarabildik sahneye konan oyunun başrol oyuncuları olarak?
Evrensel'i Takip Et