Kadın sermayenin hedef tahtasında
Yeni bir yıla girerken önümüzdeki 5 seneyi de içerecek kadın merkezli yeni bir tartışmayla daha karşı karşıyayız. Gözümüz aydın! Dünyanın yeni Binyıl Kalkınma Hedeflerinin gerçekleşmesinin merkezinde kadınlar var!
2000 yılında Birleşmiş Milletlere üye devletin katılımıyla düzenlenen Binyıl Zirvesinde kalkınma hedefleri açıklanmıştı. Neydi bu hedefler?
1- Aşırı yoksulluğun ve açlığın ortadan kaldırılması: günde 1 dolardan daha az gelirle geçinmek zorunda kalan nüfus oranının yarıya düşürülmesi.
2- İlköğretimin evrensel boyutta yaygınlaşması tüm kız ve erkek çocukların ilköğretim hakkından yararlanmalarının sağlanması
3- Kadının statüsünün güçlendirilmesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması: tüm eğitim sisteminde kadın-erkek ayrımcılığının ortadan kaldırılması,
4- Çocuk ölümlerinin azaltılması
5- Anne sağlığının iyileştirilmesi: doğum ve gebelik sırasında hayatını kaybeden kadın sayısını dörtte üç azaltmak.
6- HIV/AIDS, sıtma ve öteki hastalıklarla mücadele edilmesi
7- Çevresel sürdürebilirliğin sağlanması
8- Kalkınma için küresel ortaklık geliştirilmesi: Az gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan küçük devletlerin temel gereksinimlerine çözüm bulunması. Borcun uzun vadede sürdürülebilir kılınmasına yönelik ulusal ve uluslararası önlemler aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerin borç sorununun kapsamlı biçimde ele alınması, özel sektörle kurulan işbirliğiyle, gelişmekte olan ülkelerin özellikle bilişim teknolojilerinden ve yeni teknolojilerden yaralanmasının sağlanması.
HER GÜÇLÜ EKONOMİNİN ARKASINDA…
Bu hedeflere ulaşmak için ortak çalışmaya karar veren devletler, büyük meblağlı bütçeler de ayırmıştı. Elbette ki dertleri dünya halklarının yoksulluktan kurtulması değildi. Önlenemez kriz süreçlerinin yaratacağı sosyal patlamaların kontrol edilmesi, kendini biricik ilan eden kapitalizmin geleceğinin garanti altına alınmasıydı.
Bugün bu hedefler, “başta Avrupa ülkeleri olmak üzere küresel düzeyde yaşanan ekonomik kriz ortamının” da etkisiyle yeniden gözden geçiriliyor. Dünya Bankası, IMF ve Birleşmiş Milletlerin yürütücülüğünü yaptığı kalkınma anlayışının “yenilenmesi” söz konusu. “Yeni” kalkınma anlayışının temelinde hangi kesimlerin olacağına ilişkin açıklama da yapıldı kısa zaman önce: Gençler ve kadınlar, ama özellikle kadınlar!
Ne deniyor BM açıklamasında, bir bakalım:
“2015 sonrası kalkınma gündemi çerçevesi içerisinde, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği öncelikler arasında en başa alınmalı ve aynı zamanda toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik haklarla ilgili tartışmaların da merkezinde tutulmalıdır. Bu alanlara ilişkin yatırımlar, yalnızca etik bir mecburiyet değil, aynı zamanda ülkelerin sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve toplumsal istikrara ulaşması için de itici bir güçtür…
Daha sağlıklı ve küçük aileler krizler ya da çevresel etkiler karşısında daha dayanıklıdır. Bu direnç, sürdürülebilir olmayan üretim ve tüketim paternlerindeki değişimle birleştiğinde kısıtlı kaynaklar ve hassas ekosistem üzerindeki endişeleri azaltabilir… Evin geçimini ve bakımını üstlenen, gıda üretiminin ve gelişmekte olan ülkelerdeki tarımsal işgücünün neredeyse yarısını oluşturan krizlerden etkilenen ülkelerde barışı inşa eden ve giderek artan şekilde siyaset ve iş dünyasında liderliğe soyunan kadınlar, ulusların temelindeki güçlü ailelerin ve toplumların belkemiğidir. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, aynı zamanda ekonomik büyümenin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasının temeli olan küresel insan sermayesinin de yarısını temsil eder.
Kadınlar ayrıca çocuklarının okul ve sağlık harcamaları gibi kalemlerde, gelirlerinin erkeklere oranla çok daha büyük bir bölümünü aile ve toplum bütçesine katkıda bulunmak için kullanıyor; dolayısıyla yoksulluğun azaltılmasına yardımcı oluyorlar. Kadınlar, yerinde destek politikalarıyla ve doğurganlıkla ilgili karar alma süreci üzerinde kontrol sahibi olarak, hem aile kurmayı hem de üretici girişim ve işgücüne katılmayı başarabilmektedir.
Bu ‘demografik bölünen’ Doğu Asya’nın ‘mucize’ ekonomik büyümesinin arkasındaki önemli faktörlerden biriydi ve diğer bölgelerde de gözlemlendi”.
Yani kadınlar, kapitalizmin krizine çözüm olmak üzere, göreve çağrılıyor!
ANCAK KADINLARLA SÜRDÜRÜLEBİLİR!
Kadınların sağlık, eğitim, güvenceli istihdam taleplerinin karşılık buluyormuş “gibi yapıldığı”, herkesin dilinde “kadın hakları” olan bu süreçte meselenin arka planını bilmek, Türkiye’de de kadın emeğinin neden daha fazla gündeme oturtulduğunu anlamak açısından önemli.
Kalkınma düşüncesinin başlangıcında kadınlar yoktu. Kadınlar ev içindeki cinsiyet temelli işbölümü çerçevesinde doğuran, bakan, büyüten ve “piyasaya katılmadıkları için” üretici kabul edilmeyen kişilerdi. “Kadınların kalkınma anlayışının merkezine alınması”nın IMF ve Dünya Bankası’nın 90’lı yıllardan itibaren krizleri tahmin etme ve yönetmedeki başarısızlığını kabul etmesinin hemen arkasından olması manidar. “Kadınların görmezden gelinmesi kalkınma hedeflerinin başarısına gölge düşürmüştür” gibi özeleştiri cümlelerini, “sürdürülebilir kalkınmanın ancak ve ancak kadınların güçlenmesi ile gerçekleştirilebileceği” gibi süslü cümleler izledi… Eşitlik, sosyal haklara erişim, güçlenme, söz sahibi olma ve demokrasi taleplerinin de bu “sürdürülebilir kalkınma” anlayışına güzelce yedirilmesi “ne güzel işte, zaten bunu istemiyor muyuz”cuların desteğini aldı.
ÇARŞAMBANIN GELİŞİ…
Türkiye’de de kadınların kalkınma planlarına girmesinin, ilk kez 1990-94 döneminde 6. Beş Yıllık Kalkınma Planıyla olması tesadüf değil. Kadın istihdamı sorununun çözümüne ilişkin önerilerin istihdamla ilgili ana başlıklar yerine sosyal içerme ve yoksullukla mücadele başlıkları altında ele alındığı ve esas olarak esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması ve kadınların bu tarz çalışmaya yönlendirilmesi, kadın girişimciliğinin desteklenmesi ile çözüm sunulduğu da biliniyor. Bu durum, özellikle son yıllarda atılan somut adımlarla daha fazla öne çıktı: İş Yasası’yla esnek çalışmanın kural haline getirilmesinin üstü “kadınlara iş olanakları artacak” yalanıyla kapatılmaya çalışıldı. Ulusal İstihdam Stratejisi ve Teşvik Paketi ile kadınları esnek çalışma biçimlerinde, güvencesiz koşullarda, ucuza sömürmenin yasal ve kurumsal çerçevesi oluşturuldu. Sanayi Stratejisi Belgesi’nde Türkiye’nin yakın hedefi “orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü haline gelmek” olarak belirlendi. Bunun için sermayenin üzerinde “yük” olarak tarif edilen kıdem tazminatının kaldırılması, ucuz işgücü potansiyelini “harekete geçirmek” üzere yeni teşvik paketleri, bölgesel asgari ücret uygulaması gündeme getirildi…
Bütün bunları, “Kadınların sosyo-ekonomik konumlarının güçlendirilmesi”, “toplumsal yaşamda kadın erkek eşitliğinin sağlanması”, “kadın istihdamının artırılması ve eşit işe eşit ücret imkânının sağlanması” şeklindeki süslü cümlelerle birlikte düşününce amaç ortaya çıkıyor: Emeğinin piyasa yararına kullanılacağı tek bir emekçi kadının bile kalmaması ve kadınların giderek daha fazla esnek, sağlıksız, güvencesiz işlere mahkûm edilmesi!
Zannediyoruz ki AKP’nin Türkiye’de bunu gerçekleştirme “başarısı” uluslararası sermayenin de gözünden kaçmıyor. BM Genel Sekreter Ban Ki-moon, 2015 sonrası hazırlıklarını koordine etmek ve danışmanlık yapmak üzere BM sistemi içinde bir görev ekibi oluşturdu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş da Türkiye’yi temsilen bu 27 kişilik ekibe seçildi. 2015’de açıklanacak yeni Binyıl Kalkınma Hedeflerinin ana metinleri, bu ekibin danışmanlığında oluşturulacak.
Yani şimdiden tıpkı geçen yıl olduğu gibi içinde kadın, aile, kalkınma, büyüme, gelişme, refah, mutluluk geçen cümlelere hazır olun. Sadece cümleler değil elbet, hayatımızın orta yerine sokulacak kriz önlemlerine giydirilen kadın kıyafetlerine de… Bunun emekçi kadınlar açısından ne anlama geleceğini tahmin etmek için ise 2012’ye bakmak kâfi.
BM’NİN KALKINMA HEDEFLERİNE DURUMDA?
- Her gün 800 kadın hamilelik ve doğuma bağlı önlenebilir komplikasyonlardan dolayı hayatını kaybediyor.
- Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 200 milyonun üzerinde kadının 80 milyonu doğum kontrol yöntemlerine ulaşma sıkıntısı yüzünden istenmeyen gebeliklerle, 30 milyonu planlanmamış doğumlarla karşı karşıya kalıyor.
- Düşük gelir seviyesindeki ülkelerde, gebe kadınların yalnızca yüzde 34’ü yeterli doğum öncesi bakımı alabiliyor.
- Dünya çapında 10 kadından 6’sı en az bir kez şiddetle karşılaşıyor.
- Dünyada her yıl 20 milyon tehlikeli kürtaj operasyonu gerçekleştiriliyor.
- Dünyada okuryazar olmayan 790 milyonluk nüfusun üçte ikisi kadınlardan oluşuyor.
- Kadınlar, erkeklere oranla yüzde 10-30 oranında daha az kazanıyor.
DÜNYANIN HALİ
ILO’nun son yayımladığı rapora göre dünyada işsizlerin sayısı, 205 milyona yükseldi, güvencesiz işlerin sayısında da artış gözlendi. Güvencesiz işlerde çalışanların sayısı 1,53 milyara ulaştı. Kadınlar, bu grupta erkeklere göre daha yüksek bir oranla temsil edilirken, kadınların özellikle kriz dönemlerinde iş kayıpları da erkeklerden fazla oldu.
TÜRKİYE’NİN HALİ
TÜRKİYE’de kadınların işgücüne katılımları, 2011 yılı itibariyle yüzde 28,8’e ulaştı. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı 2012 Toplumsal Cinsiyet Uçurum Endeksine göre işgücüne katılım ve fırsatlar alanında Türkiye 135 ülke arasında 129., yani sondan 7. sırada.
Evrensel'i Takip Et